O ADAM BABAMDI… ALTAY ÖKTEM’İN HAYDAR’INA HAKİKİ BİR BAKIŞ

altay-öktem2

1. BÖLÜM: HAKİKAT

“Saatin muhteviyatı yoktur, hususiyeti yoktur, günün tamamlanmasına hizmet eden sebepsiz, nihayetsiz bir zerredir saat dediğin. Aslolan gündür, senedir, saat dediğin lüzumsuz bir zerredir. Evet, lüzumsuz bir zerre.”

Haydar Bey

 

11 Şubat 2015, Rumi takvime göre 29 Kânunusani 1430, diğer bir açıdan 21 Rebi-ül Ahir 1436; işte bu tarih hayatının dönüm noktasıydı… Sadece onun mu? Hayır… Onu gören, koklayan ya da okuyan herkesin…

Hakikat gördüğümüz şey ile onu yapılandıran gerçek arasındaki ilişkiyle ilgilidir. Çünkü hakikat bir şeyin gerçekte mi olduğu yoksa bir kurgu mu olduğu meselesinden ibaret değildir. Haydar Bey’in dünyası işte burada başlar ve birden bizim dünyamız oluverir. Haydar standart bir ailede vuku bulmuş bir vakadır (Yoksa çoktan Haydar Bey’in etkisi altına girip onun gibi mi konuşmaya başlıyorum?). Orta sınıf çekirdek aile dramlarıyla Haydar Bey olmuş ve etrafımızdaki diğer herkes gibi normal kabul edilenin dışında kalan düşünce ve hayallerini bugüne dek hep bastırarak eksiklenmiştir. Eksik eksilir teorisinin canlı bir örneğidir. Haydar Bey de diğer sayısız Haydar Bey ve Hanımlar gibi taşıdığı tüm utançlarına kibarlık budalası bir maske giydirmiş ve takındığı olgun tavırla, patlamaya hazır ama yine de kavgadan uzak eksiklenmesini yılarca devam ettirmiş ve uçurumu büyütmüştür. Ta ki kavga büyüyüp içindeki küçük kıvılcımlar artık önüne geçilemez bir yangın halini alana dek.

O-ADAM-BABAMDI-KAPAK-GOeRSELİBu komedide bir tekinsizlik var

Bir tiyatro oyunu düşünün… Yerde boylu boyunca yatan bir ceset bir an hapşırsa ne olur? Hepimiz güleriz… Ya da Altay Öktem size kitabını imzalarken Haydar Bey’le birlikte sizi çok sevdiğini söylese? İşte bu durum da cesede güldüğümüz gibi gülmemize neden olur muhakkak. Peki neden? Çünkü biliyoruz ki Haydar Bey bir kurgu kahramanı ama yine de onun cinayetlerini okurken Haydar Bey adeta gerçek. Kafatasına çaktığı çivilerin sesi kulağımızda… Cam parçasıyla sinirlerle bağlantısını koparmaya çalıştığı damarlarsa vıcık vıcık gözümüzün önünde. İşte aslında onun kurgu kahramanı olduğu bilgisi bizde değil, Büyük Öteki’dedir. Büyük Öteki, Eksik’i olmadığı varsayılan bir mekândır ve bu mekânı simgesel bütünlüğü temsil eden herhangi bir şey doldurabilir; devlet, baba, tanrı… Bu gerçeği ona yükleyerek biz gönül rahatlığıyla Haydar Bey’e ve cinayetlerine inanabiliyor ve gerçekten dehşet duygusunu içimizde yaşayabiliyoruz. Bu nedenle Haydar Bey’in selamını aldığımızda yaşadığımız tekinsiz komik, bizim Büyük Öteki ile karşılaşmamızdır denilebilir. Gerçekte şeylerin nasıl olduğunu bildiği ve öyle de kalacağını garanti ettiği varsayılan Büyük Öteki artık sözünü tutmamaktadır!

Yabancılaştığımız için hayatı bir tiyatroymuşçasına yaşarız

Komik aslında özgül bir tuhaflık kategorisi olarak düşünülürse tuhaftan çok tekinsize yakındır denilebilir. Haydar Bey’e de buradan kucak dolusu sevgiler… Peki, ‘komik’ başkaları için tekinsiz olansa ‘tekinsiz’ nedir? Freud, “Gizli ve saklı kalması gerekirken, açığa çıkmış olan her şey tekinsizdir,” diye tanımlar.

