Bir takım sanatsal etkinlikler peşine düşerek; Stüdyo StandART’ın kapısına ‘ Siz burada ne yapıyorsunuz? ‘ diyerek dayandık. Stüdyo StandART moda fotoğrafçısı Ethem Yamansavaşçılar, Merve Örenel ve Atalay Yılmaz tarafından kurulmuş, bünyesinde hem ustaların hem de genç profesyonellerin bulunduğu bir sanat atölyesi ve prodüksiyon ajansıdır. Prensip olarak; hep en iyiyi yapmanın peşinde olan ekibi, yoğun iş temposu içinde yakaladık ve Stüdyo StandART’ın genç profesyonelleriyle sizin için söyleşi yaptık.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz ?
MerveÖrenel: 1986 tarihinde İstanbul’da doğdum. Çocukluğumdan beri müzik, tiyatro ve oyunculukla ilgilenmek istiyordum. Daha doğrusu bu ailemden gördüğüm bir durumdu. Dedem, Atatürk’ün okuttuğu bir müzik öğretmeniymiş. Babam da müzisyen olunca haliyle bu psikolojinin içinde büyüyorsunuz ve sanat sürekli hayatınızın bir parçası oluyor. Ama her ne kadar hayatımın bir parçası olsa da akademik hayatım gazetecilik ve radyo televizyon üzerine oldu. Bu da bana aslında büyük bir zenginlik kattı. Üniversiteden önce de Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde bir süre tiyatro eğitimi aldım. Tiyatro ve müzik hep hayalimdi. Savaş Dinçel, Göksel Kortay gibi çok değerli hocalardan dersler aldım. Yine de üniversite eğitimi istiyordum ama yanlış yönlendirmeler yüzünden bir türlü kazanamıyordum. En sonunda İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon Yayıncılığı bölümüne girdim. Hızımı alamadım ve üstüne Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü de bitirdim. Sonra da aynı bölümde Gazetecilik Ana Bilim Dalında yüksek lisans eğitimine başladım. Hızımı hala da alabilmiş değilim. İş yaşamına ilk olarak okulun gazetesinde bir yıl muhabirlik, iki yıl da editörlük yaparak başladım. Daha sonra İletişim liselerinde diksiyon, haber, medya tarihi ve gazetecilik gibi alan dersleri verdim. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesinde akademisyen olarak çalıştım. Hayallerle yaşananların kesişmediğini fark edince de, akademisyenliği bırakıp İstanbul’a döndüm ve Ethem Yamansavaşçılar’la çalışmaya başladık. Tüm bu yoğunluğun içinde amatör olarak müzikle ilgileniyorum. Sonuç olarak hayatımın çok büyük bir bölümünü tiyatro, sinema ve müzik kaplıyor.
