Özgür Ay: Türkiye’de müzik kaosu var

Dünyanın hızına ve kargaşasına karşı eleştiri niteliğinde bir albümle 7 yıllık araya son veren Özgür Ay, yeni albümü “Seslenebilsen Duymayanlara” ile müzik piyasasına sıkı bir geri dönüş yaptı. “Müzisyenler bu ülkede hep sahipsiz olmuş” diyen Ay ile bir araya geldik ve müziğinin dilini ve yeni albümünü konuştuk.

Siz makine mühendisisiniz aynı zamanda da müzisyen. Farklı görülen bu iki meslek arasında sizce benzerlik var mı?

Buna net bir cevap veremem ama mühendislik ile sanat beraber ilerler hele ki müzik bana göre bilimsel gelişmelere kendisini en kolay evirebilen sanat dalı. Elektro gitar müziği için önce elektriğin bulunması gerekirdi, bu açıdan “rock” belki de ilk modern teknoloji müziği olarak gelecekte anılacaktır. Her iki branşın da metotları farklı, ikisini ayrı tutup benzerliğini değil de, birbirinin içine geçmişliğini konuşmak sanırım daha faydalı olur, hadi şöyle bir teori atalım ortaya isteyen zaman ayırıp düşünsün, “mühendislik müziği biçimlendirir müzik ise mühendisi biçimlendirir.”

Seslenebilsen Duymayanlara” dünyanın hızı ve kargaşasına karşı bir eleştiri. Dünyada sizi en çok neler rahatsız ediyor? Tanık olduğunuz hangi olumsuzluklar sizi lirik yazma anlamında besliyor?

Çok büyük bir eşitsizlik var ama gündelik hayatta o kadar yük var ki, ayrıca o kadar gereksiz bilgi ve haber bombardımanı altındaki insanlar, bu eşitsizliği görecek halleri yok. Diğer yandan bunun farkında olup mutlu olmak için olanları görmeden yaşamayı tercih edenler de var.

Doğru…

İklim değişiyor ve hala insanların umurunda değil, Akdeniz de doğalgaz için kavga ediyorlar, doğalgaz nispeten temiz bir gaz ama güneş, rüzgar, dalga v.b. kaynakları tam kullandıktan sonra eğer yetmez ise bu kaynaklara bakmak gerekir. Sanki bu gezegenin yerine yedek 5 tane yaşanabilir gezegen bulmuş ve istediği zamanda gidebilirmiş gibi umarsız insanlar. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırırken, bizi de değiştirmeye başladı, her türlü çelişkiler derinleşti ama insanın düşünce derinliği sığlaştı, cep telefonsuz buluşamayan insanlar var, yanındaki ile konuşmayıp telefonuna bakan insanlar, bir yere gidince oranın tadını çıkaracağına ilk işi fotoğrafını çekip paylaşmak isteyenler o kadar çok ki. Yeni gezegenler bulmaktan bahsediyorlar, acaba yeni bir gezegende yaşam formu bulsak bunu kültürel olarak kaç insan içine sindirebilir? Çünkü sadece gezegen bulunmayacak, yeni bilgiler de bulunacak şüphesiz, tüm tarihimizi o bilgilere göre tekrar yazmak zorunda kalırsak ne olur sizce? Buna benzer şeyleri hep düşünüyorum, mesela baştan sona bir şarkıda aşkı sevgiyi yazamıyorum, mutlaka bir gerçek uyandırıyor beni, hele tüm albümde sadece “öp beni, sev beni” gibi şarkıları insanlar nasıl yapıyor o dünya nerede bende merak ediyorum.

Yaptığınız müziği belli bir kalıba sokmak zor. Merak ettiğim siz neler dinliyorsunuz, dinlediğiniz müzisyenler sizin müziğinizi besliyor mu?