Haydar Bey’in cinayetleri gizli kalması gerekirken deşifre olmuş ve biz okuyucular tarafından ayrıntılarına dek öğrenilmiştir. O nedenle tekinsizdir. O Adam Babamdı’nın sayfalarında dolaşırken kendi halet-i ruhiyemi (hala Haydar Bey’in etkisindeyim) düşününce, hakikat benim için tamamen Büyük Öteki’nin garantisi altında, bense Haydar Bey’in yan komşusu gibiydim. Evini, ahşap mobilyalarını, pencerenin önündeki sehpayı, üzerindeki danteli ve evdeki eski eşya kokusunu, daha sonra halının üzerinde peyda olan cam kırıklarını, dolabın içinde kurtlanmış kesik başı, kesik başın beynini tıka basa zorla yemiş Sacide’yi ve banyo dolabındaki formaldehitli pamuğa sarılı bir çift cam mavisi gözü kendim görmüş gibi hatırlıyorum.

1. BÖLÜM: AYNADAKİ BAKIŞ

Gözler insan ruhuna açılan pencereler midir?

Haydar Bey hayatı boyunca etkisi altında kaldığı iki vaka yaşamış olup bunlar; onu mavi gözleriyle büyüleyen Müberra ve Kâtibe Hanım’dır. Ancak Haydar Bey eksikliğinin eksildiği bir an Müberra’yı martılar eşliğinde son yolculuğuna uğurlar, gözlerini yerinden çıkartır, sinirlerini keser ve kımıl kımıl mavi göz yuvarlarını tüm soğukkanlılığıyla cebine koyar. Müberra’nın cesedinde gözlerinin yerinde artık sadece karanlık göz çukurları vardır. Dehşet vericidir. Ama bu sahnede asıl dehşet verici olan cesedin gözlerinin yerinde duran boş göz çukurları değildir. Onlar artık yalnızca bir deliktir, dehşet verici olan sığ, sonlu delikler değil, eksiğin eksilmesidir, göz çukurlarının artık yalnızca bir delik, tam anlamıyla orada olan bir hiçlik olmasıdır.

2.BÖLÜM: GÖZLER

altayoktem2Ya aynadaki görüntü bize göz kırpsaydı?

Haydar Bey aynaya bakar, gençliğinden bu yana nelerin değiştiğini düşünür… Sonra da Müberra’nın formaldehitle ıslanmış pamuğa sarılı gözlerini aynalı dolaptaki kutudan çıkartıp bakar ve rahatlar. Haydar Bey’in bakışı Müberra’nın cansız gözlerine düşmüş ve adeta onları canlandırmıştır.

Tekinsizin arzunun gerçekçiliğine dayandığı hatta bundan istifade ettiği söylenebilir. Arzu kendi kendini yıkan bir gerçekleşmede, yani tekinsizle karşılaştığı aşırı gerçekleşmede nedeni kucaklama fantezileri kurma eğilimindedir. Oysa aynı zamanda komik de olan Haydar Bey’in hayatında böyle değildir. O Müberra’nın sağ gözünü avucunun içine alır, öper ve Müberra ile göz göze geldiğini düşünürken hemen ardından gözleri kutusuna kaldırarak evde esir aldığı Kâtibe Hanım’ı nasıl susturması gerektiğine odaklanır, onu ölümle tehdit eder. İşte burada komedi inanılmazlık ile gayet ayakları yere basan bir gerçekçiliği tuhaf bir şekilde birleştirir; bir tür ölümsüz, yok edilemez yaşam, ne olursa olsun kendi yerine dönen bir şeyin ısrarı olur.

“Şu ihtişamlı kafatasından geriye kalana bak”

  Haydar Bey

Dürtüler gerçeklik ilkesine bağlı değildir ve inatla kendi yerlerine dönme gibi bir adetleri vardır. Haydar Bey de sürekli kesik parmağına dönerek cinayetler işler ve cinayetlerin bulunduğu boyut sanki aşkındır. O nedenle Haydar Bey soğukkanlıdır, tüm bu ölümler gerçeklik ilkesine bağlı değildir, çünkü varlık düzenindeki bir delik, bir boşluk, bir kompleks etrafında döner durur ve daha baştan yerinden çıkmıştır. Bu perspektifte Haydar Bey’in içinde bunduğu ölüm nosyonu aslında ‘ölmek isteyen’ ölümü ve yıkımı hedefleyen bir şeye işaret etmek şöyle dursun, bizatihi yaşam fazlalığına işaret eder.

Zeynep Çolakoğlu