Ethem Yamansavaçcılar: 1982 – İstanbul Eyüp doğumluyum. İki mucizenin ikinci çocuğuyum. Bu cümle işin esprisi ama espri olmayan cümle şu; annemin adı da babamın adı da Hikmet. Yani iki Hikmet’in oğluyum ben. Ama biliyor musunuz, “bu bir mucize!” diyerek benim adımı da Hikmet koyacaklarmış az kalsın. Bak o zaman bu durum bir trajediye dönüşebilirmiş. Neyse ki aile büyükleri araya girerek buna mani olmuşlar. Kimliğime, adıma yeni yeni alıştığımı düşündüğüm zaman artık ilkokul çağındaydım. O zamanlar anlamıştım, “zaman ne kadar çabuk geçiyordu”. İlkokulda öğretmenler ne olmak istiyorsun diye sorduğunda bütün çocuklar; öğretmen, doktor, mühendis, polis olmak istiyorum derken ben, “yönetmen” olmak istediğimi söylerdim. Sinemaya çok meraklıydım ve bu durum tamamen babamdan kaynaklanıyordu. Babamla beraber film izlerdik ve ben izlediğim filmlere kendimi kaptırır, filmlerden etkilenirdim. Babamın bana yaklaşımı ise ‘ filme kendini kaptırma ‘ şeklindeydi. Babamın henüz fotoğrafçılık yapmadığı zamanlardı ki o zaman bile bana yaklaşımı ‘ bak filmi nasıl çekmiş, sen olsan nasıl çekerdin ‘ , ” ne anlattığı değil, nasıl anlattığı önemli” şeklindeydi. Çocukken ne gördüysek öyle şekillendik bizde. Yönetmenlik çocukluktan hayalimdi. İstediğim üniversitede radyo, televizyon – sinema bölümünü kazanamadım ve yetenekle alınan fotoğrafçılık sınavlarına girmeye karar verdim. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Yönetmenliği sınavına girdim ve yedeklerde kaldım. Genel kültür sınavında çok ciddi bir puan aldım ancak sınav iki aşamalıydı. Bu arada çizim yeteneğiyle alınan sınavları kendimce reddettim. Çünkü yetenekli olduğumu düşünüyordum ama çizim benim önümde bir engeldi. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Fotoğrafçılık Bölümü’ne çizimle alınmadığını öğrendim ve sınava girdim. O zamanlarda manuel makinelerle çekim yapılıyordu ve ben sınavı kazandım. Babam; ‘ Bence İzmir’e gitme, sen zaten bu işi biliyorsun ve iyi de yapıyorsun. ‘ diyerek bu işe daha erken girmemi sağladı. Gitseydim ne olurdu diye hiçbir zaman düşünmedim. Sınava girerken benim amacım orada okumak değildi, bir şeyleri ispat edip işime bakmak istedim. Çünkü ispat etmem gereken sebepler vardı. Çizimle alınan fotoğraf bölümü sınavlarını reddediyor ve ben bu bölüme her türlü girerim diyordum. Bölüme gitmemiş olmak içimde kalmadı ancak ‘ ben nasıl üniversiteye gitmem ‘ düşüncesi hep aklımdaydı. Sonrasında bende, Bilgi Üniversitesi TV – Dizi Drama Yazarlığı bölümüne gittim. Profesyonel olarak da 14 yıldır fotoğrafçılığın içindeyim. 10 yıldır da moda fotoğrafçılığı yapıyorum.
Biraz Stüdyo StandART’ı anlatır mısınız ? Neler yapıyorsunuz ?
Merve Örenel: Genç profesyoneller olarak Stüdyo StandART’ta bir araya geldik. Stüdyo StandART 650 m2 ‘lik iki platoya sahip, tavan yüksekliği ise 6 metre kadardır. Reklam fotoğrafı, viral video, defile-catwalk, backstage, katalog çekimi, tanıtım filmi, stil life ürün çekimi, kısa film, reklam çekimi, moda fotoğrafçılığı hizmetlerimiz bulunmaktadır. Bu saydıklarım prodüksiyon hizmetlerimizin içindedir. Ayrıca Stüdyo StandART’ta yaptığımız çalışmaların konseptleri de dahil olmak üzere tüm ekipman ve çekimlerde ihtiyaç duyulan hizmetler de bize aittir. Özellikle iş, moda işi ise çok farklı konseptler bulmak gerekiyor, çünkü piyasada çok fazla sayıda, kendisini moda fotoğrafçısı olarak nitelendiren, fikir almak isteyen kişi var. Bu noktada Stüdyo StandaART’a Ethem Yamansavaşçılar devreye giriyor. Aslında sanatla iç içe olan insanlar olarak Stüdyo StandART’ı sanat atölyesi haline getirmek istiyoruz ve adımlarımızı bu yönde atıyoruz.
Sanat atölyesi olmak adına ne gibi planlarınız var ?
