Merhaba Erik, nasılsın?
Erik : Merhaba, So Much For Nothing’e (SMFN) göstermiş olduğunuz ilgi için teşekkürler. Sanırım iyiyim. Sızlanmak ve şikâyet etmenin bir işe yaradığı çok nadir görülmüştür, o nedenle kimseyi rahatsız etmek istemiyorum.
SMFN’in Livsgnist albümü Ocak 2012’de yayınlandı. Fanlardan, medyadan ve şirketiniz My Kingdom Music’den gelen tepkiler, kritikler nasıl?
Albüm yayınlandığında pek çok farklı kitleden güzel tepkiler aldı. Öncellikle gerçekten sert bir albüm olmasına rağmen, standart bir metal kaydının dışında yer alması nedeniyle sanıyorum müzik eleştirmenlerinden ekstra kredi topladı. Yeni albüm içinse tüm parçalar hazır, yaz sonu gibi stüdyoya girmeyi umuyorum.
SMFN müziğini yaratırken klasik ya da diğer müzik türlerinden ilham alıyor musun? Müziğinizde kullandığınız çello, keman, saksafon, trompet gibi pek çok klasik müzik enstrümanları SMFN’e deneysel bir atmosfer katıyor. SMFN deneysel karanlık pop müziğinin black metale yedirilmiş hali gibi. Sen nasıl tanımlarsın?
Klasik müzik dinlemeyi severim ama bunu nadiren yapıyorum. Yine de çok fazla film müzikleri dinliyorum, aslında onlarda oldukça fazla klasik müzik etkisi buluyorum… Bahsettiğin klasik müzik enstrümanları tanıdığım kimi yetenekli insanlar tarafından çalındı. Ben albümün temeli olan gitar, bas ve bir de kimi piyano ve flüt partisyonlarını çaldım. Benim asıl ilham kaynağım en çok dinlediğim iki müzik türünden; pop müzik ve black metalden geliyor. SMFN müziğini tanımlamam gerekirse metal-pop/rock derim!
SMFN müziğinin melankolik tınıları, oldschool gitar riffleri, acı dolu vokaller, keskin, ölüm ve intihar arzularıyla dolu şarkı sözleri dinleyeni parçaların başında yakalayarak öngörülemez zifiri karanlığa fırlatıyor. Bu tarz bir müziğin yaratım aşaması hakkında neler söylemek istersin? Sence yaratım süreci ilhamını aşırılık, acı ve yıkımdan mı alır?
Şarkı sözleri ve duygulanım anlamında gerçekten bilmiyorum… Hatırladığım kadarıyla daima karanlık ve kasvetli hava beni etkilemiştir, bu nedenle SMFN müziğine yerleşmiş tüm o melankoli konsepti içimden doğal bir şekilde taşıyor. Şarkı sözleri ise benim hayata, geleceğe bakışım ve yorumlarımdan geliyor.
Genel anlamda yaratım sürecine baktığımızda, bunun illa aşırılık, acı ya da bunun gibi şeylerden gelmek zorunda olduğunu sanmıyorum, ama tarihe baktığımızda zamanının büyük sanatçılarının çoğunun hiç de teletabiler gibi mutlu olmadıklarını görüyoruz.
Son zamanlarda depresif black metali intiharsal black metal olarak tanımlamak bir trend. Sence bu tanım bir müzik türü için kullanılmalı mı? SMFN müziği bir intiharsal black metal midir?
Elbette bu tanımlama bilinen ekstrem metal kalıplarına uymayan black metal, vb. türleri tanımlamak için kullanıldı. Ama aslında depresif ya da intiharsal black metal zaten aynı şeyler değil mi? Etiketler bence önemli değil, SMFN müziğini ben sadece metal-pop/rock olarak tanımlıyorum. Aslında bu etiketlemenin dışında kalan, farklı müzik türleri icra eden ve oldukça kasvetli sözleri olan kimi sanatçılar var. Bunların hiç “intiharsal synth pop” ya da “depresif country” diye etiketlendiğini duydunuz mu? Ben duymadım…
Barındırdığı karanlığa rağmen albümün adının Livsgnist “yaşamın kıvılcımı” olması Nietzsche’nin hayatın olumlanması felsefesini hatırlatıyor. Nietzsche, Trajedya’nın Doğuşu adlı eserinde eski Yunanlıların, yaşamın berbat, anlaşılmaz ve tehlikeli olduğunu bildikleri halde ona sırtlarını dönmediklerini söyler. Bunun yerine trajediyi sanata dönüştürmüşlerdir. Kültürleri iki zıt bakış açısı olan haz dolu bir yaşam iradesi (Dionysosca) ile düzen ve mükemmelliğin getirdiği ahengin (Apollonca) birlikteliğinden oluşur.
