Her şeye niş diyorsak “niş”e ne diyeceğiz?

Adem Erbay

Bundan yıllar evvel ana hedefleri yaratıcılık ve özgünlük olan ve bunun ortaya çıkabilmesi için parfümöre zaman ve maliyet kısıtlaması koymayıp ana akım markalar gibi her kitleye değil de daha çok bu işle içli dışlı olan kitleye hitap eden gerçek niş markalar vardı. Bu doğru yapılanma sayesinde kısa sürede birbirinden güzel ve farklı parfümler ortaya çıktı. Ana akım parfümlerin sıradanlığından sonra daha önce hiç tecrübe etmediğimiz gerçekçi ve kaliteli notalar ve onların birleşiminden meydana gelen büyüleyici parfümler hepimize “biz daha önce ne koklamışız” dedirtiyordu. 2010 yılında Maison Francis Kurkdjian Lumiere Noire’yi ilk kokladığım anı dün gibi hatırlıyorum. Kokuyu içime çektiğim an gözlerim kapanmış ve aşırı etkilenmiştim. Bizler için ana akım parfüm dünyasının içinde harikalar diyarına çıkan bir tavşan deliğiydi niş parfümler.

Sadece belli bir kesimin bildiği niş parfümlerin bilinirliği, ortaya çıkarılan birbirinden başarılı parfümler sayesinde yıllar geçtikçe katlanarak devam etti. Sadece kendi ülkelerinde veya kendi butiklerinde satılan markalar birbiri ardına zincir mağazalarda yerlerini almaya başladılar. Bu popülarite olaya sadece ticari yönden bakan sermayelerin iştahını kabarttı tabiî ki. İşe özgünlük, bağımsızlık gibi ilkelerle yola çıkan niş markalar kozmetik devlerinin cazip tekliflerine dayanamayarak birbiri ardına kozmetik devi markaların bünyesine girmeye başladılar. Bunlara ek olarak sektördeki ışığı gören ve hedefleri düşük maliyet yüksek kar odaklı olan onlarca firma türedi.

İşin tadının kaçtığı ve eski günleri mumla aramamıza sebep olan bu oldu zaten. Peki kozmetik devleri satın aldıkları butik markalara ne gibi ticari hamlelerde bulundu? Riskten uzak kokular yaptırarak müşterinin kolay beğenmesini sağlayıp haddinden fazla sayıda parfüm üreterek de daha çok müşteriye hitap etmelerini sağladılar. Senede 2-3 tane parfüm çıkaran bir niş marka bunu çift haneli rakamlara  çıkarınca haliyle bazı şeylerden ödün vererek yolundan sapmış oldu. Diğer tarafta piyasaya yeni çıkan irili ufaklı bazı sözde niş markalardan kimisi genellikle piyasada tutulmuş parfümlerin kopyasını, kimisi de hiç uğraşamam diyerek içerik üreticilerinin hazır bazlarından seçerek oluşturdukları koleksiyonlarını kendini ispatlamış markalarla aynı fiyat bandında hatta onlardan bile daha pahalı satmaya çekinmediler. Evet maalesef günümüzde ve özellikle ülkemizde “niş” olmayı belirleyen kriter fiyat etiketi olarak belirleniyor. Fiyatınız yüksekse siz niş bir markasınız. Düşünsenize sıfırdan, yaratıcı ve özgün çalışmalar ortaya çıkarmak için aylar-yıllar harcıyor, ismine, görseline reklamına milyonlar döküyorsunuz sonra birileri gelip bu ürünleri kopyalayıp farklı isim ve şişelerde yüksek fiyatlara satarak kendilerine niş marka diyorlar. Bunun açık parfümcülükten bir farkının olduğunu düşünmüyorum şahsen. Niş parfüm sektörünün başlangıcındaki ilke ve hedeflerin hem kapitalizm hem de bu kopyacı  oluşum karşısında birer birer nasıl eridiğine şahit oluyoruz maalesef.

Peki ne yapmalıyız? Bilinçli tüketiciler olarak yapmamız gereken tercihlerimizi gerçekten bu işi severek özgünlük ve kaliteden taviz vermeden güzel parfümler yapabilen markaları tercih etmeli, baştan sona özensiz ve maddiyat kaygısı bas bas bağıran ürünlerden uzak durmalıyız ki çürümeye yüz tutmuş bu sistem kendini yenilemesin.