Merve Örenel: Aslında sanat atölyesi fikri plan olmaktan çıktı artık, çünkü hayata geçirdik. Kişisel gelişim seminerleri ve Stüdyo StandART sanat atölyelerini kurduk. Stüdyo StandART olarak yaptığımız her işi sanatla birleştirdik. Bunu kişisel gelişim seminerlerimize de yansıtıyoruz. İnsanlar sürekli aktif ve konunun içinde, yani sahnedeler. Eğitmenimiz Şükrü Kara, tiyatro sanatıyla yıllardır iç içe olan bir akademisyen bunu da kişisel gelişim seminerlerine aktardı. Sanatı, hayatın içine aktarmanın sonu yok çünkü. Biz yaptığımız işten büyük keyif alıyoruz; sanatı hem hayatımıza hem işimize aktarıyoruz. Fotoğrafçılık, sinema ve oyunculuk alanında kendini geliştirmek, sevdiği şeyi mutfağında uygulamalı öğrenmek isteyenler için, mesleki fotoğraf ve sinema atölyelerimiz başladı. Bunun haricinde, oyunculuk atöylemiz de, -kasım ayının ilk haftası- alanında tecrübeli, sinema ve tiyatro oyuncusu Şebnem Özinal yönetiminde Stüdyo StandART ortamında öğrenci katılımıyla dersler başlayacaktır. Oyunculuk atölyesinde, kişiler hem kendisini geliştirecek hem mesleki çevre ve arkadaşlıklar edinecek hem de fotoğraf ve sinema adına yeni bakış açıları kazanacaktır. Akademisyen hocalar eşliğinde yapılacak olan atölyelerimiz uygulamalı olup, dersler 650 metrekarelik tam donanımlı stüdyomuzda gerçekleşecektir. Üstelik derslerin başlamasından bir hafta önce ücretsiz alt yapı eğitimleri düzenliyoruz. Atölye çalışmalarındaki en büyük farkımız yerimizin uygunluğu ve eğitimimizin niteliği. Verilen eğitimin sonunda katılımcı, hayatına bizimle birlikte yön vermeye başlıyor. Yani eline bir sertifika sıkıştırıp ona güle güle demiyoruz. Eğitim boyunca hangi alanda atölyeye katıldıysa ona uygun bir portfolyosu oluyor elinde. Uygulamalı eğitim dediğimiz şey de tam olarak bu.
Fotoğrafçılık sanatını ve Stüdyo StandART’ın kuruluş aşamasını Ethem Yamansavaşçılar’dan dinleyebilir miyiz ?
Ethem Yamansavaşçılar: Fotoğrafçılık bizde baba mesleği. Babam Hikmet Yamansavaşçılar olmasına rağmen , fotoğrafçılık adına her şeye sıfırdan başladım. İşi babamın yanında öğreniyordum. Babam işi tam olarak öğrenmemi istediği için ağır çalıştıran bir adamdı. Gece beni arayıp ‘ Uyuyor musun ? Uyuma. Çalış ‘ derdi. İlk başlarda bu bana garip gelirdi, nasıl yani uyumayayım mı? İlginçtir ki bana bunları diyen adam, gerçekten uyumazdı. İşine, sanatına saygısı sonsuzdu. Ve bana da bunları çocuk yaşta aşıladı. Bu anlamda babama gerçekten çok büyük saygım var. Yetenekle, çok çalışmanın bir araya geldiği o ekstra durum babamda gerçekleşmişti. Fotoğrafçılıkla ilgili ne biliyorsam babamdan öğrendim. Bu açıdan şanslıydım. Birlikte muazzam işler yaptık. Zamanla A’dan Z’ye tek başıma bir katalogu teslim edebilecek hale geldim. Tüm bu bilgi ve deneyimle artık bir yer açmam gerektiğini düşündüm. Kafamda bir sürü plan, program ve hayal vardı. Çok zor zamanlarım oldu, kolay bir iş değildi çünkü. Ama yalnız da değildim. Bu konuda da yoldaşım, yol arkadaşım, iş arkadaşım ve beni yalnız bırakmayan kişi de Atalay Yılmaz’dı. O da şu an Stüdyo StandART’ın set sorumlusu. 650 m2 ‘lik bir stüdyo kurduk ve burada yalnızca fotoğraf çekilmemeliydi. Burası fotoğraf stüdyosundan ziyade bir sanat atölyesi olmalıydı. Senaryo, kısa film, kamera önü oyunculuğu gibi eğitimler de verilmeli fikriyle yola çıktık ve Merve Hanım’ın da desteğiyle Şükrü Kara ile anlaştık. Çok kısa sürede etkilendiğim nadir insanlardandır kendisi. Bizimle çalışacak olmasından inanılmaz mutluyum. Bu arada farklı eğitimciler de ders vermek adına geldi. Bu konuda biraz seçici davranıyoruz. Amacımız maddiyattan çok maneviyattır.