Hayata evet demek, içindeki tükenmez enerjiyi hissetmek ve yıkımdan alınan zevk… Bu benzerlikten yola çıkarak düşünüldüğünde sence SMFN ideolojinde bunlar yer alıyor mu?
Aslında, daha önce bu şekilde düşünmemiştim… Ama dediğin gibi “haz dolu bir yaşam iradesi ile düzen ve mükemmelliğin getirdiği ahenk” SMFN eserlerinin arkasında yatan konsepti çok güzel ifade ediyor.
Karanlık sanatlarda sık sık karşılaştığımız kavramlardan biri de nihilizmdir. Dar anlamda yaşamın anlamını kaybetmesi ve anlamsız çabaların neden olduğu şiddetli ıstırap olarak tanımlanabilir belki. Kendi sözcüklerinle nihilizmle olan ilişkini nasıl tanımlarsın?
Kendime bir etiket koymaktan hiç hoşlanmasam da, eğer koyacak olsaydım realist demeyi tercih ederdim. Ama sorudaki tanımdan yola çıkarsak, nihilizmin kimi durumlarda bana uyduğunu söyleyebilirim. Yine de dediğim gibi herhangi bir izm’e tabi olmak gibi bir dürtüm hiç olmadı, neysem oyum.
Black metal camiasında melankoli ve intihar sık sık İskandinavya’nın uzun süren karanlık ve soğuk kışına bağlanır. Ancak Camus, intihar mevsiminin yazın başlangıcı olduğu söyler çünkü doğa uyandıkça içerisiyle dışarısı arasındaki uçurum daha derinleşmekte ve içsel kışı tahammül edilmez kılmaktadır. Sence intihar mevsimi var mıdır gerçekten? İntihar bir tutku mudur ya da Freud’un dediği gibi âşık olmaya mı benzer?
Bence insanların neden ya da ne zaman intihara teşebbüs etmesi bu oldukça kişisel bir konu. Ama elbette bu bir tür tutku… Bu dünyayı terk etmek istemelerinin bir nedeni var, bu yüzden muhtemelen intihar için bir tür tutku besliyorlar, değil mi? Ama açık konuşmak gerekirse, umurumda değil…
SMFN şarkı sözlerinde aşk ve ölüm çoğu yerde etkileşim halinde. Hatta One Last Night ve Suffer in Silence parçalarında aşk, intihar etmezse öldürülmekle tehdit ediliyor. Sana göre aşk ile ölüm arasında nasıl bir ilişki var?
Bana göre aşk ve ölüm içinde yoğun duygusallık barındıran iki konu ve bu iki duygudan birinin düşüncesi kimi insanlara çok fazla gelebilir. Elbette aşksızlık kişiyi ölüme götürebilir ama aynı zamanda diğer tarafta neyle karşılaşılacağına dair duyulan meraktan ileri gelen ölme isteği de olabilir (yine de ben kişisel olarak beni orada bir şeylerin beklemediğini düşünüyorum) ya da ölüm düşüncesine âşık olmak vardır ki kimileri işte bu nedenle bu dünyaya tahammül edemez. Bu konu hakkında uzun uzun konuşmaya devam edebilirim ama benim düşündüklerimin ne önemi var? Bence şarkı sözlerini okuduğunuzda sizin ne düşündüğünüz önemli, yazarın düşünceleri değil ki yazarın ne düşündüğü çoğu zaman yanlış anlaşılmıştır zaten.
İntihar vakalarının çoğuna black metal türünde rastlıyoruz ki bunu başlatanın da Mayhem’den Dead olduğunu söylenebilir. Sence black metal ile intihar arasında nasıl bir bağlantı var.
Zifiri karanlığa olan arayış, bu dünyaya ait olmadığını hissetme ve burada yerin olmadığını düşünerek sığındığın depresyon… Çoğu insan intihara teşebbüs ediyor, sadece black metal camiasıyla ilişkili olanlar değil. Bununla birlikte hisler ve karanlık black metal’de genellikle vazgeçilmez olmuştur, bu yüzden yıllardır camiadaki pek çok insanın göçüp gitmiş olması sürpriz değil.