Çok geniş bir yelpazede müzik dinlerim. Klasik müzikten rock müziğe oradan bizim makamsal müziğimize kadar, her türü araştırarak dinlerim. Ne dinlediğin değil de nasıl dinlediğin önemli, barda, diskoda, yemekte, muhabbet ederken, kitap okurken, içki içerken v.s. müzik dinliyorsan müziğin derinliğini ya da sığlığını anlayamazsın çünkü ana işin dinlemek değildir. Müzik dinlemeye zaman ayırıp bir albümü, bir eseri baştan sona sadece dinlemek hatta belki defalarca dinlemek gerekir. Ancak o zaman müzisyenin emeği anlaşılır. Ben her müzik seven insan gibi böyle dinlerim, mesela Mozart’ın meşhur Elvira Madigan no.21 piano konçertosunu belki de yüzden fazla kez dinledikten sonra tekrar dinlediğimde hala yeni şeyler bulduğumu hatırlarım. Klasik gitarda Bach eseri çalıştığım zaman onun birçok eserinde dairesel döngüsüne hayran kalırım. Zeki Müren’in ilk yorumlarındaki incelikler hala şaşırtır beni.

Her resmin bir müziği var. Ben onların müziğini arıyorum, buluyorum ve yazıyorum” diye bir cümleniz var. Bu cümleyi biraz açar mısınız?

Sanırım bu cümleyi söylerken en başta, “Yaşadığım şeyler gözümde bir resim gibi beliriyor, sonra ben onların müziğini bulmaya çalışıyorum” gibi bir şey demiştim. Ama diğer yandan her resmin bir müziği vardır, bir şair arkadaşım bana “Her doğru şiirin bir ritmi vardır” demişti, bunun gibi bir şey. 20. yüzyılın başındaki klasik müzisyenleri inceleyin onların bir kısmı renklerin ve notaların arasında bağları aramışlardı. Diğer yandan Mussorgsky nin “Bir Sergiden Tablolar” isimli eseri sorunuza güzel bir örnektir.

Albümünüz insan ruhuna dokunan sade bir albüm. Ama müzik piyasası da dünya gibi. Sadeden ziyade ışıltılı olanın insanların gözüne sokulduğu, gürültü koparanın konuşulduğu bir alem. Siz Türkiye’deki müzik piyasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne kadar haklısınız, ne kadar bağırırsanız o kadar iyi vokalistsiniz, ne kadar gürültü yaparsanız o kadar iyi müzik yapıyorsunuz, özellikle ülkemizde neredeyse en önemli değerlendirme ölçüsü bu. Türkiye de artık bir müzik piyasası olduğunu düşünmüyorum, onun yerine bir müzik kaosu var, şov piyasası demek istiyorsanız öyle bir piyasa var, o piyasa tüm gezegende var ama orada müzik yok, o çok başka bir ortam. Bizim müzik kaosumuzda ise kim nereden tutturabilirse oradan devam ediyor. Müzisyenler bu ülkede hep sahipsiz olmuş. Normalde bunun bir savunma yaratması gerekir, etki tepki prensibi ama bakıyorsunuz bir bütünde olamamışlar, olmak ister gibi bir niyet de görmüyorum, bu bir yaşama kültürünün, bir toplumsal genetiğin, dışa yansıyan taraflarından biri olabilir, ne olursa olsun birlik olmayınca çok daha zorlaşıyor müzisyenlerin hayatı.

Peki, sizce ne olursa her şey biraz daha iyiye gidebilir?

İyi bir müzisyen kendisinden sonra gelecek müzisyenleri bizzat yetiştirmeli, bunun eksikliğini hissetmeli, bir usta çırak ilişkisi olmalı ki, hem usta olan müzisyenin müziği devam etsin, gelişsin hem de yeni gelen çırak kendine yol çizmek için güç bulsun. Konservatuarlar okuldur, ikisi çok farklı şeyler, öğretmen – öğrenci değil, usta – çırak ilişkisi. Diğer açıdan müzisyenlerin bir kısmı bunları görmeye başladı, zaman zaman aramızda konuşuyoruz, yeni yüzyıl yeni düşünceleri ve umutları iyi yönde yeşertecektir bu açıdan rahatım. Bir müzik tarzı biter belki ama müzik sanatı bitmez, bence bunun henüz zamanı gelmedi, her şeye rağmen hala doğalız.

Röportaj: Musa Acar