Bitişik Kelimeler: küçüldükçe büyüyeceğiz galiba

no_sense_iii_by_utkuatalay-d36p65sYine rahat duramadım, bunca işin gücün arasında, İngilizcemi geliştirmek için kursa başladım. Dil tuhaf bir şey; okuduğumu anlıyorum hatta iyi kötü çeviri bile yapıyorum ama karşıma bir yabancı çıkınca tutuluyorum. İki laf edemiyorum.

Bir arkadaşım, “İyi de,” dedi, “İngilizce konuşabilmen için kendini küçük bir çocuk gibi hissetmen lazım. On yaşında olduğunu düşün, on yaşında biri nasıl konuşursa öyle konuşmaya çalış, o zaman başarılı olursun.” Önce saçma geldi bu fikir ama derste katıksız İngiliz olan hocamız Madonna hakkında ne düşünüyorsunuz diye sorunca, arkadaşımın ne demek istediğini şıp diye anlayı verdim. Benim, yani sınıfın en başarısız öğrencisinin kafasında bin bir tilki dolaşırken, herkes bulbul gibi şakımaya başlamıştı bile. Şarkılarında benzer akorları kullanmasından, popular müziğin klasik kalıplarından yararlanmasına, müziğinden çok sahne şovuyla ön plana çıkmasına kadar bir çok  şey düşünüp bunları nasıl İngilizce olarak ifade edebilirimderken  kasılıp kalmıştım. Ben yutkunurken bütün sınıf “Şarkıları çok güzel”, “Çok seksi”, “Sarışın”, “Harika müzik yapıyor” gibi cevapları yapıştırmıştı bile. On yaşında çocuk kafası! İhtiyacım olan buydu işte!

Orantısız bir fırlamalık yapıp bir sonar ki derse kadar bir sürü sıfat öğrendim. Harika, inanılmaz, müthiş, akıl almaz, berbat, savruk, kırılgan… Bunlarla kurduğum cümleleri düşünün… Bütün sınıfın ağzı açık kaldı! “Müthiş bir ilerleme var sende,” dedi İngiliz hocam. İnsan kendini gerileterek  de ilerleyebiliyormuş bazen.

Gündelik hayatta başarılı olmanız; bir konuyu anlamanız, derinlemesine bilmeniz, fikir yürütebilmeniz, sentez yapabilmenizle değil: kullandığınız sıfatlarla ilgili. İngilizya da Türk, farketmiyor, her halkın düşünce seviyesi on yaşını geçmiyor ve on yaşındakine hitap eder gibi konuşabilen kazanıyor.

Sonuçta İngilizcemin pek geliştiğini söyleyemem ama bu kurs sayesinde toplumların yaş seviyesi ve sıfatların insane hayatındaki rolü hakkında çok şey öğrendim.

Belki tuhaf ama Tayyip Erdoğan’ın neden başarılı bir siyasetçi olduğunun sırrını da bu İngilizce kursu sayesinde çözdüm. Altıyaşındakilere hitapediyormuş gibi konuşması, daha doğrusu altıyaşındaymış gibi düşünebilmesi. Neden altı, diye soracak olursanız, hemen açıklarım. Altı, geri kalmış toplumların düşünce yaşı, on ise ileri demokrasi!

Başarılı olabilmemiz ve ağzımıza sakız ettiğimiz “ileri demokrasi” masalında bir gıdım ileri gidebilmemiz  için, kendimizi once altı yaşında hissetmemiz, sonar yedi yaşında bir çocuk gibi sorular sormaya zorlamamız  gerekiyor. Bunu başarır da sekiz yaşa terfi edersek, toplum olarak yüzyıl ileri sıçramışız demektir…

Misal, şu Gezi direnişi sırasında olanlara bakalım. Hayır, çok detaylı toplumsal analizler, genç kuşağın karakteristik özellikleri, Avrupa hukuku açısından polis şiddetinin boyutları, başbakanın toplumu bölme ve birbirine karşıt iki kutup haline getirip de çatışmalarını sağlama yönündeki çabasının sonuçları ve ilerki dönemde bundan ne tür bir kazanç ve rant beklediği, yani hazırlanan planın ne olduğu gibi soruları bir tarafa bırakmamız gerek. Unutun bunları. Hukuksal açıdan da bakmayın hadiseye; böyle bakarsak Türkiye’de demokrasinin kırıntısı bile olmadığı, hukuk denen kavramın da tamamen yerle bir olduğu ortaya çıkar. O zaman da “kaygılıyız” deyip içimize kapanmaktan başka çaremiz kalmaz. Mücadele etmemiz gerekiyor. Altı yaşı geride bırakıp yedi yaşına basmış bir çocuk gibi düşünüp can alıcı sorular sormamız… O sorulara cevap alırsak, inanılmaz bir yol kat ettik demektir.

