5- Street Fighters: Van Damme’ın düşüş dönemine işaret eden bu film, atari başında nakit ve zaman tüketmiş belirli bir yaş dilimini baştan çıkaracak. Van Damme, Guille’ı oynasa da birçokları esas oğlanlar olarak Ken ve Ryu’yu düşünmemiş miydi? Eğer şanslıysanız, JCVD isimli filme de denk gelebilirsiniz; sanat filmi gibi değil gibi olan bu film, kesinlikle bir kaybeden filmi ve çok damar. Sonrasında Wikipedia’larda Van Damme araştırıp, Belçika gibi bir ülkeden dört başı mamur bir hayat yaşamak varken Kan Sporu peşinde, dövüş peşinde Hollywood’a giden, baleyi antremanların en zoru diye işaret eden bu sıradışı adama saygıyla karışık bir acıma duyacaksınız. Demedi demeyin!
Dövüş filmleri ya da aksiyon filmleri bir otobüs arkası sinemasının olmazsa olmazlarındandır. Normalde ancak Flash TV’de 12’den sonra izleyebileceğiniz bu filmler, sizin değilse de yanınızdaki adamın tercihleri arasında olacak, sizin de gözünüz, afedersiniz eşşekler gibi, ara ara kayacak, kendinizi daha yalnız ve daha kayıp, koltuklar arası mesafeyi daha dar hissedeceksiniz.
4- KolPaçino: Beynimizi askıya alıp kimsenin bilmeyeceği küçük günahlara girmek istemez miyiz? Şafak Sezer’in bittiği yerde Aydemir Akbaş başlıyor, durum bu kadar vahim.
3- The Expendables: Rocky ve Rambo vesilesiyle sizi mahalle kavgalarının aranan ismi yapan Sylvester Stallone’un vergi borçlarını ödemek için giriştiği bir yapım izlenimini uyandıran bu film, yolculuğunuza renk katacak. Hadi sevgilinizi uyutun ve Jason Statham’dan Jet Li’ye dev bir kadro, birbirinden manyakça silahlar, abartılı patlama sahneleri ve kanlı cinayetler barındıran bu filmle barbarlığa merhaba deyin. Umut Sarıkaya’nın da işaret ettiği gibi, en son gittiğiniz dövüşlü film Tarantino’nun son filmi. Erkekler yılın belirli döneminde Tarantino’ya dua ederler ve onun iki cihanda rahat etmesi için üstlerine düşenleri yaparlar.
Filmin konusuna gelirsek: Kötü adamlar var, bir de Amerikalı kötü adam gibi ama tam da emin değilim adamlar var. Kötü adamlar, vahşiler, kabalar, ama hayat onları böyle yapmış ama aslında bir yandan da ekmek parası derdindeler. Bıraksan hepsi iyi olacak. Zaten kadın falan olunca da bir romantikleşme oluyor bünyelerinde. Yani konuya çok takılmayın, önemli bir şey yok.
Herhangi bir yerde denk gelmedim, ama olur da Rocky’ye denk gelirseniz kaçırmayın. Zamanında Kan Sporu muamelesi yaptığınız bu filmin aslında bir tür tutunamayan hikayesi olduğunu içiniz acıyarak anlayacaksınız. Siz de, Rocky Balboa gibi, sizi kurtaracak maçı bekliyorsunuz, geçmiş olsun. Bir de, oldu da bir mucize oldu ve denk geldiniz, filmi dublajlı izleyin, artizliğinizi üniversitede ya da plazada yaparsınız, Rocky, defalarca izlemiş biri olarak söylüyorum, dublajlı daha tatlı. Ayrıca o iki arkada oturan kızlar sizinle ilgilenmiyor, iki önde oturup da bir kadının dikkatini çekecek kadar yakışıklı olsaydınız, aybalam, şu an muhtemelen otobüste değil şöförlü özel araçta olurdunuz. Altyazısız yapamıyormuş, denyo’ya bakar mısın?
