Lanetlenmiş bir coğrafya; Ortadoğu

filhakikat-Lanetlenmiş bir coğrafya; Ortadoğu

Neler yaşamadı bu coğrafyanın insanları… Çocukluğumuzdan beri isyanların, çatışmaların, şehitlerin, kan gövde giden işgallerin şahitliğini yapıyoruz. Hangi yöne baksak bir katliamın kokusu yıkıyor burnumuzun direklerini. Artık haberleri okurken ölümler bizi şaşırtmıyor. İstesek de tepki veremiyoruz ve bir sonraki haberi okumaya geçiyoruz.

Hangi komşu ülkemiz parçalanmadı ki. Ortadoğu’daki kaç ülkenin yollarında kana ayak basmadan yürüyebilirsiniz. Kaç şehirde ölmüyor çocuklar daha güzel bir güne gözlerini açamadan… Lanetlenmiş bir toprak parçası değiliz. Buna inanmak istemiyorum. Ama bu kadar felaketin yaşandığı başka bir toprak parçası yok. Afrika’da bile bu denli yaşanmıyor artık ölümler. Bir Afrika kadar olamayan bizler…

İnterneti ne zaman açsam başka videolar ile karşılaşıyorum. Ölen çocuğunun çığlığını atan bir anne, kafası parçalanmış bebeğine sarılan baba… Patlayan evler, yanan pazarlar, ölümün kol gezdiği sokaklar… Tam anlamıyla taş üstünde taş kalmamış şehirler… Hepsi Gazze’nin birer fotoğrafı. Hayır, beni ilgilendirmiyor siyaseti bu işin. İsrail toprağıymış, topraklar zamanında satılmış ya da işgalci olan Filistinlilermiş falan filan. Bunlar benim sorunum değil. Orada ölen çocukların hiç değil. Bu kendinden başka kimseyi düşünmeyen siyasetçilerin, kendini bilmez toprak zenginlerinin ve para düşkünü ahlaksızların sorunu.

Hangi devirde yaşıyoruz diye düşünüyorum. Akıllı telefonunu beğenmeyen ve tableti elinden düşmeyen bir ilkokul öğrencisi ile ölmemek için koşar adım emekleyen bebekler arasındaki bu keskin ayrım nasıl var olabilir. Dünya değişmedi mi, filmler bize yeni dünyaları göstermiyorlar mı sahnelerde… Bundan yüzyıl öncesiyle aynı kadere mi mahkûm bu insanlar… Doğan çocuklar yine mi ölecek, biz yine bakıp geçecek miyiz cinayetlere… Ya da biz de mi öleceğiz, her gün ölenlerimiz gibi…

İsrailli vatandaşın, Filistinli vatandaştan bir farkı yok. İki vatandaş da insan. Nefes alan, seven, sevilen, denize balıklama atlayan, güneşte cildi yanan ve kurşun ile ölen insanlar… Ama savaş kararlarını verenler, insanları bombalar ile katledenler ve katil zanlısı o çirkin siyasetçiler insan olamazlar. Onların denize girebildiğine, hatta kalplerinin kanı pompaladığına inanmıyorum. Damarlarında kan akan insanlar bu denli zalim olamaz.

Bu bir isyan yazısıdır. Belki ben de sahtekâr bir asiyim. Bilmiyorum… Tatilden yeni geldim. Yüzdüm, güneşlendim, gezdim, yeni tatlar ve yeni yerler keşfettim. Ben bunları yaparken ölen insanları görmedim, acılarını hissetmedim. Olan yine onlara oldu. Ben güneş koruyucuyu acımasızca sürerken omuzlarıma, hastanesi bombalanan şehirlerde ağrı kesici bulamayan insanlar öldü…

Her şeyde adalet isteyen biz insanlar, adaletsiz bir dünyada koşturuyoruz. Aslında hepimiz birer riyakârız. Ne farkı var yahu insanın insandan?  O Gazze’de doğdu ben ise Türkiye’de… Bu mu farkımız… Bu mu bu dünyanın adalet yumağı… Bu mu cesetlerin ayakuçlarına bağlanmış notlarda yazan ölüm sebebi?

Bu bir isyan yazısı değil. Olmasını çok isterdim. Ama ben de asilik yapacak yürek yok. Çünkü ben de sosyal medyada bir beğen tuşuna basarak destek vermeye çalışan insanlardanım. Benim ve bizlerin masalarda siyaset yaparak kurtardığımız bir insan yok. Bu satırları yazmaya hakkım yok. Hatta üzülmeye bile hakkım yok. Geçersiz bir tuşa basan etkisiz birer elemanız. Hepimiz. Ben, sen, o, biz, siz, onlar…

Üzülüyorum, yarım saat sonra unutuyorum. Sonra bir bomba daha düşüyor, yeniden üzülüyorum. Bundan başka bir gelişme yok. Utanıyorum.

Ve tüm insanlığı utanmaya davet ediyorum…

Serdar Vardal