Orto Parisi’ye dair

Vücudumuz Bir Bahçe Gibidir ve Kokuları Ruhumuzun Gerçek Bir Aynasıdır….

Orto Parisi markasının resmi sitesindeki manifesto yukarıdaki cümle ile sonlanıyor. Site genel olarak fazla sade ve kalabalıktan uzak tasarlandığı için bu cümlenin arkasında daha zengin bir dünya olduğu açık. Zaten projenin ve markanın sahibini parfüm meraklıları tanıyor ; Alessandro Gualtieri. Hayatımıza “Black Afgano”, “Duro” ve Absinth” gibi parfümlerle ile giren Gualtieri, Nasomatto, Orto Parisi ve MariaLux markalarının tüm koleksiyonunu tasarlayan kişi. Gualtieri güçlü, baskın ve farklı parfümleri ile hayatımıza girdi. Kendisi Hollanda’da yaşayan bir İtalyan. Yıllarca mutsuz şekilde büyük markalar için parfüm endüstrisinde çalıştıktan sonra kendi markası ve parfümleri için yola çıkıyor. Fragrantica’ya verdiği röportajı okurken aslında gerçekten bu alana sevdalı bir sanatçı olduğunu anlamak mümkün. Röportaj sırasında yaptığı bazı tespitleri bizzat yaşamış ve hissetmiş olduğum için kendisine biraz sempati hissettiğimi söylemeliyim. Parfüm çalışmalarının nasıl başladığı, nasıl “brief” verildiği ve sonunda nasıl birşey çıktığı, karar verenlerin pazarlama ve satış odaklı yaklaşımı gibi çoğuna katıldığım tespitlerini okumak keyifliydi. Black Afgano’nun ortaya çıkmasının 6 yıllık bir proje olduğunu ve bu süreçte 300 sayfa formül üzerinden ilerlendiğini ve sonunda o koyu ve balyoz gibi kuvvetli ama kadife gibi dokunuşları olan parfümün ortaya çıktığını anlatıyor. Başka yayınlara verdiği röportajları okurken Türkiye’de bu konuyu nasıl yaklaşıldığı aklıma geliyor; “Abi, şunun, şunun benzeri olsun. Amerika’yı yeniden keşfetmeyelim. Biraz yoğun olsun biraz farklı olsun biz satarız”. Muhtemelen satılır ve satıldığını görüyorum ama ülkede bir parfüm kültürü oluşturmak için, bize has bir geleneğin temellerini atmak için yukardaki yaklaşımla hareket eden kişilerden kurtulmak lazım. Bu konuda yazacak çok şey var ama bunu başka bir zamana bırakalım çünkü oldukça sert bir yazı olacağı açık.

DAHA RAFİNE DAHA NET…

Nasomatto markasının parfümlerini seviyorum ve büyük bir bölümü kolleksiyonumda. MariaLux’u sevdiğimi söyleyemem ve bir dönem aldığım bir tanesini onu beğenen bir arkadaşa hediye ederken hiç rahatsızlık hissetmediğimi hatırlıyorum. Orto Parisi ise bence Gualtieri’nin artık daha rafine ve net tasarımlara imza attığı bir döneme işaret ediyor.

MEGAMARE DENİZİNDE YÜZMEK

Markanın MEGAMARE parfümünü kokladığımda ilk önce bana yabancı gelmedi ve bu bende hayal kırıklığı yarattı. Ancak parfümü alıp eve döndüğümde bunun nedenini keşfettim. Aslında Megamare zihnimdeki kokunun kaynağı idi. Onu anımsatan ise onun taklidi. Parfüm işine girmek isteyen bir arakadaşıma sunulan örnekler arasında bulunan ve üzerine “Megaloman” yazılmış olan numune bir Megamare taklidi idi. Böylece önce taklidi sonra orjinali ile tanışmış oldum. Megamare bence Gualtieri’nin genel kitleler için en çok beğeni toplayan parfümü. Black Afgano’da çok popüler olmuştu ama onun sert tarafı yine de bu alana meraklıları kendine çekiyordu. Megamare’yi ise çok daha geniş bir çevre beğeniyor. Bolca sıkıp dışarı çıktığımda çok çok farklı çevrelerden insanların beğendiğini gördüm. Güçlü şekilde kokmasına rağmen temiz, ferah karakteri aynı zamanda onunla ilgili konuşmayı da mümkün kılıyor. Çünkü dışarıya verdiği mesaj daha “dostça”. Sanırım bu sebeple, kadınlar da parfümü bana sorabildi. Çünkü parfümün güzel kokmasının ötesinde oldukça “dost” ve “samimi” bir havası var. Tuz, çok hafif meyve, çok hafif balzamik bir dokunuş ve arka tarafta dumansı bir yapı. Parfüm inanılmaz şekilde güçlü. 4-5 saat sonra daha bağırmaya devam ediyor. Bu anlamda dikkat çekmek isteyenler için doğru seçim olacaktır. Ancak 3 spreyden fazla kullanmamak gerekiyor çünkü yoğunluk ile kokunun yapısı biraz değişiyor ve etrafı rahatsız edebiliyor. Deniz havası mesajı doğal olarak yapısında var. Deneyimlediğim Orto Parisi parfümleri arasında en çok dikkati çeken bu oldu. Bende büyük bir keyifle kullanıyorum ancak favorim Terroni.

