Bu bir soyunma hikayesidir

woman-shadow

Yazı yazmak demek seni okuyacak olana soyunmak demektir. Soyunmak ve tüm çıplaklığınla okuyucunun karşısında öylece durmak. Mahrem iç dünyanı birisiyle harflerden oluşan bir bağ ile paylaşmak demektir. Kesinlikte erotizm içerir. Ne kadar dekolte giyeceğine yazıyı yazarken hissettiğin erotizm belirler. Erotizmini ise güven. Güvenebilmelisin seni okuyacak insanlara ki utanmadan soyunabilesin.Bir nevi teslimiyet halidir.

İç dünyanı tüm şeffaflığıyla gösterdiğin için anlaşılmak çok önemlidir.  Mahrem iç dünyanın kapılarını açarak o hiç tanımadığın insanlara, ceplerinde biriken tüm ön yargılarına, senin değer verdiğin değerlerinin yadsınma olasılığına, bir taş duvara çarpma olasılığına karşı savunmasız kalmaktır. Bu savunmasızlık halinin tüm risklerini bilerek soyunmak büyük cesaret işidir. Yazmak demek, cesareti giyinip duvarlarından soyunarak sen olmak demektir. Nihayetinde insana yalnızken kendi çıplaklığı rahatsızlık vermez.

Yazmak demek bilinmek demektir. Bir ‘iç’ dünya denizinde yolculuk yapmaktır. Ancak izin verildiği kadar derine inmek, bilinmek istendiğin kadar bilinmek.

Okuyanınıza güvenmek, sizi anlayacak olana tanımadan sevgi beslemek demektir. Sizi anlayacak olan sizden bir parçadır çünkü. Sizde ne varsa hiç kuşkunuz olmasın onda da biraz vardır ondan. O sizi bütünleyen bir leke midir acaba?  Nedir?

Ve bir zamanlar;

O bir hokka şişesinde parlak büyülü dönen bir dolu mürekkepti. Rengârenkti. Mükemmeldi. Bilinmek istedi. Saçtı kendini beyaz duvarlardan oluşana boşluğa ve bin bir siluet ile yazdırdı varlığını kendi belleğine. ‘Aslı’ her yerde olmakla birlikte sıfatları sevdi ve sevdirdi. Çünkü duvardaki ifade sıfatlarla anlam bulan bir sanatsal siluet idi. Ama oyunun şifresi sıfatlardan soyunup gelene gösterildi. İşte soyunmak bu kadar önemliydi.

Şimdi ben bir noktayım o beyaz duvarlardan birinde bir garip şekilcik halinde. Bu şekil kendini anlamlandıracak olan parçasını arıyor.  Bu şekil Elifin üstündeki notayı arıyor ki ‘Elif’ olabilsin. Bir dik duruş ile anlamsız şekillere meydan okuyabilsin.  Bu şekil ancak bir mürekkep lekesi olduğunu fark eden tarafından tanınıyor. Bu şekil bazen çok çaresiz ve o şişedeki ilk halini özlüyor.

İşte o şekil konuşuyor eline her kalem geçtiğinde. Soyunuyor bütün insani hallerinden ve kendini kaptırıyor erotizmin enerjisine. ‘Eros’ üreten demek değil midir nihayetinde. Eline bulaşan mürekkep lekesini yalıyor, mürekkep şişesinin kokusu geliyor burnuna. O da bir damlacık mürekkep ya. Herkesi anlayabilme yeteneği veriyor bir mürekkep lekesi olduğunu bilmek. Her yerde kendini görmenin paranoyak sarhoşluğunu yaşıyor bu bilgiye sahip olan. Bu bir kendini bulmuş meczup, bu bir kaybolmuş deli. Ve o beyaz duvarlar üstündeki anlamlı anlamsız lekelere sesleniyor.

Ötekileştirdikleriniz, küçümsedikleriniz, ahlaksız olarak nitelendirdikleriniz, DNA’sından dolayı sevmedikleriniz, çirkin bulduklarınız var ya! Onlar sizlersiniz. Sevmemek içinçok haklı nedenlerinizde olabilir. Onlar o beyaz duvarın en karanlık kuytusuna sıçramış sadece. Bunu bilerek onları sevmeyebilir misiniz?

Siz beni anlayanlar, beni bütünleyenler! Ben bir Elif isem, sizde benim başımın tacısınız. Başımın üzerinde yeriniz var.

Selda Dinç