“Evde yangın çıksa ilk hangi parfümünü kurtarırsın?” sorusunu parfüm meraklılarına sorduğumuz “Kurtarma Timi” köşesinin bu haftaki konuğu parfüm koleksiyoneri İsmail Kızılbay. Kızılbay’a ilk kurtaracağı parfümü sorduk, o bu sorunun yanıtını bulmak için gençlik yıllarına, Adana’ya, gazetecilik günlerine geri döndü. Ve yanıtıyla parfümün sadece kokudan ibaret olmadığını, asla unutulmayan duygulara bizi götürdüğünü bir kez daha gösterdi. https://www.instagram.com/perfumephoto/
Parfüm bilgisine güvendiğim Ali Mert bana, “Hocam yangında ilk kurtarılacak parfüm, sizin için hangisi olur?” diye sorduğunda beni nasıl bir girdap içine attığını muhtemelen bilmiyordu. Yaklaşık 20 yıldır parfüme ciddi şekilde ilgi gösteren ve son 10 yılda koleksiyon yapan birisine ancak bu kadar zor bir soru sorulabilirdi. Bir yıl öncesine kadar 650 civarında olan parfüm sayısını 400 civarına çekmiş bir kişi olarak bu yazıyı uzun süre erteledim ve parfüm dolabıma her baktığımda bu soru üzerinde gezindim. Soru aslında en sevdiğim parfüme odaklanıyordu ama bu bir koleksiyoncuya sorulacak soru değildi. Ama Ali Mert sormuştu ve cevaplamak zorundaydım.
Bende işimi biraz olsun kolaylaştırmak için farklı bir senaryo oluşturdum. Çünkü o parfümlerle dolu olan dolap sadece içinde harika kokuların olduğu şişeleri barındırmıyor. Her şişe beraberinde hayatımın bir dönemini, bir duyguyu, farklı bir İsmail’i, farklı bir yaşanmışlığı taşıyor. Kısacası içlerinden tek birisini, kapıdan kaçarken almamı istemek haksızlıktı. Bende kaçarken hangi duygular içinde ve daha ayrıntılı br soru ile hareket etmiş gibi hareket etmeye karar verdim. Böylece Ali Mert’in çizmiş olduğu ve benim “Apocalypse” diyebileceğim bir durumun üzerimdeki etkisini bir derece azaltmış olacaktım.
90’lı yıllardı ve hem gazetede muhabirlik yapıyordum hem de yüksek lisans çalşmalarım devam ediyordu. Parfümü çok seviyordum ama fazla alternatifin olmaması ve bütçemin bu işler için çok uygun olmaması nedeniyle ucuz ve hediye gelen parfümler dışında bu dünya ile bir temasım yoktu. Sanırım 1993 yılında tatil için Adana’ya gittiğimde Mısır Çarşısı dediğimiz ve genellikle kaçak malların satıldığı ve büyük keyif aldığım dar sokaklarında geziyordum. Parfüm satan küçük mağazanın önünde durduğumda ilk dikkatimi çeken Calvin Klein’in Eternity parfümü oldu. Bazı gazeteci ağabeylerimin kullandığı her zaman rastlamadığım ama bayıldığım bir parfümdü. Fiyatı sordum ve bütçemi aştığı için başka bir soru sormadan oradan ayrıldım ama kokuda benimle geliyordu. O güne kadar Brüt, Pino ve halen bulmaya çalıştığım üzerinde Demin yazan parfüm-after shave dışında bir parfüme para vermemiştm. Eternity‘nin fiyatı cebimdeki paranın ötesinde değildi. Ama parfüme verilebilecek miktar için zihnimde oluşmuş sanal sınırımın ötesindeydi. Halen bugün bile buna benzer durumlar yaşarım ve bunun yetişme şeklimiz, hayat şartlarımız ile ilgili olduğunu düşünürüm. Fakirlik ve imkansızlık aslında sizi daha bol para geldiğinde terk etmiyor. Onların gitmesi biraz zaman alıyor ve geçiş dönemini ben biraz “sanal fakirlik” olarak tanımlıyorum. Yani aslında bütçeniz var ama o mal ve ürünle ilk kurduğunuz ilişki halinden kurtulamıyorsunuz. Kıyafet ve eşyalarda bunu genellkle “eskime” süreci ile ölçerim. Üniversite yıllarımda bir ayakkabının eskimesi demek artık tamir edilememesi, paramparça olmasıydı. Daha sonra, 1-2 tamir sonrası eski olarak görmeye başladım. 30’lu yaşlarda tamir ettirmekten vazgeçtim ve tamir istediğinde çok özel değilse ihtiyacı olanlara vermeye başladım. Şimdi ise biraz fazla ayakkabım olduğu için pek eskimiyor, biraz bakım uygulayarak ve iyi ayakkabılar alarak neredeyse ilk günkü gibi olmalarını sağlar hale geldim.
O mağazanın önünde dururken o parfüme vereceğim para ile aslında neler yapabileceğimi, bütçemin nasıl sarsılacağını, etrafıma buna böyle bir para verdiğimi nasıl anlatacağımı, kısacası değip değmeyeceği konusunda zihinsel bir savaş yaşarken, bunun içinden çıkılmaz bir tartışma olduğunu fark ettim. Ben parfümün değerini onunla aynı kategoride olmayan başka şeylerin faydası ile kıyaslıyordum. Bir mont, pantolon, 10 kitap, 4 sıkı lokanta ziyareti.
Oysa parfümün bana vaadi onların hiçbirinin yanına yaklaşamayacağı bir noktadaydı; daha iyi hissetme, başkalarına daha iyi görünme, başkalarına benimle ilgili farklı şeyler hissettirme, içindeki notalarla beni alıp başka diyarlara götürme, anlarımı zihnime hapsetme… gibi uzayıp giden bir liste. Bu anlamda aslında kıyaslandıklarından daha ucuza satılan bir üründü. Tabii ki böyle bakabilmek ve bunlara değer verme noktasına geldiyseniz. Onu aldım. Böylece önemli bir eşiği geçmiş oldum. Onunla harika bir 3-4 ay geçirdim. Kaliteli parfümün farkını gördüm. O şişe bittikten sonra başka iyi parfümler aldım ve sanırım 2 yıl sonra aynı yerden 2. Eternity parfümümü aldım. O şişe halem benimle ve maneviyat dersem kaçarken alacağım Calvin Klein’ın Eternity’si olacaktır.