Niklas Kvarforth: Yaşam benim düşmanım

6

İntihar, kendini yaralama ya da ölüme tapınmanın müziği olsa nasıl olurdu, diye merak ediyorsanız hemen açıklayalım; kesinlikle İsveçli black metal grubu Shining’in yaptığı gibi olurdu. 1996’da kurulan grup suicidal black metal alt türüyle çıkış yaparak şiddet ve acı içerikli sahne şovlarıyla sansasyonlar yaratmış, yıllar içinde yarattığı karanlık atmosferi derinleştirerek progresif black metal olarak adlandırılabilecek daha teknik bir türe evrilmiştir. Albümlerini numaralar vererek yayınlayan grup, 2012’den itibaren bu geleneğe son vererek “Redefining Darkness”, 2013’de de eski parçalarını yeniden kaydederek  “8 ½ – Feberdrömmar i vaket tillstånd” albümlerini çıkarmıştır.

Prozac Artık Yetmediğinde adlı şiir kitabı, Altay Öktem ve Zeynep Çolakoğlu’nun çevirisiyle bu ay Marjinal Kitaplar’dan çıkacak olan  Shining’in yaratıcısı Niklas Kvartforth’u Prag’ta yakaladık ve black metal, kendini yaralama, melankoli ve mizantropi gibi tuhaf duygu durumları hakkında konuştuk.

 

Neden “doğuştan kaybeden” diye hitap ediyorsun kendine?

Halime baksana…

Peki, albümlerine numara vermenin nedeni nedir? İsveççe albüm isimlerini anlaşılır kılmak mı?

Hayır, hayır, Bu Led Zeppelin albümlerinden alınan bir ilham. Her zaman onların fanı olmuşumdur ve her zaman devamı gelen kitapları sevmişimdir. Bu nedenle albümlerime numara verdim.

VI-Klagopsalmer albümünde Norveççe söylenen “Ohm” adlı bir parça var. Norveççe’yi seçmenin nedeni neydi?

Bu sadece Norveçli pop grubu Seigmen’den bir cover parçaydı.

Hayal kırıklığına uğradım…

Parçayı Stella dinlemişti. Bize grubu tanıttı ve onları gerçekten çok beğendim, bir parçalarını cover yapmak istedim. Ama gruptan Seigmen yerine Siv diye bahsettik.

İskandinav dilleri arasındaki ilişki hep merak edilir. İsveççe ile Norveççe arasında nasıl bir ilişki var sence?

Aslına bakarsan tamamen aynılar. Sadece İsveççe daha kaba. Eğer Norveç’te biri sana dayak atacaksa, ağzından hiç de sert olmayan komik sesler çıkar ama İsveççe’de bunlar kulağa oldukça saldırgan gelir. İşte fark bu. Norveç sanki teletabi ülkesi gibi.

 

11Gerçekten mi? Ama bu kadar sert ve karanlık bir müzik türü olan black metal Norveç’te doğdu.

Hayır aslında İngiltere’de doğdu.

İngiltere ile kastettiğin Venom sanırım.

Evet. Ama haklısın, 2. dalga black metal Norveç’te doğdu. Norveççe parçalar gerçekten güzel çünkü sözler müziğe uyuyor. Yazarken daha soylu kelimeler kullanıyorlar. O yüzden de o komik sesler çıkmıyor. Gerçekten kulağa iyi geliyor. Özellikle eski Darkthrone albümleri.

Türk black metal grubu Sarcophagus’un son albümünde vokallerde yer aldığını biliyoruz. Grup hakkındaki düşüncelerin nedir?

Güzel insanlar, umut vaadediyorlar ama daha yolun başındalar. Emre ile Oslo’da tanıştık. Beraber takıldık ve sohbet ettik. Ona yardım etmek isteyip istemediğimi sordu ve ben de elbette edeceğimi söyledim. Türk bir albümde vokallerde yer almak benim için bir onurdur.

 “Yaşama duyulan nefret” ne anlama gelir senin için?

Tamamen içinde olduğum bir şey. Ben bir mizantropum, o kadar.

Peki mizantropi ile “yaşama duyulan nefret” arasında güçlü bir bağ buluyor musun?

Elbette var. Gerçek bir mizantrop yaşama dair her şeyden nefret eder, hayvan, bitki ya da diğer canlılar olması farketmez. İşte bu nedenle “ah, ormanı seviyorum, falan filanı seviyorum” diyen tüm o black metal gruplarını hiç anlamıyorum!

Ah, orman black metalini seviyorum…

Kahrolası ormanın kökü kazınmalı, önce bu yapılmalı ki yaşam kaynağı yok olsun. Yaşam benim düşmanım. Bu yüzden doğadan nefret ediyorum. Böyle olmalı, her yer ele geçirilmeli.

Röportajlarda sana sürekli “kendini yaralama” konusunda sorular soruluyor. Bense sana bu “kendini yaralama” efsanesinin nasıl başladığını soracağım. Nereden geliyor bu duygu durumu?

