Sahneye girildiğinde köşede bir trampet ile bir zil ve üstü siyah bir örtüyle kapalı büyük bir kafes görüyoruz. Sahneye önce menajer ve müzisyen çıkıyor. Menajer konuşmasını yaptıktan sonra ise kafesin üzerindeki örtü kalkıyor ve açlık sanatçısı ile tanışıyoruz.
Franz Kafka’nın “Açlık Sanatçısı” isimli öyküsü bu sezon Atlas Tiyatro Araştırmaları ile sahneye “Kafes” adında tek perdelik bir oyun olarak taşındı. Öyküyü oyuna uyarlayan ve oyunu yöneten Sercan Özinan. Oynayanlar; Deniz Telek, Raci Durak ve Sercan Özinan. Oyunun kostümlerini hazırlayan Hilal Polat. Dekor Sanem Gençalp’e ait. Oyunun süresi ise kırk dakika.
Oyunun tanıtımında: “Açlık Sanatçısı, Franz Kafka’nın kaleme aldığı son yapıttır. Sanatını aç kalarak icra eden ‘sanatçı’, yaşamı boyunca bunu devam ettirecektir. Onun için göz önünde bulunmak ve dikkatleri üzerine çekmek yeterlidir. Menajer ise sanatçının bu açlığından yararlanır ve bunu seyirlik bir eğlenceye dönüştürür. Uyarlama sürecinde Kafka’nın katmanlı metnine sadık kalınmış, bu eğlencenin görüntüsü görünür kıldırılmaya çalışılmıştır.” açıklaması yer alıyor.
Oyun, Açlık Sanatçısı konuşmaya başlayana dek Menajer’in sanatçıyı tanıtmasıyla geçiyor. Bunu yaparken “açlık sanatçısı” olabilmenin önemini vurgulamaktan da geri kalmıyor. O sanatı övüyor ve yalancı bir tavırla yüceltiyor. Bunların içi boş sözler olduğunu Menajer’in hem vücut formundan hem de seçtiği kelimelerden anlıyoruz. “Açlığın sanatı olur mu, bu sirk nasıl bir dünyanın yansılanması” gibi sorular oluşuyor izleyicinin zihninde. Açlık Sanatçısı’nın sanatını icra ettiği kafesin örtüsü kalkıp da konuşmaya başlayıncaya dek devam eden bir hazırlık süreci bu. Açlık Sanatçısı konuşmaya başladığında, kulağa zihin akışı ya da deli saçması gibi gelen sözler, giderek felsefi bir noktaya çıkıyor. İzleyicinin zihninde “Yemek basit ama aç kalmak bir sanat” diye başlayan bir süreç, Menajer ile Açlık Sanatçısı’nın konuşmaları ile birleşince oyun bitimine doğru yoğunlaşan bir anlama ve sorgulamaya dönüşüyor. Açlık Sanatçısı konuşurken Menajer’in araya girerek, gösterisinin bozulması endişesiyle ortamın havasını değiştirmeye çalışması ve seyircinin gözünün içine bakarak söyledikleri, durumun vahimliğini daha da görünür kılıyor. “Sanatın, sanatçının ne olduğu bilinmeyen bir dünyada belirsizliği icra etmeye çalışanın anlaşılmaması, susturulma ve bastırılması” görülüyor. Bazen anılar anlatıyor Menajer: Açlık Sanatçısı ile ilk defa nasıl tanıştığını ve Açlık Sanatçısı’nın gizli gizli yemek yediği ile ilgili iddiaları. Bu açık biçem, uyarlamada yapılmak istenenin altını çiziyor. Açlık Sanatçısı’nın ise Menajer’in yanında ve sahnelemede güldürü ögesine dönüşen fakat aslında Menajer’in bir başka versiyonu olan Müzisyen ile aynı dünyadan olmadığını anlıyoruz giderek. Ve onun kendi felsefesinde yalnızlığına tanık oluyoruz. Bunun farkında olan Menajer ve Müzisyen de bunu görmezden gelirken, Açlık Sanatçısı hayatın anlamını özellikle de açlığı iyi bilen biri olarak tam karşımızda duruyor. Açlıktan titreyen elleri, dizleri ve ses tonu ile amacına ne kadar bağlı olduğunu kanıtlıyor bize. Konuşmalarında yer yer açlıktan saçmaladığı hissi verilse de peşinden gelen sahnede içinde olduğu durumu daha iyi anlamamızı sağlıyor her bir sözü.
Menajer ile Müzisyen, kostümleriyle de Açlık Sanatçısı’ndan ayrılıyorlar ve “başka” olduklarını kanıtlıyorlar ya da simge olarak kalıyorlar. Açlık Sanatçısı’nın üstü çıplak, kemikleri sayılıyor, benzi atmış ve yüzü çökmüş. Altında pespaye bir pantolon, zeminine samanlar serilmiş bir kafesin içinde sanatını icra ediyor aynı sirk hayvanı gibi. Tabii, o bunu isteyerek ve bilerek yapıyor sirk hayvanlarının aksine. Ve kafasının üstünde asılı duran büyük ahşap duvar saati ile açlığını zamanla ya da aslında zamansızlıkla terbiye ediyor. Müzisyen ile Menajer ise kırmızı kadife, parıltılı giysileri ile sirk dünyasının gösterişine vurgu yaparlarken, yanaklarındaki kırmızılık hem doygunluklarına(açlığı bilmemek, merak etmemek gibi bir doyum bu) hem de temsili oldukları gerçek dünyanın yansılamasına hizmet ediyor. Ürününü pazarlayan kişi görevindeki Menajer aynı ses tonu ve vurgu ile konuştukça dili bir melodiye dönüşüyor ve izleyinin kulağında bir müzik olarak kalıyor. Hiç konuşmayan Müzisyen’in suskunluğu ise Menajer ile bir denge sağlıyor sahne üstünde. Ya da bir çatışma. Sahne üstü aksiyonunu tek başına sağlayan Menajer’in sesinin ve konuşmalarının içi boş bir melodiye dönüşüyor olması, oyunu durağanlığa taşıyan bir sebep olarak görülebiliyor.
Oyun, bir öyküden uyarlandığı için yer yer dramaturjik eksiklikler göze çarpıyor. Kafka’nın öyküsünü bilen biri için metinde işaret edilen “sanat-sanatçı sorgulaması” sahnelemede tam çıkmıyor. Öyküdeki anlatıcı, Menajer olarak çıkıyor sahnelemede karşımıza. Fakat bu oyunun giriş kısmında ya da ortalarında “olay”ı anlamamız için yeterli olmuyor. Açlık Sanatçısı’nı ölüme götüren felsefesi sahne sonunda izleyicinin güldüğü kısımları tamamen alt üst ediyor. Çünkü “ölüm” komik değil ve açlık sanatçısının felsefesi belki de o zaman anlaşılıyor. Sanatçının ölümünden sonra Menajer’in tavrı, düştüğü malsız kalan pazarlamacı hâli ise izleyicide durumu sorgulama hissini uyandırıyor.
Gerçekten de bir sirke dönüşen dünyamızda Kafka’nın “Açlık Sanatçısı” isimli öyküsü, Kafes ismiyle uyarlanarak günümüze işaret ediyor. Oyun, yeni sezonda da sahnelenmeye devam edecek.
Ezgi Gizem Gülümser