21.yüzyıl insanı belki de yeni bir “-izm”le karşı karşıya… Ama daha başlar başlamaz felsefi tınlayarak kimseyi ürkütmeden hemen belirtelim: Bu düşünce akımı şu an için herhangi bir akademik ciddiyet kazanmaktan oldukça uzak. Amerikalı nörobilimci David Eagleman tarafından türetilen bu felsefe, kendi kaleme aldığı “Ve… (Sonraki Hayattan Kırk Öykü)” isimli öykü kitabında tanıtılmakta. Ölümden sonraki yaşam hakkında değişik ihtimalleri ele aldığı bu öykülerde, Eagleman, teizmin ve ateizmin kesinliğinden uzakta bir orta alan arıyor. Öyküler, dinin gerçekliği şüpheli ve kanıtlanması imkansız bilgileri ile ateizmin -neredeyse- muhafazakâr kesinliği arasında kalmış kişilere çok şey ifade edecek olan bu felsefenin manifestosu niteliğinde. 40 öykünün çoğu komik ve kimisi şiirsel ve dokunaklıyken, hepsi yazar tarafından ince bir zekayla kaleme alınmış.
“Possibilianism,” Eagleman’ın İngilizcedeki “possibility,” yani “ihtimal” kelimesine “-ian” ve “-ism” son eklerini getirerek oluşturduğu ve bizim de “ihtimalcilik” olarak çevirebileceğimiz bir kavram. İnternet sitesindeki röportajında, kendi türettiği bu yarı-ciddi akımı şöyle açıklıyor:
Bu, varoluşta neler olabileceğine dair birçok ihtimalin var olduğunun bir takdiri. Büyürken kendilerine anlatılan dini hikayelerin gerçek ve kesin doğru olduğuna şüphesiz bağlı kalan insanların sayısı beni her zaman şaşırtmıştır. Dünyadaki bütün dinlerin üyeleri aynı şekilde kendi dinlerinin kati doğru olduğuna ve diğer bütün dinlerin de kesinlikle yanlış olduğuna inanıyor. Var olabilecek bütün ihtimallerin yanında ne kadar az şeye odaklandığımız beni dehşete düşürüyor. Evrende, herhangi bir adamın incilinde yazandan çok daha fazla fikir var ama nedense çok az kişi bunları konuşuyor. Dolayısıyla, biri hakkında diğerinden daha fazla kanıt ortada yokken, herhangi bir hikayeye bağlı kalmak asıl önemli olan şey değil. Önemli olan incelemek ve ihtimallerin sayısızlığını kutlamak olmalı. ‘Ve…’de öyküleri bu amaca yönelik yazdım. Kitabın amacı bu ihtimaller alanına ışık tutmak.
Eagleman’ın felsefik duruşu kimilerine agnostisizmi (“bilinmezcilik”) çağrıştırmış olabilir. Bilim adamı, New York Times’a verdiği bir röportajda bu konuyu da aydınlatıyor:
Kozmosun tamamı hakkındaki cehaletimiz, ateizme sarılmamız önünde bir engel. Ama aynı zamanda belirli bir dine adanamayacak kadar da çok bilgiye sahibiz. Üçüncü ihtimal olan agnostisizm ise yavan bir duruştur çünkü sadece bir dini hikayenin (mesela, bulutlarda oturan sakallı adamın) doğru olup olmadığıyla ilgilenir. Ben, ‘ihtimalcilik’ ile yeni bir bakış açısı tanımlamak istiyorum – yeni, düşünülmemiş ihtimalleri vurgulamak istiyorum. İhtimalcilikle, aklınızda birden çok ihtimale yer ayırabilirsiniz. İhtimalcilik, bir hikayeye takılıp gitmekle ilgilenmez.
Peki her biri en fazla üç-dört sayfadan ibaret 40 öyküden oluşan, toplamda 128 sayfalık bu
kitapta nasıl öyküler var? Çoğu zaman gülmece içeren bu öyküler amaçlarına ulaşabiliyor mu? “Eşitçi” öyküsü, buna güzel bir örnek.