SENDE Mİ BRÜTÜS…

Patchouli’nin çok sade halini yada şeker, tütün ile harmanlanmış halini sevmem. Aslında bu güçlü ve etkileyici notanın oldukça fazla örnekte fazlasıyla “sıradan” kullanıldığını düşünürüm. Bu harika nota ile

çok daha güzel bir noktaya nasıl ulaşacaklarını değil bunu dikkat çekici başka notalar ile harmanlayıp nasıl satacaklarını düşünen markalardan başka ne beklenebilir ki? Patchouli bildiğimiz anlamda çok ön planda değil. Daha çok odunsu bir hava ile geliyor ve ağırbaşlı bir yapısı var. Kalite vurgusu yüksek ve bence daha çok erkeklere yakışacaktır. Kadınlar için bence zor bir parfüm. Megamare gibi bağırmıyor ve kalıcılığı onun gibi değil. Açıkcası bu parfüme daha iyi bir performans yakışırdı. En sevdiğim patchouli halen ” Dior, Patchouli Imperial” ama Brütüs’te sıralamaya girdi.

GÜNEYLİ İTALYAN; TERRONI

Forumlarda sık sık Orto Parisi’nin parfümlerinin Black Afgano ile olan benzerliğini okuyorum. Terroni dışınkilerin bir benzerliği yok. Terroni de ise açık şekilde Black Afgano yapısından bazı noktalar var. İkisi farklı kokular ama içinde birbirine selam veren notalar olduğu açık. Toprak, çamur, yanmış odun, tütsü, ud, gibi benim aklıma sayısız notayı getiriyor. Genel beğeni toplayacak bir parfüm değil ve eğer siz beğeniyorsanız sizi mutlu edecek bir parfüm. Ben bolca sıkıp hafif esintinin olduğu bir yerde oturduğumda bana konfor değil ama zamanda yolculuk yaşattık. Parfüm zaten toprak, yanma ve volkanik ortamlara bir gönderme üzerine tasarlanmış. Güneyli İtalyan diyebileceğimiz bir kelime ile isimlendirilmiş. Ben Terroni’yi çok sevdim. Etrafım için aynısını söyleyemem. Birçok arkadaşım onu “arap parfümü”, “çok sert”, “sert odunsu” gibi zorlama kelimeler ile tanımlamaya çalıştı. Haklı olabilirler ama benim için Terroni toprak-yanık ağaç ve udlu tütsü karışımı. Herşeyi ile farklı değil ama asilik havası ile farklı olduğunu kabul etmeliyim. Parfümde etrafımı memnun etmek gibi bir derdim olmadığı için ben Terroni’yi çok sevdim. Eğer hem keyifle kullanmak hem de etrafınızı memnun etmek istiyorsanız almanız gereken parfüm tartışmasız Megamare

GELİP GİDEN UD VE ODUNLAR

Deneyimlediğim Orto Parisi parfümleri arasında hem başka bir şey andıran hem de “öyle değilim” diyen parfüm STERCUS oldu. İlk 5 dakikayı dikkate almayın. Orada fazla sertlik ve kaos var. Ancak sonrasında sanki yanıp sönen bir ışık gibi ud kokluyorum. Zaten ud’un tüm parfümü teslim aldığı tasarımları sevmem. Bana göre değil. Zap etmesi zor bir nota olan ud ile sanırım ancak sanatçı kimliğine sahip kişiler boğuşuyor. Terenzi’nin Ursa çalışmasında Ud ile deri harika bir “kirli” hava oluşturmuştu mesela.

Stercus, hepsi bir tarafa oldukça tatmin edici bir “odunsu” parfüm olmuş. İçinde tütün var mı emin olamıyorum. Parfüm ud alanına girip çıkan odunsu bir yapıda ilerliyor. Aromatik bir tarafı da var. Bir arkadaşım parfümde animalic bir tarafta olduğunu söyledi ama ben onu da alamıyorum. Zaten notaları tespit etmenin bir önemi yok. Bence Stercus kolleksiyon içinde “sanat eseri” tanımına en yakın parfüm. Genel beğeni için uygun değil ama rahatsız edici de değil. Parfümü gerçekten seven kişilerin bu tasarımda kendilerine dokunacak bir nokta bulacaklarından eminim.

Markanın koklamadığım başka parfümleri de var ve en kısa zamanda onları da denemek istiyorum. Parfümlerin nasıl koktuğu çok önemli ama sunum konusu da ayrı bir mesele. Şişe ve ambalaj tasarımı çok orjinal. Şişeler ele rahat oturuyor ve kalite yüksek. Parfümlerin hepsinin şişe kapaklarının üstü, parfümün karakterini yansıtacak malzeme ve desenlerden seçilmiş. Kısacası ayrıntılı çalışılmış ve özen gösterilmiş. Kutular ise bir çiçek misali içten dışa doğru açılıyor. Basit, sade ama etkileyici. Kısacası parfüm meraklıları için dikkate alınması gereken bir marka. Kabul ediyorum ben biraz geç keşfettim. Olsun arayı kapatırım.

İsmail Kızılbay