“İstanbul’da Boğaziçi’ndeyim
Bir garip Orhan Veli…”
Orhan Veli’de beni en çok çeken: “Kuşçu ve Bulut” isimli şiirdir 1940 yılında yazılmış olan. Bu şiiri her okuduğumda çoçuksu tebessüme döner soy ismim. Kuşçu amcadan “yüz paralık bulut” istemek çocukluğumdur çünkü. Hem sizin çoçuk gibi saflığınızdır…
Orhan Veli’nin şairliğinin birkaç anabaşlık altında toplamak mümkündür. Bunlar “Sıradan İnsan, Çocukluk, Yaşama Sevinci” ve dahası olarak çoğalır. Fakat bu yazıda benim bahsetmek istediğim, Nisan gelmişken bu “Garip”… Çünkü bende bu güzel havalar, demek nisandır.
NİSAN
İmkansız şey
Şiir yazmak
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa
Daha 36 yaşında ölen bu adamdan geriye kalanlar ve en azından benim edebî gözümdeki yerini yazmak isterim. Ben de 2010 yılında İstanbul’a geldiğimde, gözlerimi kapatıp bu şehri dinlemeye çabaladım. Eskiler aldım gücüm yettiğince. Ama 1914’te doğmadım ve lise öğretmenim Ahmet Hamdi Tanpınar değildi. Üstelik o ve arkadaşları gibi Türk şiirinde köklü değişiklikler yapmaya çalışmıyorum şimdiki yaşımda. Ama o benim yaşımdayken bunları düşünüyordu. Şiire yeni insanlar sokup sınırları geliştirmek istedi. Garip Hareketi’nde Melih Cevdet, Oktay Rifat ve Orhan Veli vardı başta ama Veli dışında hiçbirini bu güzel havalar mahvetmedi.
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
1946’da istifa etti memuriyetten. Hem şairdi, hem çeviri işindeydi. Alışamadı da ondan, dediler sonraları!
Sadece dört yıl sonra vefat etti Cerrahpaşa Hastanesi’nde; ki o semte de üç yılımı vermişliğim var… Samatya’da da, Alipaşa’da da Cerrahpaşa’nın bir ağırlığı vardır o hastanenin…
Beni en çok etkileyen de bu dal gibi, zapzayıf adama yanlış teşhis konulup da ölmesi ve Neyzen Tevfik’in de bu ölümün ardından yazdıkları:
“Benim ıstırap arkadaşlığım, oğlum Orhan Veli’yi çok severdim. (…) Orhan Veli’nin hiç olmazsa tabutunun arkasından yürümek ve mezarına gitmek isterdim. Vücutça siraz hasta bulunuşum buna mâni oldu. (…) ‘Yaprak’ınndan istifade ettiğimiz verimli del ansızın kırıldı, düştü toprağa, tabiatın tâ koynuna girdi…”
18 Kasım 1950
Onun şiirlerindeki temalardan söz etmiştim. “Çocukluk” kısmına giren bazı şiirlerinde”ağaç” teması oldukça dikkat çeker. Bizim ağaç sevgimiz için belki de bu güzel havalarda, bu yazıda, şu şiirini okumak gerekir:
AĞACIM (1937)
Mahallemizde
Senden başka ağaç olsaydı
Seni bu kadar çok sevmezdim.
Fakat eğer sen
Bizimle beraber
Kaydırak oynamasını bilseydin
Seni daha çok severdim.
Güzel ağacım!
Sen kuruduğun zaman
Biz de inşallah
Başka mahalleye taşınmış oluruz.
Ayşe Nur1951 tarihli yazısında onun küçücük gözlerinde parıldayan memuriyetten söz eder. Şu mısraları da ekler yazısına Orhan Veli’nin:
“Bir akşam uyudu:
Uyanamayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helâl ederler elbet.
Alacağına gelince…
Alacağı yoktu zavallı rahmetlinin.”
www.filhakikat.net ‘te okuduğunuz bu Yazı: Orhan Veli Kanık için yazılmış ne ilk ne de son yazıdır. İyi şairler geçtiği için güzeldir Dünya. Bir de çocuklar olduğu, ağaçlara sarılabildiğimiz için… Bulut almayı hayâl edebilmiş insanlar olduğundan güzeldir yaşamak. Ağlasak sesimizi duymayanları bile sevmek güzeldir…
Bu yazı bir yılın, bir Nisan ayının, bir gününde, biri tarafından yazıldı… Herkese güzel havalar dilerim…
Ezgi Gizem Gülümser