Ben çay içmeyi sevmem, sen seversin.
Sana çay demlemek istiyorum.
Ağır adımlarla mutfağa gittim. Bir evin içinde ne kadar yavaş yürünebilirse o kadar yavaş yürüdüm. Sanırım 7 adım kadar sürdü. Çaydanlığın yerini de bilmem. Ev benim de mutfak yabancı… Mutfak yabancı da çaydanlık senin. Üstün zekamı kullanarak çaydanlığın nerede olabileceğini düşündüm. Birkaç denemeden sonra buldum. Mutfakta en üst rafta duran çaydanlığa ulaşmamın bir yolu vardır mutlaka. Mesela istesem sana da ulaşırım ama ulaşmıyorum. Neyse… Arka odada duran tabure geldi aklıma. Koşar adım arka odaya gittim, hani apartman boşluğuna bakan, yarı karanlık oda. Biliyor musun mutfaktan yatak odası tam 15 adımmış. Bilmiyorsun tabi ki. Arka odadan mutfağa gitmek sanki biraz daha uzun sürdü. Acaba yanlış mı saydım? Şey gibi mesela sana gelen yollar çok kısa, senden giderken sırat köprüsü mübarek. 6 adım attıktan sonra koridorda dinlenmeye karar verdim. E tabure var elimde yorulmam da normal. Yüküm ağır. 7’inci adımda koydum tabureyi yere, oturdum. Bu arada 7 adım yatak odasının kapısına denk geliyormuş, bilmiyordum. Aralık kapıdan içeriye bakmaya çalıştım, bir şey göremedim. Ayağımla hafifçe kapıyı ittim. Her şey oradaydı. Sen ve ben hariç her şey. 9 gündür yatak odasına hiç girmedim, dışarı da çıkmadım. Bu demek oluyor ki sen gideli tam 9 gün oldu. Çarp geceyle gündüzü koca 18 gün. Aman çok da bir önemi yok. Nasıl olsa bundan sonra hiç yoksun. Keşke oturmasaydım. Bedenim dinlendi ama boşu boşuna zihnimi yordum. Çay demlemeyi daha çok ciddiye almalıyım. Bunu aklımın bir köşesine not aldım.
8 adım sonra artık mutfaktayım. Tabure yardımıyla mutfakta en üst rafa uzandım ve yaptığım işin ciddiyetinin önemine vararak çaydanlığı tezgâha indirdim. Hayatta tam olarak böyle, birilerini üzerine basarak yükseliyorsun ve o kişiyi kendi yerinden ediyorsun. Bu düşünce beni inanılmaz olumsuz etkiledi ve içimi intikam duygusu kapladı. Sen çayı dinlenmiş suyla seversin. Ama artık bu özensizliği hak ediyorsun, musluğu açtığım gibi çaydanlığı musluk suyuyla doldurdum. Su aktıkça zihnim aydınlandı. İntikamımı almış olmanın haklı gururuyla ocağı yaktım ve çaydanlığı üzerine koydum. Hiç de söylendiği gibi ağır ağır kaynamadı su, tahmini 2 dakika 18 saniye sürdü. Sen olsaydın şimdi yaklaşık 10 dakikadır bekliyorsun suyun kaynamasını falan derdin. Ama yooo baya 2 dakika 18 saniyede kaynadı, yanılıyor olamam. Böylece çay demlerken tüm biyoloji teorilerini de çürütmüş oldum. Fizik miydi yoksa? Ay kimyada olabilir. Aman neyse hayatımda bir şeyler çürüdü işte…
Çaydanlıktan çıkan dumanın havada savruluşuyla mutfak camında oluşturduğu buharın çaydanlığa yeniden dönmek istemesi gibi metafor dolu cümleler kurarak sana kendimi anlatmak isterdim ancak o kadar süslü cümlelerim yok.
Yalnızca ‘özledim’.
Büşra Öklük