SAHİP OLMADIĞIN BİR ŞEY

mal mısın lan sen, ben şair miyim

mal mısın lan sen, ben şair miyim

-Üzgün bir öykü-

Defterimi açınca birden el yazısıyla yazdığım notları gördüm.

fakat artık dayanılmaz sarmaşıklara

öpüşüyorlar

harbin bittiğini söyle

ayrılsınlar

çünkü gece zamanın katranıdır

gelip geçecek gibi değil omurgamdaki didişme

çantamda sevişme askerleri

harbin bittiğini söyle

Bu şiiri bana yolladığı zamanı hatırladım. Aramızda bitmek bilmeyen bir oyun vardı, önce bana bir şiir bir yazı yollardı, yaşadıklarımızla ilgili, konuştuklarımızla ilgili, bir şeyle ilgili, belki gittiğimiz bir yer, belki yaptığımız bir şaka. Sonra ben onunla konuşmaya çalışırdım, bir olaya atıfta bulunduğunu düşünerek bir konuşma başlatmaya çalışırdım, o ise çok fazla gerçek üzerinden düşündüğümü söylerdi. Bu bir fantezi, bu bir hayal, bu bir şiir, tamam, bizimle de alakası var ama lütfen sanki bizi anlatıyormuş gibi yapma, derdi. Tekrar tekrar. Sinir bozucuydu. Bir keresinde bana yazdığı bir şiiri hediye etmişti, sonra şiirini masamın üstünde görünce, her şeyi bırakıp onu defterine yazmaya koyuldu. Bir kopyası da bende olsun, dedi, sonuçta yazdığım bir şiir bu. O şiiri de kaybettim zaten, o kadar da mantıksız bir hareket değilmiş.

Senle alakası yok da demezdi bu şiirler için, beni azad etmezdi. Tam ben her şeyin rengini, tonunu, faniliğini ve nihailiğini kabul edecekken böyle bir şey yollardı: Her şey yeniden başlardı, en azından benim için. Aramızda farklı bir şey olduğuna, derin bir şey olduğuna inanırdım ve çok konuştuğu için, benimle iletişim kurmak için fazlasıyla konuşmak zorunda kaldığı için iyi bir ikili olmadığımızı, bir şeylerin eksik olduğunu söylerdi. Üstüne bir de bazen erken boşalıyordum. Kendimi mal gibi hissederdim.

adını anmadan bu yazıyı bitireceğimizi düşünmedin değil mi üstat

adını anmadan bu yazıyı bitireceğimizi düşünmedin değil mi üstat

Ayrıldıktan sonra bu döngü devam etti: Ara ara mesaj atar, bana ne kadar yakın hissettiğini ve ne kadar özel olduğumuzu söylerdi, ben onu arayınca da zahmet veren uzak bir akraba gibi davranırdı bana. Bir süre sonra daha az haberleşirdik olduk, sonra koptuk.

İşte bir sabah, günün hırgürüne hazırlanırken birdenbire bu notla karşılaştım. Yolda giderken hep Cahit Zarifoğlu’nun şiirlerine baktım. Aklıma gelen bir sürü şeyden biri de buydu.

Sanıyorum bir şairin şöyle bir dizesi vardı:

Sahip olmadığın bir şeyi

Varolmayan birine

vermektir aşk

Ona bunu yollamayı düşündüm, sonra fazla dramatik geldi bu fikir. Küfür ettim ve çalışmaya koyuldum: Bütçelerin düzenlenmesi gerekiyordu.

Musa Acar