Eagleman’ın bu öyküde ele aldığı öbür dünya ihtimali şöyle özetlenebilir: Tanrı insanlar için hazırladığı dünya hayatının zorluğunu kabul eder. Bunla beraber, hiçbir insanın tamamen iyi veya tamamen kötü olmadığını da gözlemler. Sonuçta, “bir sahtekar para kaçırırken, hayır kuruluşlarına yardım da yapıyor olabilir.” Veya “eşini aldatan bir kadın, aslında iki erkeğe birden mutluluk ve huzur getiriyor olabilir.” Bu gibi sebeplerden dolayı Tanrı, uzun düşünce ve çalışmalardan sonra, büyük bir mutluluk ve heyecanla, herkesi Cennet’ine kabul etme kararı alır. Evet, mutlu ve heyecanlıdır çünkü sonuçta, özene bezene yarattığı insanlarına vaad ettiği o Cennet’i istisnasız herkese verebilecektir. Ama hesaplayamadığı bir şeyler olur: Cennet’e gelen komünistler sonunda herkesin eşit olduğu bir topluma ulaşsalar da bu imkan onlara, inanmak istemedikleri bir Tanrı tarafından verildiği için kızgındırlar. Meritokratlar ise solcularla birlikte aynı devinimsiz sistemde tıkılı kaldıkları için mutsuzdurlar. Muhafazakârların küçük düşüreceği fakir birisi ve liberallerin de teşvik edebilecekleri bir mazlum ortalarda yoktur. Ve dolayısıyla da Tanrı her gün yatağında oturup ağlamaktadır çünkü bütün bu insanların hepsinin anlaşabildiği bir nokta vardır: Burası Cehennem olmalıdır.
Başka bir öyküsünde ele aldığı öbür dünya ihtimalinde ise öldüğümüzde “Frankenstein”ın yazarı Mary Shelley’i Cennet’te bir tahtta oturur ve etrafındaki melekleri de ona hizmet ederken buluruz. Tanrı onu bir tahtla ve kendisine tahsis edilmiş meleklerle ödüllendirmiştir çünkü Shelley’nin adı geçen romanını çok sevmiştir. Tanrı’nın, aynı Victor Frankenstein gibi, cansızlara can verme konusunda söyleyecek çok sözü vardır. Ancak ne yazık ki yarattıkları varlıklar, O’nun yaratma sürecinde karşılaştığı zorluklar hakkında çok az düşünmüştür, dolayısıyla Mary bu kitabı yazdığı zaman Tanrı’nın bu konudaki yalnızlığı bir nebze azalmıştır.
Sanırız ki yazının başında bu felsefe için sarf ettiğimiz “yarı-ciddi” sıfatıyla neyi kast ettiğimiz daha iyi anlaşılmıştır. Ama yeniden hatırlatalım: Var olan ve çoğunluk tarafından kesin doğru olarak kabul edilen ihtimaller için de ortada bir kanıt yokken, Eagleman’ın bu ihtimallerini neden ciddiye almayalım?
Ama tabii ki özetini geçtiğimiz bu iki öykü de içinde olmak üzere kitaptaki tüm öykülerde Eagleman’ın bu öbür dünya ihtimallerini dile getirirkenki amacı çok farklı; bunu zaten siz de fark etmişsinizdir. (Zaten, Eagleman, yukarıdaki röportajında, şakayla karışık, kitapta geçen bütün ihtimaller için “eşit derecede olasılık dışı” demiştir.) Kitaba dünya çapında düzülen bütün övgülerde, onun sunduğu öbür dünya ihtimallerinden çok, şu anda yaşadığımız dünyaya tuttuğu aynanın bahsi geçmiştir. İşte, yazarın ince zekasının parladığı nokta da bu oluyor. Evet, yedi senede hazırladığı bu 128 sayfalık kitabın her bir öyküsündeki öbür dünya ihtimalinde farklı bir Tanrı (veya Tanrılar grubu ya da hiçkimseyi!) bulacaksınız: Bir öyküde Tanrı bir bakteridir, diğerinde bir kadın, bir diğerinde ise evrenin ta kendisi… Ama bu satirik öykü kurgularının her birinde insanlığımızı, günlük yaşamımızı, sevdiklerimizi, ilişkilerimizi, inanışlarımızı ve ikilemlerimizi bulmaktayız.
Zaman zaman karşımıza öyle bir kitap çıkar ki bizi yaşadığımız hayatın çıldırtıcı döngüsünden çekip çıkarır ve bütün varoluşumuzu bize dışarıdan bir süreliğine izletir. Bu incecik ve son derece basit dille yazılmış kitap bunu başarıyor. Dünyada 2010 yılının en çok konuşulan kitaplarından biri olan “Ve… (Sonraki Hayattan Kırk Öykü)”yü ıskalamamanızı dilerim.
Orijinal ismi: “Sum: Forty Tales From The Afterlives”
Domingo Yayıncılık / Öykü Dizisi
Çeviri: Duygu Akın