Mephistopheles
Işığı doğuran karanlık kaosun bir parçasıdır O. Goeth’nin Faust’una ilk göründüğünde peşinden alev izi bırakan siyah bir fino formundadır. Rahatsız edici birkaç kılık değişikliğinin ardından bir gezgin kimliğinde karar kılar.
Mephistopheles tümüyle kötü değildir aslında çünkü yitirdiği mutluluğu ardından acı çekmektedir. Alaycı, eleştirel, soğuk ve yargılayıcı yapısı ve özellikle Goethe ve Milton’ın aracılığıyla bir tür yazın şeytanı olması nedeniyle entelektüel yanıyla black metalin spiritüel damarlarına ilham veren en çarpıcı demondur. Aslında romantik İblis’in bir tür temsili olan bu demon, Hıristiyan şeytanıyla özdeşleştirilemeyecek kadar karmaşık ve muğlâktır. Romantik sularda karanlığa kucak açmış bir kaotiklik yaratır adeta. Tınlayan bir karanlık vardır ve duyumsadığınız bu tinsellik Black metal’in yatay dallanmalarından biri olan Fransız Black metalinde yankısını bulur.
“Cehennemin sınırları yoktur, belli bir yer değildir orası.
Çünkü biz neredeysek cehennem oradadır.”
Christopher Marlowe
Karanlığın kuzeyden doğmuş olması hiç de düşünüldüğü gibi diğer yerleri gün ışığına mahkum etmedi. Hem müziksel hem de liriksel anlamda gerçek Black metal’in çıkışı Hıristiyanlık karşıtı ideolojilerle Norveç’te pek çok tarihi kilisenin yakılmasıyla olmuştu. Zaman için de bu öfke eylemlerden sıyrılıp şarkı sözlerinde varlığını sürdürmeye devam etti ve yerini daha çok doğanın zor koşullarının yarattığı ruh halleri aldı. Melankoli, mizantropi, yalnızlık, ıssızlık ve karamsar bir felsefenin müziği olmaya başladı black metal. Aslında bir tür aşırılıkların müziği diyebileceğimiz bu tür, doğası gereği varoluşu sorgulayan ve kendini intihara, ölüme yakın bir çizgide konumlandırdı. 80’lerin sonu, 90’ların başında Inner Circle adıyla ilk kez Norveç’te Mayhem’den Euronymous’un önderliğinde çıkan kült’de bu müziğin içinde barındırdığı felsefi yaklaşımlar, gündelik yaşamdan konserlerin olduğu ritüellere dek black metal yaşam tarzı, yerel kültürün üzerine temellenerek eski değerleri yok eden Hıristiyanlığın istilacı ideolojisi tartışılmaktaydı. Bu kült, kilise yangınları, Mayhem-Burzum arasındaki sürtüşme, Euronymous’un öldürülmesi, Dead’in intiharı ile yok oldu ya da ilk günlerindeki karanlık coşkusunu kaybederek dağıldı. Bu oluşumun ardından çok konuşuldu, üzerine çok yazı yazıldı ve bu çizgide karanlık eserlere imza atan efsanevi black metal albümleri çıktı. Bu oluşumun yarattığı gürültünün ardından daha yer altı ama bu sefer İskadinavya’dan olmadan bir kült daha ortaya çıkmıştı ki ideolojileri gereği ne seslerini duyurmak istediler ne de yayılmak. Issızlık, ıstırap, umutsuzluk ve nefret pazarlanmamalı düşüncesiyle ortaya çıkan kapalı bir gruptu Les Legions Noires… Yer Fransa… Tarih yine 90’lar…
Astaroth
“Keder dolu günlerinde acıyorum insanlara, hatta ben bile eziyet etmek istemiyorum onlara”
40 alaylık ruhların efendisi, cehennemin acımasız düklerindendir. Sol elinde yılan taşıyan, ejderha kanatlarına benzer kanatları olan kurt ya da köpek sırtında bir şeytan. Faust’u ziyaret eden cehennemin 7 prensinden biridir Astaroth, kara efendi diye bilinir. Astaroth, Ea ve Enlil ile birlikte bir tür yaratıcı, insanlar ve şeytanlar için yol göstericidir.
Les Legions Noires… Fransız kült black metaline yön veren, kapalı, underground ve aslında eleştirel bir grup müzisyenden oluşmaktaydı. Bu oluşuma dair gruplar arasında Mütiilation, Belkètre, Black Murder, Vlad Tepes ve diğer gruplar yer almaktaydı. Kayıtlar genellikle low-fi, raw black metalin icra edildiği ve kısıtlı sayıda basılan albümler, Mayhem-Burzum-Darkthrone ekolüne Fransız bir göndermeydi.
Black Legions (Les Legions Noires) gruplarından öne çıkan 91’de kurulmuş tek kişilik bir proje Mütiilation olmuştur. “Vampires of Black Imperial Blood” ise Mütiilation’ın anmaya değer albümleri arasındadır. Vampirlerden konu açılmışken Anorexia Nervosa ”Sister September” parçası efsane albümü Redemption Process ile kendini vampirizme adamış karanlığın, kaosun müziğini yapan bir grup olarak Fransız black metal tarihinde ayrı bir yer teşkil eder. Nehëmah “Requiem Tenebrae”, Seigneur Voland “Seigneur Voland”, Ad hominem “Climax of Hatred” black metal tarihinde eskilere gitmek isteyenlere eşlik edecek çalışmalar arasında sayılabilir.
