Malumunuz Sigmund Freud babayı öldürmekten bahseder. Yirminci yüzyılda bunu rockçılar ve punkçılar yapmıştır. Beatles, Kraliçe Elizabeth’in sarayına gidip ot içmiştir, Sex Pistols Allah Kraliçemizi korusun ve İstikbal Yok demiştir, Lemmy ise motosikletle eve girip kız kaçırmıştır. Kraliçenin vajinası olabilir ama sonuçta hükümet kadındır. Nihayetinde Avrupa’da insanlar devletle babaları gibi değil devlet gibi ilişki kurmuş, müzik de bunu tescillemiştir. Al vergini, ver hizmetimi, hadi yallah tazyik.
Dolayısıyla Avrupa rock camiasında kolay kolay kimseye baba denmez. Zaten punk bir yandan da oğlan demektir. Öyle heavy metalin babaları lafları da bir tek bizim memlekette olur.
Bizim memlekette ise ilginçtir ne kadar radikal müzik hareketi varsa nihai olarak baba üretmiştir. Arabeski patlatanlar babalık sıfatına erişmiştir, ortalık babadan geçilmez olmuştur. Herkes baba olunca da tartışmaların arabeskin Allah’ı kim peygamberi kim konusuna gelmiştir. Bu konuda Müslüm Gürses ile Hakan Taşıyan ikilisini içeren bir polemik olduğu rivayet edilir: Gerçek olsa da olmasa da arabesk bu ülkede uhrevi bir mesele haline gelmiştir.
Rock müziğe gelirsek de müziğini kitleselleştiren her müzisyen baba ile oğul olmak arasında sıkışmış kalmıştır. Erkin Koray baba olmuştur. Cem Karaca tam babayı öldürecek kahraman olarak yükselecekken darbeyi yemiş, babanın misillemesiyle yersiz yurtsuz kalmış, Freudyen tabirle anasınınkini görmüş, sonra da Özal ile iyi babayı bulmuştur. Yurduna kavuşsa da tebaasını boynu bükük bırakmıştır. Bugün kitleler işçisin sen işçi kal ile, 1 Mayıs ile coşuyorsa, kitlelerin muhayyilesinde bir yerlerde hala babayla kavgalı bir yiğit var olduğundandır.
Bizim rockstar’ımız da pop starımız da aşırı derecede toplumcudur. Topluma rahatsızlık vermemek için utangaç bir şekilde icra eder sıradışılığını. Hande Yener Lady Gaga’lığını devletin himayesinde yapar. Sanat güneşimiz emekli askerlerimizin yüreğini soğutur. Bir tek Tarkan “çişim geldi abi” diyip bu oyunu bozmuştur. Zaten sonra da memlekette kimseye pas vermemiştir.
Bizim rockstarımız ölmez, uyuşturucuya bulaşmaz, sahnede sigara bile içmez. Efendidir. Thrash metalle kariyerine başlar, dini müzikle bitirir. Ele avuca sığmayan bir çocuk olarak televizyonda belirir, bir ucube olarak değil. Brutal vokal yapsa da milli mutabakatta yerini alır. Kostümünü giyer, soğuk çayını içer.
Bizim rockstar da pop star da vatan haini olmaktan korkar. John Lennon’ın da Muhammed Ali’nin de ölüsünü sever, huzur bozan dirisini değil. O yüzden Sıla’nın yaptığı az buz iş değildir devletli süperstarların memleketinde.
Bizim rockstarlarsa politik olacağım derken toplumsal gerçekçiliğe gömülüp kalır. Mesaj kaygısında boğulurken bu sefer de özgün müzik olur. E hacı biz seni yabancılaşmandan, yalnızlığından falan sevdik, şimdi bildiri dağıtıyorsun? Biz de biliyoruz Grup Yorum’u, bizim de uzaktan akrabamız 12 Eylül’den cezaevinde.
Sağa çeken rockstar ilk sinyali Barış Manço cover’ıyla verir, sola çeken ise kötü bir Ahmet Kaya cover’ı ya da türkü yorumuyla. İkisinden de itinayla kaçın.
Bir rockçının türkü yorumu, türküye benzemediği zaman dinlenir. Bir rockçının Barış Manço yorumu ise olmamalı. Direk çöküş alameti.
Bence Türkiye’nin gerçek anlamda tek rockstar’ı var an itibariyle. Kaan Tangöze. Adamın grubunun adı Duman. Tipi kayık, dünya umrunda değil. Son albümüyle Bob Dylan tarzı bir şeyler yaptı ama ne kimseye yarandı, ne kimseyi salladı. Topluma örnek olmak gibi bir derdi yok. Seyirciye bile arkası döner sahnede kafasına göre. Topluma örnek olacaksan rock müzikte işin ne, git öğretmen ol.
Memleketin bütün rockçıları babasız kalmaktan, toplum karşıtı olmaktan korkarken Kaan Tangöze babasız da yaşanır diyor. Rock’ın toplumsal bir görevi varsa, toplumu parçalamak, birlik ve bütünlüğü bozmak. Rock, toplumsal konformizme bir sızma harekatıdır, bir an parlar, yok olmaya mahkumdur ama sahneden indikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bu yüzden devlet nezdinde rock’ın bile efendisi makbüldür, itinayla SKK’ya bağlanır.
Musa Acar