Anladığım kadarıyla, şans faktörü de biraz sizden yanaymış. Moda fotoğrafçısı olana kadar mutlaka birçok yoldan geçmişsinizdir. Neticede 14 yıllık bir kariyer geçmişiniz var.
Ethem Yamansavaşçılar: Şans benden yana mıydı, bunu zaman zaman sorguladım. Elbette Hikmet Yamansavaşçılar gibi bir babaya sahip olmak işim adına çok büyük bir şanstı, bana çok şey kattı. Eline makineyi alan fotoğrafçıyım diyor. Fotoğrafçıyım deyip de bu işi bilmeyen bir dünya insan tanıdım. Dışarıdan kolay gibi görünen zor bir dünya. Eğer babam olmasaydı, bu kocaman savaşta komutansız kalırdım. Ben, babamla beraber çalışırken bir de Marg Film Yapım şirketinde işe girdim. İşe girerken amacım yalnızca montajı öğrenmekti. Ama ben birden set fotoğrafçılığı yapmaya başladım ve bu durumdan inanılmaz keyif aldım. Çünkü Yeşilçam Denizi programı için fotoğraf çekimi yapıyordum. Yani Türkan Şoray, Tarık Akan, Eşref Kolçak gibi sinema sanatçılarının fotoğraflarını çekiyordum. Tabi bu arada montajı öğrenemedim. O zaman bir şey daha anlamıştım; sana hiç kimse bir şey öğretmiyordu. Montajı da kendi kendime öğrendim. Daha sonra Cümbür Cemaat oyunculuk ajansında işe başladım. Orada edindiğim çevre ve fotoğraf çekiminin sürekliliği beni daha da pişirdi.
2014 yılı içerisinde bir de klip yönetmenliğiniz oldu. Kısa film yönetmenliği ve moda fotoğrafçılığı dışında bu alanda da süreklilik sağlamayı düşünüyor musunuz?
Klip yönetmenliği de yaptığımız işin bir parçası. Ama bu iş de diğer işler gibi bir ekip işi. Tabi ki devam etmeyi düşünüyoruz.
Son olarak, insanların neden sizinle çalışmayı tercih etmeleri gerektiği konusunda fikrinizi alabilir miyiz?
İşin aslı ustaların tecrübesiyle, genç beyinlerin yaratıcılığını sanata aktarıyoruz. Bizim için önemli olan işin maddi boyutu değil; ortaya çıkardığımız işin niteliği. Ekip olarak bize gelen işi tamamen sahiplenmemizin de farklarımızdan biri olduğunu düşünüyoruz. Bizden hizmet alan kişi ya da kurum bu sayede birden fazla parçaya bölünmemiş oluyor. Fotoğraf, video, kurgu, kuaför, makyöz gibi çözümlerin hepsi bizim bünyemizde. Büyük ve tecrübeli bir ekibimiz var. Bu yüzden yapılan işlerin kalitesi de üst düzey oluyor. Gerçek anlamda kaliteli bir iş isteniyorsa tercih edilen biz olmalıyız.
Röportaj: Büşra Öklük