Ki Stallone’un “Dur Yoksa Annem Ateş Edecek” diye bir filmi vardı, zamanında televizyonda zırt pırt yayınlanırdı. Şimdi denk gelsem televizyonda şans eseri, mesela bir amatör yazar olarak Nobel alma ihtimali olan bir roman yazıyor olayım, romanın en heyecanlı yerini yazıyor olsam, ya da ne bileyim yeni bir akım yaratacak bir şiirin en çarpıcı dizesini, yemin ediyorum bırakırım, çayımı sigaramı alır ekranın başına kitlenirim. O kadar özledim yani (not: youtube’da bulamadım).
2- Av Mevsimi: Bilmiyorum otobüslerde yayına girdi mi ama her Yavuz Turgul – Şener Şen işbirliğinin o kadar da süper olmayabileceğini gösteren bu çalışma, abartılı Cem Yılmaz oyunculuğu, uzun ancak gereksiz kurgusuyla, tarihin soluk sayfalarında yerini aldı. Sonuçta sinemada izleyenler memnun kalmadı, ancak izlemeyenlerin de aklında kaldı. Aradan çıkarın gitsin. Sonuçta otobüstesiniz yani, yanınızdaki amca horuldamaya başlayacak birazdan ve çorba arasına kadar daha çok var.
Not etmek isterim ki, koltuk arkası sinemasında Eşkiya’yı yayınlayan otobüs firmaları var. Bu yüksek sanat zevkini takdir etsem de, gelin yolculuk da bunu yapmayın, deniz, kum, güneş, alkol ve cinsellik hevesiyle gittiğiniz tatilde aşkın ve sadakatin anlamını sorgulamayın. Nene eli öpmeye, yeğen sevmeye niyetlenirken eksikliğin bir zorunluluk olduğu hissiyle melankoliden melankoliye koşmayın. Eşkıya, adamı çarpar, Şener Şen de Galata’ya taşınmış, kendisine denk gelme umuduyla yürüyor olacağız bundan sonra İstiklal Caddesi’nde.
Çizgi Film seçenekleri: Ya da yeni tabiriyle animasyon. Eğer o kanallar arasında Cartoon Network varsa, bilin ki o sizin çocuksu tarafınız için değil, yandaki sevimsiz sesini çıkarmasın, hipnotize olsun, uyusun, meslek lisesine gitsin, hayatı boyunca asgari ücrete mecbur kalsın diye. Gene de bir Samuray Jack ya da Johnny Bravo patlatabilirsiniz, fena gitmiyor.
Otobüs şirketi gene aynı mantıkla bir sürü animasyon ya da anime koyuyor. İşte orayı iyi tarayın. Orada sanat var, coşku var. Orada Pixar var, orada Miyazaki var. Orada filmekimi var, orada festival animasyonları var. Zaten yanınızdaki sevimsiz de onu izlemiyor, ya Cennet Mahallesi’ni izliyor, ya da, inanması zor ama, Doktorlar’ı izliyor. O klasörü kimse izlemiyor, siz bir bakın oraya. Yolculuktaki en iyi şey orada olabilir.
1- Kutsal Damacana: Kol Paçino’yla beyninizi resetlemiş, her şeye baştan başlamış, evrimin kayıp basamağına geri dönmüştünüz. Burası iyiymiş, ben otobüsten hiç inmeyeyim, meyveli kek, tek dev biskrem, 3’ü 1 arada, mercimek çorbası, tost ayran geçinip giderim diyenler için Kutsal Damacana var. O da yetmezse Kutsal Damacana 2 var, İtmen. O da yetmezse Çılgın Dersane var. O da yetmezse Çılgın Dersane 2 var. Sonrası bitkisel yaşam zaten.
Velhasıl, yolculuk zor. Servise binmesinden, otogarına varmasına, dinlenme tesisinde tuvalet sırasından muavin muamelesine, koltuk mesafelerinden kötü havalandırmaya, zor. Kolay gelsin, iyi yolculuklar dileriz.
Musa Acar
musa.acar.yasiyor@gmail.com