Adnan Dinçer’in futbol tarihine neler kazandırdığını, başarılarını ve uğradığı haksızları konu alan “Teknik Direktör Adnan Dinçer” isimli bir belgesel çekildi. Bu sayede Dinçer’in kim olduğunu henüz bilmeyenler onu tanıyacak… Belgeselin yönetmeni Emre Sarıkuş’la bir araya geldik. Bu güzel çalışmayı ve Adnan Dinçer’i konuştuk.
Siz sinema eğitimi aldınız aynı zamanda da bir futbol analistisiniz. Futbol anladığım kadarıyla hayatınızda epey yer kaplıyor.
Aslında bir scout ve futbol analistiyim. Üniversitede sosyoloji ve sinema eğitimleri aldım. Yıllarca reklam ajanslarında metin yazarlığı yaptım ve belgesellerle uğraştım. Birçok işe kıyısından köşesinden dahil oldum ama futbol hep hayatımın tam ortasında yer aldı. Bazen daha az bazen daha çok ama hep futbolla ilgiliydim.
Adnan Dinçer’i konu alan belgeselin çıkış noktası nedir?
Tesadüf desem… Gerçekten tesadüfen ortaya çıktı bu belgesel fikri… Sinemada yüksek lisans yaparken bir bitirme projesi sunmam gerekiyordu. Önce “İstanbul gibi milyonlarca insanın yaşadığı bir kentin takımı olan İstanbulspor’un nasıl hiç taraftarı olmaz?” fikrinden yola çıkan, taraftarlık ve yaşanan kente aidiyet duygusunu merkeze alan bir belgesel çekecektik. İstanbulspor’u çalıştıran hocalardan biri olarak da Adnan Dinçer ile röportaj yapmaya gittik. Yarım saat olarak planladığım röportaj 3,5 saat sürmüştü. Gerçekten çok ilginç bir hayat hikâyesine ve yaşanmışlıklara sahipti. Günün sonunda kendi kendime böylesi dolu bir insanın hikâyesini bugüne dek nasıl anlatmazlar diye sorduğumu hatırlıyorum.
Her şey o röportajdan sonra gelişti yani…
Türkiye unutulmuş insanların, anlatılmamış hikâyelerin ülkesi… Bugüne dek çekmeye çalıştığım belgesellerin de anlatılmamış olanı, unutulmuş olanı gündeme getirecek işler olmasına özen gösterdim. Adnan Dinçer de unutulmuş bir karakterdi. Sadece bir futbol figürü olarak hatırlanmayacak kadar değerli bir eğitimci, kaliteli bir yazar ve her şeyden önemlisi gerçekten iyi bir insandı. Yaşadığı talihsizliklerin ardından hayata tutunma azmi, Türk futboluna getirdiği ve dönemine göre devrim sayılabilecek nitelikte çalışmalara imza atmasına, başarılar kazanmasına rağmen sürekli işinden edilmesi başlı başına anlatılması gereken hikâyelerdi.
Evet, Türk futbolu için sayısız yeniliğe ve başarıya imza atmış vizyon sahibi bir isim…
Mesela pres yapmayı 1970’lerde daha çocuk yaştaki futbolculara öğretiyor… O dönem pres Türk futboluna çok yabancı bir terim… Amatör futbolcuları 1980’lerin başında Genç Milli Takım’a alıyor ve o takım başarılar elde ediyor. 1985’te küme düşen Antalyaspor’a, keşfedip bulduğu genç birçok futbolcuyu getirip o takımı ikinci ligde şampiyon yapıyor… İngiltere’ye gidip Sir Bobby Robson ile çalışmalarda bulunuyor. Maçlara hiç gitmeyen kadınları stadyumlara çağırıyor…
Belgeseli ne kadar sürede hazırladınız?
Yaklaşık 4 sene sürdü. Bu çalışmanın altından dostlarım Can Gezgör ve Cem Gezgör ile beraber kalktık. Can bir gelişim psikoloğu ve üniversite yıllarından arkadaşım. Hem yapımcılığı üstlendi hem de kardeşi Cem’i projeye dahil ederek belgesele bir güzellik daha yaptı. Çünkü Cem aslında bir mimar olmasının yanında elinden her iş gelen biri… Sesten kameraya, afiş tasarımından müziğe dek her şeye katkı sundu. Ayrıca post prodüksiyon için bize Marslı Video Ajansı’nın kapılarını açan dostum Atilla Erkmen’in ve kurgu için gecesini gündüze katan Nazım Semih Döküler’in unutulmaz katkıları oldu.
Adnan Dinçer; ülke futboluna yıldız isimler kazandırdı, çok sayıda başarı elde etti, altyapının öneminin yıllar öncesinde farkındaydı. Ama birkaç yıl önce teknik direktörlük yapmak için gazeteye ilan vermek zorunda kaldı. Onun gibi başarılı bir futbol adamına karşı futbol dünyasının bu garip, görmezden gelen tavrını neye bağlıyorsunuz?
İlkesellik bu ülkede işini hakkıyla yapmak isteyen dürüst insanların en büyük dezavantajı ne yazık ki… Adnan Dinçer de ilkeleri olan biri… Kendini bu yaşta bile geliştirmeye çalışıyor; birilerine yamanarak değil, kimseye eyvallah demeden işini yapmaya çalışıyor. Bugün futbol dünyasında iki cümleyi art arda kuramayan, kendini geliştirmekten uzak ve sahip oldukları ilişki ağları sayesinde bir yere gelmiş figürler görüyoruz. Onlar paranın, gücün ve anlık başarıların yanında olan insanlar… Bu insanların talep gördüğü bir dünyada Adnan Dinçer gibi vizyon sahibi bir insanın görmezden gelinmesi hiç şaşırtıcı değil. O da diğerleri gibi olsaydı çoktan baş tacı edilmişti.