Atmosferik, pastoral, folk, mid tempo ve raw öğelerin girişkenliğinde bir black metal Fransız black metal gruplarının ortak noktaları arasında. Melankolinin albüm boyunca hatta parça içinde her daim kol gezdiğini, dans ettiği notalarda izlerini bıraktığını görür ve yaratılan spiritüelliğe kendinizi kaptırırsınız. Bu gezintiye ortak olmak isteyenlere tavsiyeler giderek kararan şekilde şöyle; Sombre Chemin “Notre héritage ancestral”, Sühnopfer “Nos sombres chapelles”, Balrog “Bestial Satanic Terror”, Nydvind “Eternal Winter Domain”, Sacrificia Mortuorum “Damnatorium Ferrum”, Belenos “Spicilege”, Angmar “Zurück in die Unterwelt” , Mortifera “Vastiia Tenebrd Mortifera” , Nocturnal Depression “Spleen Black Metal” albümleri.
Sombre Chemin’in “Notre héritage ancestral” albümünden “L’aube d’un nouvel âge” ile Belenos’un hem “Spicilege” hem de “L’ancien Temps” albümlerinde yer alan “Terre Brume” spiritüellik anlamında Fransız black metali tarihinin efsanevi parçaları arasında sayılabilir. Spicilege’de daha hızlı versiyonunu bulacağınız “Terre Brume” nin her iki albümde de yer almasının nedeni ise dinleyicilere bir parçanın nasıl geliştiğini göstermek.
Death metal’in black metalin içine sızdığı ancak teknik çalışmalara imza atan ve karanlık felsefelerini müziklerinde işleyen gruplar arasında Antaeus “Anti God, Anti Music, Anti You” ideolojisiyle en dikkat çekenler arasında. Başlarda Black Legions (Les Legions Noires)’a yakınsayan demoları olmakla birlikte, Funeral Mist, Marduk’a benzer kaotikliğiyle “De Principii Evangelikum”albümü favorilerden sayılabilir. Aosoth, Swart Crown, Vortex Of End, Arkhon Infaustus ise türün önemli diğer gruplarından olup Otargos “Xeno Kaos” ve Temple of Baal “Mysterium” albümleri ile kulak verilmesi gereken bir müzik var burada.
Acedia
“Ben tarihsel olarak kötülük hakkındaki hakikati hedefleyen uzun ömürlü ve son derece etkili bir kavram olarak var olmaya devam edeceğim”.
Hayata karşı kasvet/ donukluk ile gelen en incelikli ve tinsel günahın kişileştiği bir demondur. Tinsel güçlerin yoğun faaliyet zamanını simgeler, yanlış bir yaşamın yadsıması anlamında hüzün etkisi bırakır ve ölüme sürükler. Sancılı bir yaratma sürecidir Acedia.
Sonsuzluk/geçicilik, dağılma/yoğunlaşma, düş/uyanıklık ikilemleri arasında gidip gelme onun etkisi altında kalındığına işarettir. Melankoli en yoğun onun nefesinin değdiği müziklerde hissedilir.
Fransız black metali kült gruplarıyla bile underground olarak sayılabilecek kendine özgü melankolik bir karanlığa sahip. Müziklerinde raw olarak etiketlense ve oldschool sound’a sonuna kadar bağlı kalsa bile değişkenlikler, melodik geçişler mutlaka karşınıza çıkar.
Pek çok türün karışımını gördüğümüz Fransız black metal gruplarında melankolik öğeler ve atmosferik yapı ön plana çıkar ve hatta bazen sizi avantgarde ve post black türlerinin kollarına bırakır. Phlergethon nereye devinirse devinsin yakıcı alevlerinde hüznün ve romantik karanlığın notalarını taşır.
Şu an Fransız black metaline damgasını vurmuş gruplar ve en can alıcı albümleri bence şöyle sıralanabilir; Fransız black metaline getirdikleri orijinal yaklaşımlarla Peste Noire “La Chaise-Dyable”, Khaos Dei “Tell Them Lucifer Was Here”, Dead Spell Omega “Paracletus”, Blut Aus Nord “Memoria Vetusta III: Saturnian Poetry”, Artefact “Ruins”, Seth “The Howling Spirit”, Belenos “Spicilège, Aes Dana “Formors” ve Alcest “Shelter”.
Acedia onlara okyanuslar kadar derin bir zenginlik bağışlamıştır bağışlamasına ama araladığı cehennemin kapısıdır. Ve bu kapıdan kederle, karadüşüngüyle yavaş yavaş sızar, canlılığını etkisiz hale getirir ve damarlarında kara safra akıtmaya başlar. Gözlerini kaçırırsın lacivert bakışlarından çünkü asla kaldıramayacağını düşünürsün bu yoğunluğu. Bembeyaz teninden Dürer’in“Melancholia I” gravürü yansır, ağır adımlarından dökülen tarihsilikte zaman tutuklu kalır, deviniminin yarattığı titreşimlerde O’nu, Terre Brume (Belenos), Le dernier putsch (Peste Noire), L’oeil (Khaos Dei) ya da Acedia’yı duyarsın.
Zeynep Çolakoğlu