Mizantropi insanlığa karşı duyulan bir nefret ve bazen yaşayan tüm canlılara hatta doğaya karşıt bir duygu durumu olarak karşımıza çıkıyor. Mizantropi senin için ne ifade ediyor?
Ben kendime realist demeyi tercih ederim ama tabi ki benim de kimi mizantropik görüşlerim olduğunu söyleyebilirim.
Rock/metal camiasındaki uyuşturucu kullanımı hakkında hislerin nedir? Sence halüsinojenler Aldoux Huxley’in “Algı Kapıları” adlı kitabında belirttiği gibi farklı bir perspektif açarak yaratıcılığa katkıda bulunuyor mu?
Evet, kesinlikle, ama bence bu herkes için geçerli değil. Bu çok kişisel bir şey, örneğin ben beste yaparken genellikle körkütük sarhoş olurum. Belki de çalışmak için en iyi yöntem değildir ama bence bunun SMFN müziğinin oluşumda önemli bir yeri var.
Shining’den Niklas Kvartforth “Suffer In Silence” parçasında vokallerde eşlik etti ve şarkı sözleri yazımında katkıda bulundu. Onunla çalışmak nasıldı? Nasıl bir araya geldiniz?
Niklas’ı diğer grubum Sarkom’un Shining ile çıktığı turdan tanıyorum. Ona SMFN’den bahsettim ve bir şarkıda yer almasını istediğim. Biliyorsunuz günümüzde her şey internet üzerinden yürüyor, ben Norveç’teyken ona parçayı gönderdim, o da kendi kısmını İsveç’te kaydedip bana gönderdi. Genellikle e-mail üzerinde iletişim kurduk ve bence her şey çok güzel bir şekilde sonuçlandı.
Diğer grubun Sarkom’da SMFN’den farklı olarak din karşıtı temalar işliyorsun. Dinler hakkında ne düşüyorsun? Aleister Crowley ya da Anton LaVey senin için ne ifade ediyor?
Daha önce de dediğim gibi ben bir realistim. Kendim görmedikçe ya da hissetmedikçe, iddia edilen şeyler benim için gerçek değildir. Bu konuda dinler genellikle berbattır. Gerçek olduğunu iddia ettikleri şeyler hakkında nasıl kavga ettiklerine bir bakın. Örneğin öldüğünde 7 bakire senin olacak, haha! Çocuk olmadıkça çoğu kadın bakire değil ki, anlamıyorum herkes için nereden bulacaklar o yedişer bakireyi!? A. Crowley ya da LaVey benim için hiçbir şey ifade etmiyor, haklarında da pek bir şey bilmiyorum. Birilerinin yazmış olduğu ya da söylediği fikirler ya da yaşam tarzları hiçbir zaman benim için bir şey ifade etmedi. Bir dereceye kadar çalışan fonksiyonel bir beynim var, bu yüzden diğerlerinin söylediğini yapmaktansa kendim düşünmeyi tercih ederim.
Angst Skvadron’dan tanıdığımız Trondr Nefas (Trond Bråthen) Mayıs 2012’de aramızdan ayrıldı. Birlikte güzel projelere imza attığınızı biliyoruz. Nefas hakkında ne söylemek istersin, black metal camiasında nasıl hatırlanıyor?
Nefas black metal camiasının gerçek öncülerinden biriydi ve ben şahsi anlamda Urgehal ile yaptığı işten ilham almıştım, Urgehal favori black metal gruplarımdandır. Nefas yakın arkadaşım değildi ama onunla zaman zaman buluşurduk. Dediğin gibi birlikte çalıştık ya da daha doğrusu o bana Livsgnist’deki bazı gitar sololarında yardım etti. Onunla anılarımız çok, kesinlikle unutulamayacak bir insan. Burada insanlar hala ondan bahsediyorlar ki bahsetmemeleri için hiçbir neden yok. O buradan gitmiş olsa bile müziği yıllarca yaşayacak!
Röportaj İçin teşekkürler, son sözlerini ve dileklerini paylaşır mısın bizimle?
Eğer bu röportajı okuduktan sana SMFN müziğini merak eden olursa, en kolay ulaşım yolu facebook. Bu günlerde her halt orada. Facebook sayfası hem ben hem de menajerimiz Patricia Thomas tarafından düzenli olarak yenileniyor. Artık canlı şovlara da çıkmaya başladığımıza göre organizatörler buradan benimle bağlantıya geçebilirler! Zamanınız ve desteğiniz için teşekkürler.
Röportaj: Zeynep Çolakoğlu