Sarp Mogan hayatının yaklaşık 20 yılını plazalarda geçirmiş bir “Beyaz Yakalı”. O, hayatını başarıya odaklamışken kanser olduğunu öğrenmesiyle hayata bakış açısı değişmiş bir adam. Mogan kendi hikayesini, plaza dünyasını, kendi başarı kavramını “Beyaz Yalaka” isimli kitabında kaleme aldı.
Sayısız badire atlatmış, hayata karşı bakış açısı tamamen değişmiş olan Sarp Mogan’a iş hayatı ve mutluluğu sordum. O da anlattı…
Kendi hayatım bile büyük bir arayıştan ibaret. Neyi nasıl yapmam gerektiğini hala arama halindeyim. Böyleyken kimseye bir akıl da veremem sanırım. Ama bir tespitte daha bulunabilirim belki. Kötü olan hayat tipi, yaşarken sizi mutsuz ve ruhsuz bir robota dönüştüren hayat tipidir. Yani plaza hayatı yaşıyorsanız ve bundan da memnunsanız, “başka seçeneğim olsa bile yine burayı seçerdim” diyorsanız harika, her zaman oralarda takılın. Tabii bu yine de sizi eleştirmeyeceğim anlamına gelmiyor! Adam vardır, cennet gibi bir kasabada, denize sıfır harika bir restoran işletmektedir. Ama içinde bulunduğu hayattan alabildiğine mutsuzdur. O adama da “hayır bu hayat güzel, mutlu olmak zorundasın” diyemezsin. Mutluluğun bir şablonu yoktur ki. Bunca badire atlattıktan sonra anladım ki, aile ile daha nitelikli vakit geçirebilmek önemlidir. Toprakla, doğa ile temas kurmak önemlidir. Müzik, edebiyat veya sanatın herhangi bir dalı önemlidir. Bazen de hiçbir şey yapmadan öylece oturup evrenin sesini dinlemek, önemlidir. Kendime bunları yapmayı tavsiye ediyorum. Dileyen yapar, dilemeyen yapmaz, bunu bilemem. Dedim ya, kişisel gelişimci değilim ben. Herkes kendi cevaplarını kendi keşfetmelidir hayatta. Hayatı bir kitaptan öğrenemezsiniz. Hele bir kişisel gelişim kitabından, hiç öğrenemezsiniz. Ama Kafka okuyun, Sartre okuyun, Leyla Erbil okuyun, belki öğrenirsiniz.
Foto: Uygar Taylan