Tupac’ın öldüğüne kim neden inansın ki?

tupac

Rap müziğin efsane ismi Tupac Amaru Shakur’un şiir kitabı ‘Betonda Yeşeren Gül’ Marjinal Kitaplar etiketiyle kısa bir süre önce yayınlandı. Kitabın tanıtım gecesinde Fuat Ergin ve kitabın çevirmeni aynı zamanda yayıncısı Altay Öktem’le konuştuk.

Tupac Amaru Shakur, 16 Haziran 1971’de dünyaya geldiğinde yokluktan çıkıp bir efsane olacağını bilmiyordu. O, Amerikan rüyasının içinde doğmadı. Yokluk, sefalet ve siyahî karşıtı ırkçılıkla mücadele etmek zorundaydı. Çeyrek asırlık hayatına çok şey sığdırdı. Albümleri milyonlarca sattı. Konserlerine büyük kalabalıklar geldi. Irkçılıkla mücadele etti, varoşlarda hayatta kalabilmenin zorluklarını yaşadı. Maddi anlamda servet sahibi bir yıldız olduğunda bile, geldiği yerden yani sokaklardan kopmadı. Bu durum onu kimilerine göre kavga eden, cezaevine girmiş çıkmış bir serseri yapıyordu. Ama o, zaten kavganın ve mücadelenin içine doğmuştu.

BAZILARI KADER, BAZILARI HAKSIZLIKTI

Tupac’ın cezaevi macerası annesinin karnındayken başlamıştı. Kara Panter Partisi’nde aktif rol alan annesi Afeni Shakur, Tupac’a hamileyken cezaevindeydi. Bir melek değildi ama bir serseri de değildi. Tutuklanmalarıyla ilgili olarak “Kariyerim boyunca yaklaşık 12 kez tutuklandım. Bazıları hataydı, bazıları haksızdı, bazıları da kaderdi” diyebilecek kadar hatalarından ders çıkarabilen bir adamdı.
Tupac’ın sert görüntüsünün altında duygusal, çocuksu, kırılgan biri kalp vardı. Aynı zamanda bir şairdi. Onun sadece rap müzik değil müzik dünyasının tümünü kapsayan bir çekim alanı vardı. O, 20. yüzyıla damga vurmuş gerçek bir isimdi.

BİRÇOK KURŞUN İSABET ETTİ

Tupac’ın hayatını kaybetmesine neden olan gece, yani 7 Eylül 1996 akşamı Las Vegas’ta Mike Tyson-Bruce Seldon boks karşılaşmasını izlemeye gitmişti. Boks maçının ardından bir kavgaya karıştı. Kavganın ardından aynı gece aracında vuruldu. Vücuduna birçok kurşun isabet etti. Hastaneye kaldırılan Tupac’ın yaşam savaşı altı gün sürdü. 13 Eylül’de hayata gözlerini kapadı. Geriye albümleri, oynadığı filmler ve şiir kitabı, ‘Betonda Yeşeren Gül’ kaldı…

tupac-betonda-yec59feren-gc3bclAYRIMCILIĞA KARŞI DİZELER

1989-1991 yılları arasında Tupac’ın kaleme aldığı şiirleri 1999’da  ‘The Rose That Grew From The Concrete’ adıyla yayınlanmıştı. Geçtiğimiz hafta Marjinal Kitap tarafından Türkçeye çevrildi. Kitapta Tupac’ın el yazısıyla yazılmış şiirlerle Türkçe çevirileri yan yana basılmış. ‘Betonda Yeşeren Gül’ de rap müziğin ileri görüşlü, sözünü sakınmayan yıldızı Tupac’ın iç dünyasını görüyoruz. Marilyn Monroe, Vincent Van Gogh, Nelson Mandela gibi etkinlendiği isimlere ithaf ettiği dizeleri, her zaman olduğu gibi ayrımcılığa karşı cümlelerini okuyoruz sokak şairinin. Aynı zamanda en tepesine çıktığı şöhrete ve şöhretin neden olduğu etrafındaki kalabalığa karşı “Herkes tanır suratınızı, tüm dünya haykırır adınızı, çok ararsınız yalnızlığınızı” diyen şöhretin ağırlığından genç yaşta sıkılan bir adamın kalbinden geçen satırlara rastlıyoruz.

İSYANKÂR BİR DEVRİMCİ

Kitabın, Aziz Kedi kitabevinde gerçekleşen tanıtım partisinde denk geldiğimiz Fuat Ergin’le ayaküstü Tupac’ı konuşuyoruz. Türkçe rapin öncü isimlerinden Fuat, Amaru Shakur’u ilk defa 1992’de ‘Brendas got a baby’ şarkısıyla dinlediğini söylüyor. “O çok faal biriydi, Hiphop için çok çalıştı ve trajik bir şekilde hayatını kaybetti, izleri silinmez”.
Kitabın yayıncısı ve çevirmeni Altay Öktem ise Tupac ile ilgili, “O, müziği sadece eğlence aracı olarak değil, haklı bir isyanın, politik bir duruşun ve insanın varoluş kaygısının dışa vurumu olarak da algılamış bir devrimci, bir isyankâr. Bir yanıyla sokak serserisi, diğer yanıyla da eşit ve insanca yaşanacak bir dünya hayaline hayatını adamış bir öncü. Hayatı sokaklarda geçmiş ancak gelişmiş bir sanat zevkine sahip ve edebiyatı yakından takip eden bir entelektüel. Benzerine rastlayamayacağımız bir adam. O yüzden de söylediği her söz, yazdığı her kelime çok önemli.”

 

ÇEVİRMEN KİTABI GÖREMEDİ

Altay Öktem’le beraber kitabın çevirisini yapan Sabri Kaliç maalesef kitabın yayınlandığını göremedi. Kaliç geçtiğimiz sene hayatını kaybetti. Öktem, bu kitabı çevirirken ona yol arkadaşlığı yapan Kaliç’le ilgili olarak, “Sabri yıllar önce Tupac’ı anlattığı ‘Bir Asinin Ölümü’ adlı kitabı yazmıştı. Tupac’ın şiirlerini çevirmeye kalkıştığımda, bu konuda bana yol arkadaşlığı yapabilecek tek isim oydu. Tüm şarkılarını seven, hayatını yakından bilen biriydi. Ne yazık ki Sabri kitabın yayınlandığını göremedi. Tupac’ın ve tüm isyankâr ruhların arasına katıldı sessizce. Bu yüzden de bu çeviriyi ona adadım” diyor.
Tupac, kısa ömründe müzikal anlamda mihenk taşı olmuş bir isim. Sayısız altın ve platin plak sahibi… Cezaevindeyken çıkardığı ‘Me against World’ albümü o parmaklıkların ardındayken bir numara oldu. 80 milyonun üzerinde albüm satarak tüm zamanların en çok albüm satan sanatçıları listesine girdi. Ölümünün ardından kimileri onun ölmediğini bile iddia etti. Şarkıları dinleniyor, ayrımcılık, yokluk ve sefaletle mücadele eden gençler için bir kahraman olduğu düşünülürse o da ölümsüzler arasına girdi… Bu adamın öldüğüne kim neden inansın ki?

Ali Mert Alan