Mesela, bir emniyet yetkilisi çıkıp da İzmir’de boy gösterip gençleri evire çevire döven kişiler için “Onlar sivil polis,” deyince, “Tamam o zaman,” deyip sustuk. Mesela bir savcının çıkıp da, bütün o kalın kalın hukuk kitaplarını bir tarafa bırakıp,  olayı “Madonna çok güzel şarkı söylüyor,” düzeyinde ele alarak, “Tamam da, polisin gece sokağa çıkıp sopayla adam dövme şeklinde bir görev tanımı yok, ayrıca verilen malzemelere göz attım, joptur, silahtır bir sürü zimmetli malzeme var ama sopa istihkakı yer almıyor mevzuatta, ne oluyor ya, bir dakika…” demesi lazım. Kask numarasını kapatan polislere bakıp “Kimliğini gizlemeye kalktığına göre, daha olaylara müdahale etmeden once suç işlemeyi planladığın ve delil karatmak için önlem aldığın anlaşılıyor, şimdi bırak adam öldürmeyi, yaralamayı, dövmeyi, köretmeyi, birine tokat bile atsan, bu önceden planlanmış bir tokattır ve hukuken taammüden tokat atmışsın demektir,” demesi gerekiyor. “Madonna nasıl birşarkıcı?” Cevap şu olmalı: “Çok güzel. Seksi. Ay, sesi de mükemmel.” Koskoca,  kelli felli bir savcı “Mobese görüntülerini biri silmiş, delil yok elimizde, ne yapalım, elden bir şey gelmiyor işte,” dese, yedi yaşında bir çocuk ne cevap verir? “Amca kim silmiş onu?” Hah, bu soruyu sorarak başlayalım işte, silen ya katilin kendisidir, ya da katile yataklık eden biri. Katili bir taraf bırakıp once görüntüleri sileni bulursak katile ulaşırız zaten. Yedi yaşındaymışız ve hiç hukuk bilgimiz yokmuş gibi davranırsak, sonuca ulaşırız.

 

drm6492_2_by_utkuatalay-d5tp8kpHatta, en sevdiği arkadaşıyla bile oyuncağını paylaşmak istemeyen o tuhaf çocuk egosunu da devreye sokarsak, mükemmel olur. O zaman demokrasi yolunda nasıl bir spin atacağımızı hayal bile edemiyorum. Polis gözaltına aldığı göstericiyi Allah yarattı demeden döverken bir yargıcın gururu kırılacak mesela; ya bütün hayatımı bu işe adadım, koca koca hukuk kitaplarını yalayıp yuttum, hala hangi suçun cezası nedir, tam karar veremiyorum, sen kim oluyorsun da benim yerime karar verip bu suçun cezası yüz falakadır diye karar veriyorsun ve hemen infaza geçiyorsun, diye ortalığı ayağa kaldıracak…

Altı yaşı geride bırakıp yedi yaşındaymış gibi düşünmeye başlayabilirsek eğer, çok basit, çocukça sorular sorabilirsek, yırttık demektir. Yoksa dünya son hızla ilerlerken,  benim sınıfta kasılıp kaldığım gibi kazık kesiliriz toplum olarak. Ben dersimi aldım. “Nasıl bir filmdi?” diye soranlara “Ay harikaydı, bir ağladım, bir ağladım…” diye cevap veriyorum. “Nietzsche hakkında ne düşünüyorsun?” diye soranlara  cevabım hazır: “Çok yakışıklı değil ama zeki biri. Çok güzel şeyler söylüyor. Çok mantıklı, çok hoş.” Hem İngilizce, hem Türkçe olarak kurabiliriyorum bu cümleleri. Darısı başınıza.

Lütfen, lütfensiz de bir el atın konuya, çocuklaşın lütfen sayın bakanlar, milletvekilleri, işadamları, savcılar, devlet su işleri genel müdürleri, kıdem tazminatı hesaplayan muhasebe memurları, sandalye tasarımcıları, fişkiye tamircileri, hepiniz, bir zahmet…Yoksa silinip gideceğiz haritalardan.

Yazı: Altay Öktem

Fotoğraflar: Utku Atalay