Brezilya’da toplu taşıma ücretlerine yapılan zam ve önümüzdeki Dünya Kupası’nın gerçekleştirilmesinin yüksek maliyetini protesto etmek için ülkede başlayan halk yürüyüşü polisin orantısız güç kullanması nedeniyle Brezilya’da göstericilerin sayısı yüzbinleri buldu. Yani tıpkı bizim burada olduğu gibi. Sonrasında Brezilya’nın devlet başkanı “Protesto gençlere çok yakışıyor, onlarla gurur duyuyorum, mesajı aldık” diyerek geri adım attı, gocunmadan. Bu durumu kompleks haline getirmeden.
Brezilya en alevli günleri geçirirken Pele ülkesinde olan olaylarla ilgili olarak “Brezilya’da tüm bu olan biten gürültü patırtıyı, bu protestoları unutalım. Brezilya takımının ülkemiz olduğunu ve kanımız olduğunu hatırlayalım” ve toplu taşıma zammı ile ilgili olarak “20 sent için sokaklara çıkmaya gerek yok” dedi. Pele’nin bu sözleri ortalığı ayağa kaldırdı. Büyük tepki topladı. Ardından Maradona elinde bir afişle ona şöyle cevap verdi : “Pele sadece 20 sent için değil”
Maradona ile Pele hep farklı dünyaların insanları oldular. Pele güç, otorite ve paranın olduğu yerlerde görünen adam oldu. Ve hep “örnek sporcu” gibi gösterildi. Maradona ise ağzına geleni söyleyen, otoriteyi kızdırmaktan korkmayan, insanlara örnek olmak gibi bir amacı olmasa da hep örnek alınan bir kahraman oldu.
Pele:
1940 doğumlu, nufüs cüzdanındaki ismi Edson Arantes do Nascimento olan ama tüm dünyanın Pele diye tanıdığı Brezilya’lı futbol efsanesi kariyeri boyunca Brezilya’da Santos, Amerika’da New York Cosmos formalarını giydi. 17 yaşında milli takım formasıyla dünya kupasında sergilediği performansıyla ünü Brezilya sınırlarını aştı. Kariyeri boyunca kendisine dikkat etti, vücuduna iyi baktı. Sahada durdurulamayan Pele, futbol hayatına kadınların, alkolün, uyuşturucunun zedelemesine izin vermedi.
Eğer o yıllarda çok gol atan forvetler için “gol makinası” denilseydi Pele için bu sıfatı gönül rahatlıyla kullanabilirlerdi. Çünkü kariyeri boyunca sayısız kez gol kralı oldu. Toplam 1281 gol attı. Brezilya milli takımıyla 3 kez dünya kupasını kazandı. Çok sayıda ödül aldı. Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük yapmadı.
Pele’nin Santos’tan sonraki durağı Atlantic Records’un patronları Ahmet ve Nesuhi Ertegün’ün kurduğu New York Cosmos oldu. Pele futbolculuk kariyeri boyunca Avrupa’da forma giymedi. Cosmos ’a transfer olmasının nedenini “Amerika’ya futbolu tanıtmak ve sevdirmek için ” diye açıkladı. Tabii ki Amerika’ya sınırsız büyük boy hamburger menü karşılığında gitmedi. İyi para kazandı. Hep kazandı. Takım elbisesiyle FIFA’nın davetlerinde suratında sanki önceden çalışılmış gibi duran gülümsemesiyle arz-ı endam ettiğinde de tıpkı yeşil sahalarda top koşturduğu günlerdeki gibi başına belaya sokacak laflar etmedi. “Politik doğrular” döküldü hep ağzından.
Diego Armando Maradona, 1960 yılında dünyaya geldi. Futbolculuk kariyerinde Argentinos Juniors, Boca Juniors, Barcelona, Napoli, Sevilla, Newell’s Old Boys takımlarının formalarını giydi. Napoli’de insan üstü performansıyla unutulmaz başarılara imza attı. Pek çok futbol otoritesi Napoli’yi Maradona’nın tek başına kupalara taşıdığını yazdı. O, sadece bir futbolcu değil saha içindeki teknik direktör gibiydi. Yeri geldiğinde çalıştığı teknik direktörleri de eleştiriyordu, külüp başkanlarını da. “Politik doğruları” söylemek yerine kalbinden geçenleri söylemeyi tercih ediyordu.
Arjantin’le milli takım kariyerinde unutulmaz maçlara imza attı. 1986 yılında dünya kupasını kazandı. O turnuvada eliyle İngiltere kalesine attığı gol hala konuşuluyor. Diego elle gol attığı için kendisini eleştirenlere “Benim değil, tanrının eliydi o” diyor. 1994 yılında Amerika’da düzenlenen Dünya Kupası’nda yasaklı madde kulladığı gerekçesiyle turnuvadan men edilen Maradona 15 ay yeşil sahalardan uzak kaldı. Ki Maradona yeşil sahalardan dönem dönem uzak kalıyordu. Gece hayatı, alkol, kokain bağımlılığı futbol hayatını tehdit ediyordu. İtalya’da futbol oynarken yakın ilişkiler içinde olduğu mafya üyeleri başını ağrıtıyordu. Kendisine verilen kusursuz yeteneği yine kendisi mahvetmek için elinden geleni yapıyordu. Ama o böyleydi. İyi ya da kötü her kararı kendi veren ve canı istediğinde herkese meydan okuyan bir adamdı.
Kokainle yakın temas halinde olduğu dönemde hastaneye kaldırıldığı, durumunun ciddi olduğu haberlerini sayısız kez okuduk. Ama tanrı elini onun üzerinden çekmemişti. Sağlığına kavuştuktan sonra kötü alışkanlıklarla kardeş gibi yaşadığı günlerle alakalı olarak “Evet, hata yaptım” diyordu. Ve herkes de şunu biliyordu ki: O ne yaparsa yapsın Arjantinliler için dokunulmaz bir adam. Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktör olarak yeşil sahalara tekrar döndü. Ama teknik direktör olarak yetersiz olduğu da ortadaydı. Textil Mandiyú, Racing Club gibi Arjantin takımlarının ardından Arjantin Milli takımının başına geçti. Mucizelerin adamı Maradona’dan 2010 Dünya Kupasını kazanmasını bekleyenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Ama olmadı. Arjantin, çeyrek finalde Almanya’ya 4-0 yenildi. Arjantin Milli takımının ardından Birleşik Arap Emirliklerinin takımı Al Wasl’nin başına geçti. Burada da çok durmadı. Futbolcuyken de, teknik direktörken de protokolü sevmedi. Ağzında purosu, üzerinde t-shirt’üyle Amerika’yı yerden yere vurdu. Hugo Chavez’e, Fidel Castro’ya toz kondurmadı. FIFA’ya mafya başındakilere de hırsız dedi.
Pele ve Maradona’nın laf dalaşından küçük bir kesit:
-Pele’nin Fifa’da etkin konumda olmasına Maradona yine kendi uslubuyla cevap veriyor. “Pele’nin yer aldığı FIFA ailesine dahil olmaktansa, öksüz kalmayı tercih ederim.
-FIFA ödül töreninde Shakira’yı öpücüğe boğan Pele’nin bir kaç ay sonra Gabon’da kendi heykelini öpmesine Maradona şöyle diyor: Onda öpücük hastalığı başlamış geçenlerde kendi heykelini bile öptü.