Ben çok gençken başladı elbette. Kendi bedenimi yakarak, keserek, vurarak, hırpalayarak deneyler yapmaya başladım. Sonra bu durum Shining sahne performansının vazgeçilmez parçası haline geldi. Şimdi bunu çok fazla yapmıyorum ama bazen oluveriyor; asla önceden hazırlanmıyor. Bu “Evet, bu gece de kendimi keseceğim!” gibi bir şey değil, bir anda ortaya çıkıveren bir ruh hali.

foto Jarle Hovda Moe

Röportajlarından birinde Katolik bir törenle evleneceğini söylemiştin.

Bu benim için en büyük küfür. Kilisenin içinde, rahibin önünde evleniyorum ve Maniac da sağdıcım.

Maniac sağdıcın mı?

Evet, gerçekten berbat bir şey olacak.

Yaşama değer vermiyorsun, peki intihar hakkında ne düşünüyorsun? Kendi elleriyle yaşamlarına son veren Dead (Mayhem), Einar (The Funeral), Hemingway, Sylvia Plath, Pavese, Chatterton, John Robeck, Gorki, Pollock, Rothko, Modigliani, Gertler gibi isimleri düşününce, intihar için kana susamış bir tanrı diyebilir miyiz?

Ölüme tapıyorum diyebilirim, bunu şarkı sözlerimde yapıyorum. İntihar ise oldukça kişisel bir şey. Bazı durumlarda insanlar daha fazla dayanamadıkları için kendilerini öldürüyorlar. Bu üzücü çünkü bu tip insanların intihar etmek yerine acı çekmelerini isterdim. Hayatı yaşamak, acı içinde yaşamak demektir ama Dead’in intiharı farklı, çünkü onunki dini eylemdi. Bu desteklediğim bir şey. Shining daima intiharla bağlantılı olacak. Bunun nedeni şarkı sözleri ve…

Yarattığı melankolik atmosfer mi?

Evet, bu konudan oldukça etkileniyorum. Ama Shining sözleri belki %5 intiharla ilgiliyken %95 olumsuzluğu paylaşmak, bireyin içindeki olumsuzluğu yüceltmekle ilgilidir. Bir şekilde insanların Shining’in sadece intiharla ilgili olduğunu düşünmesinden bıktım ama sanırım geçmişte söylediğim şeyler ve bunların suicidal black metal alt türünü ortaya çıkarması nedeniyle bu benim hatam ancak asıl mesele bu değildi. İnsanlar başından beri çok yanlış anladı. İlk albümde bunun suicidal black metal olduğunu söyledik ama burada black metal ile demek istediğim intihar hakkında yazmak, bunu dinleyicilere dayatmak, onların kendilerini öldürmelerini ve tercihen ailelerini ve de sevdiklerini incitmelerini sağlamaktı ama herkes suicidal black metal’i “ah, kendimi çok kötü hissediyorum, kendimi keseceğim, hayattan nefret ediyorum, falan filan…” şeklinde tamamen yanlış anlamışa benziyor. Yanlış anladıkları için çok üzülüyorum ama bunu en başından beri yapıyorlar, işte yine geldiğimiz nokta: İnsanlar boktan, insanların hepsi kahrolası birer aptal.

Edebi eserler arasında seni en çok etkileyen hangisidir?

İncil.

Hangisi? Ortalıkta bir sürü İncil var…

İncil’deki her şey, Eski Ahit, Yeni Ahit. İncil şimdiye kadar yazılmış en iyi kitaplardan biri. Örneğin Yeni Ahit’te, İsa nasıl bir hayat yaşamış, Fredrich Nietzsche ile birlikte nasıl gelmiş geçmiş en iyi filozoflardan biri olmuş, bunlardan bahseder. İncil inanılmaz bir kitaptır,  herkesin okuması gereken bir şey olmamakla birlikte İncil’i okumak için de Hristiyan olmaya gerek yok.

Mizantopiye dönmek ve röportajı bu karanlık duygu durumuna dair hissettiklerinle bitirmek istiyorum, bu his, tiksinme nasıl başladı ve bu özgün duyguyu nasıl keşfettin içinde?

Sadece sokakta, aşağıya doğru yürürken… Aslında dile getirmesi çok zor. Bu binaya girdiğimde hissettiklerimi örnek gösterebilirim mesela, tüm bu insanlardan, grubum da dahil, tiksiniyorum, beni sinir ediyorlar. Hepsini öldürmek istiyorum ama biliyorum, bunu asla yapamam. Bu oldukça çocukça bir düşünce ama tarif etmek gerçekten çok zor. Sokakta, aşağı doğru yürürken kendimi büyümüş buldum ve tüm hayatı gördüm. Bu konuda neler yapabileceğimi araştırmaya başladım. Aslında gençken aşırı tutucu biri olacağımı düşünüyordum ama sonra bir fark yaratmak istedim. Yok etmek istedim ama ruhsal problemlerim yüzünden bu asla gerçekleşmeyecekti. Müzik yapmaya başladım ve işte o zaman kendime “hey, belki müziği insanlık karşıtı bir silah olarak kullanabilirim,” dedim. İşte yaptığım şey bu. Shining hakkında oldukça fazla olumsuz tepkiler aldık, ah çok mutluyum ve bunun fark yarattığını biliyorum.

 

Röportaj: Zeynep Çolakoğlu

3.foto:  Jarle Hovda Moe