YETERİNCE PİS KOKMUYOR MUYUZ?

YPK2Salih ve Ahmet adlı iki oyun kişisinin zihin akışı izlenimi veren konuşmaları ile hayatı sorgulama biçimlerini gösteren bir oyun “Yeterince Pis Kok(mu)uyor Muyuz?”. Yazan Oğuzhan Çelebi, yöneten Umurhan Çelebi, oynayanlar ise Hakan Yılmaz ve Buğra Can Şahin.

Sahnede iki sandalye duruyor.  Arkada ise beyaz tebeşirle yazılmış-çizilmiş iki siyah kağıt asılı. İki kişilik oyunda önce bir oyuncu çıkıyor sahneye. Daha oyunun başında “oyunun bir oyun olduğu” haber veriliyor. Oyun içinde oyun ise gerek oyunculuklarla gerekse ışık ile  desteklenerek sahneleniyor.

Oyun kişilerinin geçmişleri yok gibi duruyor başlangıçta. Sadece birer tip olarak görünüyorlar izleyiciye. Bu iki adam kim, neden oradalar, neden seyirci ile konuşuyorlar, amaçları ne bilmiyoruz. Fakat oyun ilerledikçe hayat, aile, umut, meslek, para, toplum gibi hem maddi hem de ruhsal durumlarını anlamamızı sağlayan diyaloglar sürdürüyorlar. Böylece bu iki kişiyi gerçek kılmaya yakınlaşsak da “gerçek” olmaya yetmeyip “tip” olarak kalmaya devam ediyorlar.

Oyun kişilerinden biri diğerine göre daha girişken, “aklı çalışan”, fikirleri olan, “kıvrak zeka”lı ve umutlu: Ahmet. İkili; “çöplük”e benzettikleri dünyada tüm kavramların boş olduğunu gösteriyorlar bize. Daha umutsuz, mutsuz, girişken olmayan diğer oyun kişisi olan Salih ise aslında daha farkında, hayatı daha iyi anlamış insan görüntüsü çiziyor oyun boyunca. Oyun sonuna gelene dek kişileri böyle tanıyoruz. Fakat daha kıvrak zekalı görünen Ahmet’in de her şeyi bildiğini, aslında onun da umutsuz bir “insan” olduğunu anlıyoruz. Hayata bakış biçimi  kişilerin kendi tercihidir, gibi kaba bir mesaj da çıkarılabiliyor oyundan ilk bakışta. Aslında yaşadığımız dünyayı özetleyen, çokça eleştiren bir tavır sürüyor sahnede oyun boyunca. Bizler de izleyici olarak repliklerin arasına sıkışmış, kendimizden örnekler buluveriyoruz.

Sahnede iki sandalyenin yanına kulisten getirelen bavulun içinden çıkan eşyalarla bir dekor hazırlanıyor. Çöplük olarak yorumlanan dünyanın küçük bir modeli yaratılıyor oyun esnasında sahnede oyuncular tarafından. Eski gömlek, kazak, kutu boyalar, yapay çiçek, kağıt parçaları ile. Oyunun başından itibaren kullanılan beyaz tebeşirler ile siyah sahne zeminine yazılan yazılar repliklerin altını çiziyor ve oyun kişilerinin önemli gördükleri şeylerin neler olduğuna dair ip uçları veriyor.
YPKİki yakın arkadaşın, birbirlerini çok iyi tanıyan iki insanın konuşmalarına, oyun oynamalarına yakından tanık oluyoruz. Kimi zaman istekli, kimi zaman oyunu bırakmaya hevesli görünen kişiler; varolmayı, gerçeği, hayatı, yaşamayı sürdürmeyi-sürdürebilmeyi, toplumda geçerli olan insan modelini aralarında tartışıyorlar. “Görünen” birer insan olmak istiyorlar. Bazen çok göstermeci yapıyorlar bunu, bazen de onların hayat akışlarının normalinin bu olduğuna inandırıyorlar bizi.  Samuel Beckett’in belli bir zamansız, belli bir mekansız Godot’yu Beklerken oyunundaki birbirine bağımlı, Estragon ve Vladimir  oyun kişilerini andırıyorlar bize Ahmet ve Salih. Oyun neredeyse dil ve anlam kavramı üzerine kurulu. Oyunun bir diğer baş kişisi ise “dil ögesi” olarak karşımıza çıkıyor. Pek çok gönderme içeren metin; bir yığmaca hâlini alıyor oyun sonunda. Çok fazla “şey”, çok söz, çok gönderme; “anlamsızlık”ı vurgularken, sahnelemede yer yer metnin de anlamsızlaşma tehlikesini doğuruyor.

“Pis kokmak” meselesi ise başta ve sonda işlenerek oyun boyunca kendini unutturan bir metafor olarak kalıyor. Pis kokmak, toplum tarafından kabul gören bireyin bir simgesidir, tanımı ile kalarak; oyuna adını veren gücü gösteremiyor. Oyun kişilerinin sonlara doğru oyunlarının içine yedirerek kostüm değiştirmeleri ve “yer değiştiriyor” olmaları da oyun boyunca birbirlerinden farklı gibi görünen ikilinin aslında “aynı” olduğunu gösteriyor bize.

Yeterince Pis Kokmuyor Muyuz, yeni sezonda da sahnelenmeye devam edecek.

Ezgi Gizem Gülümser