(İşte burada, üçüncü bölüm: Hala sıkılmayanlar için, bir şeyin sonunu öğrenmeden duramayanlar için, kendince eğlenenler için. Üçüncü bölüm ve son burada sevgili okurlar, işte yollarımız ayrılıyor. Belki yine gelirim, belki de bu sefer siz gelirsiniz. Kimin önce geleceği her zaman bir sürprizdir, değil mi? Kendinize iyi bakın, ben okudum, ben yazdım, ya siz? )
…
Günler geçer, çocuk büyümektedir, büyüdüğü çok aklına yatmasa da yapacak bir şey yoktur, çünkü büyümeye karşı bir şey yapılamaz. Başarılı da bir öğrenci olmuştur, çünkü acıkmıyordur ve bir rüyada olduğunu düşündüğünüzde öğretmenleri idare etmek çok daha kolaydır.
Bir gün, internette bir duyuru görür. Siz yoksa rüyalarda internet faturası ödenmediğini mi sanıyorsunuz, hiç de öyle olduğunu düşünmüyorum, bu çocuğun öyküsünde en azından rüyalarda da internet faturasını çatır çatır ödemeniz gerekiyor. Duyuruda, orman olan çocuk yazmaktadır. Şüphesiz bu hemen ilgisini çeker ve sayfayı açar. Ormanda gördüğü her şeyi yerken uyuyakalan, sonra içinden ağaç çıkan, sonra bu ağacın çevresinde bir orman büyüyen bir çocuğun ormanına geziler düzenlenmektedir.
Geziye katılır, çünkü büyümüştür artık, geziye katılıp ne olduğunu görmek istemektedir, hatta böyle yapması gerektiğine inanan bir tarafı vardır. Karşısında bir orman vardır, çocuğun toprakla bir olduğuna ve midesinden bir orman çıktığına inanılmaktadır. Ne kadar aptalca bir inanç der, animik dinler, ilkel düşünce, çocuksu, safsata, çok uzun sürmüş bir rüyada da olsanız bunlardan kaçamıyorsunuz. Dikkatini çeken, ağacın kökünün gerçekten çok garip olduğudur.
Gene de kendini alamaz ve ben kendi ormanımı gördüm der.
Büyümüştür artık. Bir yandan, uyanacağı günü düşünürken ve merakla beklerken, yaşamaya, sakin sakin yaşamaya ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır. Uzun uzun düşündüğü zamanlar olsa da, kendince yaşamaya devam etmektedir. Açlığım ne oldu, der, açlığım bir orman oldu, bense bir rüya oldum, kendi açlığımın bir rüyası, kendi rüyamın bir parçası olduğumla kaldım.
Orman olan çocuk bir ve iki için http://filhakikat.net/orman-olan-cocuk-2-bolum/
Musa Acar
İnsan sadece kendini anlayabilirmiş, o da zaman zaman. Oysa merak baki kalıyor. Anlamasak da umudumuzu yitirmiyoruz. Belki anlayacağımız günün gelmesini bekliyoruz. Belki bunun için okuyup yazıyoruz. Değil mi Musa Bey?
Veda gibi yazmışsınız ama veda bir yanılsamadan ibarettir. Kimin nereden çıkacağı belli olmuyor, öyle değil mi Musa Bey? Belki biz geliriz, belki siz gelirsiniz, belki orta yolda buluşuruz… Zaten hepimiz bu ihtimale güvenip yaşamıyor muyuz?
Yazılarınızı keyifle okudum. Dilerim bir gün yüz yüze gelme fırsatımız olur. Konuşacak çok şeyimiz olduğunu hissediyorum.
Saygılarımla…
Şuayip Arkadaş merhaba,
Anlaşılan çok şey düşündürmüş yazı sana. Çok güzel, çok mutlu oldum. Sonuçta bir öyküyü iyi bir öykü yapan şey kişiye kendi öyküsünü düşündürtmesi değil de nedir?
Yüz yüze görüşmenin iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Öncelikle, bu yazarlık falan en azından bir ek gelir olmadan piyasada görünmeyi düşünmüyorum. İkincisi, bütün burada yazanlara rağmen tanışmak isteyeceğiniz biri olduğum ve konuşacak çok şey bulabileceğimiz konularında ciddi şüphelerim var. Tabii ki bilemeyiz, ama gerçeklik genelde düşlere yöneltilmiş bir sabotajdır.
Hem belki de, eğer bu ses bu kadar tanıdık geliyorsa, çoktan tanışmışızdır. Kim bilir?
Selamlar,
Musa