Gana Yazıları – 4: Akosombo’da Din ve Sürprizler

Ekibimizdeki ustalardan birinin bacağındaki bir kesik için Akosombo’daki iki hastaneden özel olanına alelacele gelmiştik – sonuçta, devlete ait olan diğer hastanede bekletilmemiz çok muhtemeldi. İki hastane arasında, fiziksel durumları ya da çalışanlarının ilgisi, yardımseverliği bakımından çok büyük farklar yok. Dediğim gibi, tek farkları, doktor kapılarının önündeki kalabalıklar.

İki hastanenin benzer yönlerinden birisi de bütün bekleme salonlarına ve koridorlara yerleştirilmiş olan televizyonlar. Televizyonla pek aram olmadığı için Gana’daki kanalları yakından inceleme fırsatı bulduğum zamanlar, genellikle bu hastane ziyaretlerim oluyor.

Emmanuel TV ve televangelizm

Bu gelişimizde, bekleme salonuna oturduğumuzda, hastanenin eski, tüplü televizyonundan gelen, bir kadının gırtlaklanma sesini andıran çığlığı duyar duymaz dikkatimi ekrana yönelttim. Spor bir kıyafet giymiş olan bir Ganalı vaiz, büyük bir kalabalığın içinde bir kadını başından kavramış, geriye doğru, yere yatırıyordu. Herhalde o çığlık da yatırdığı kadından gelmişti. Televangelistler yine karşımdaydı. Vaiz, “Hallelujah” nidaları eşliğinde karşısında dans eden, el ele vermiş Ganalıların alınlarına tokat atıyor, kulaklarının dibinde yüksek sesle İncil’den alıntılar yapıyor ve onların ritimlerine uygun danslar icra ediyordu.

Sanırım hastanede sıra bekleyen hasta ve yakınlarına moral vermesi için gündüz saatlerinde hep bu televangelizm görüntülerini veren Emmanuel TV isimli kanalı açıyorlardı. Sonradan öğrendim ki bu kanal, merkezi Nijerya’nın Lagos kentinde yer alan, Afrika’nın en büyük Hıristiyan televizyon ağının kanalıymış.

“Protesto Çözüm Mü?”

O esnada, herhalde pür dikkat televizyon izlememi gören Ganalı genç bir kadın, yerinden kalkarken bana on-on iki sayfalık, ufak bir dergi bıraktı ve başıyla beni selamlayarak koridorda kayboldu. “Awake!” yani “Uyan!” isimli derginin kapağını çevirdiğimde Yehova’nın Şahitleri’ne ait bir baskı olduğunu gördüm. İsmi “Protesto Çözüm Mü?” olan kapak konusu makaleyi okumadan önce, bir süre sayfaları karıştırdım. Zorluk çıkaran çocuklarla nasıl ilgilenilmesi gerektiğini İncil’den alıntılarla anlatan bir makale, Azerbaycan’ı tasvir eden ve sonunda oradaki Yehova’nın Şahitleri’nin varlığından ve İncil çalışmalarından bahseden bir seyahat yazısı ve “Tanrı’nın Krallığı”nı yine İncil’den alıntılarla aktaran bir teolojik metin bulunuyordu.

Dergi, aralarında Türkiye de olmak üzere birçok ülkede eşzamanlı olarak süren halk ayaklanmalarına “Protesto Çözüm Mü?” makalesiyle değiniyordu. İmzasız olan makale, tarihten birkaç örnek vererek protestoların kimi zaman kısa vadeli çözümler getirdiğini ama hiçbir zaman kalıcı, kati sonuçları olmadığını, hatta daha vahim şeylere sebep olduğunu anlatıyordu. Evet, Tunus’ta devletin ve polisinin yaptığı haksızlıklar karşısında kendini yakarak bir isyan başlatan Mohamed Bouazizi çaresizlikten bu noktaya gelmişti ama ön ayak olduğu ayaklanmalar da etkisiz kalacaktı. Çünkü, yine makalenin sonunda dile getirildiği gibi, tek çare “Tanrı’nın Krallığı”nın kurulmasıydı. Ama bunun nasıl yapılacağı ile ilgili detaylara bu makalede yer verilmiyordu. Bunun için sanırım Yehova’nın Şahitleri’yle temasa geçmek ya da evinize sohbete çağırmanız gerekiyordu. (Yehova’nın Şahitleri’nin çalışma stili tüm dünyada böyledir.)

“TÖVBE ET! İSA YAKINDA GELİYOR”

Gana gerçekten sürprizlerle dolu bir ülke, özellikle yabancılar için. Hele hele Afrika kıtasıyla aşinalığı Gana’yla başlamış benim gibi birisi için, her günüm en azından ufak, sevimli bir zuhurat, kimi zaman da büyük şaşkınlıklarla geçiyor. Bir Ganalıdan öğrendiğim, yerel dile ait bir sözcüğün hayret verici etimolojisi, tattığım bir Gana yemeğindeki değişik baharatlar, yerel halktan beklemediğim, tahmin edemeyeceğim bir jest ya da en azından hiç tanımadığım Ganalıların bana yoldan geçerken bütün içtenlikleriyle verdiği selamlar… Bu ve bunlar gibi sayısız detay ve olay, bu ülkeye ve insanına yönelik duyduğum heyecanı ve merakı hep diri tutuyor.

Yazının başında aktardığım gibi, din ve ruhanilik mevzuları da bu hissiyatıma dâhildir. Hıristiyanlar, Müslümanlar ve geleneksel dinlere inananların birbirleriyle ilişkilerindeki azami hoşgörü, ülkesinde bunun eksikliğini yaşayan benim gibi bir Türk için büyük bir sürpriz. Gelişmişliğiyle böbürlendiğimiz ülkemizin, “Üçüncü Dünya Ülkesi” tamlamasına layık görülen Gana’dan öğrenmesi gereken meselelerden biri bu. İmrenmemek elde değil: Çoğunluğu Hıristiyan olan ülkede bütün dinler bayramlarını, festivallerini diledikleri gibi kutlayabiliyor, ibadetlerini kendi ibadethanelerinde icra edebiliyor ve herkes iç içe çalışabiliyor… Kimse kimseye hakaret etmeden, bir diğerini hor görmeden veya yok saymadan.

Ülkedeki bu hoşgörüye yönelik duyduğum şaşkınlık ve hayranlığı bir kenara bırakırsak, aslında din ve ruhanilik Gana halkının günlük yaşamlarında çok önemli bir yer tutuyor. Yazının girişinde de aktardığım gibi, tahmin edemeyeceğiniz anlarda, beklemediğiniz yerlerde dine dair bir detayın naif bir biçimde (ya da aşağıda anlatacağım gibi, pek de naif olmayan bir biçimde) karşınıza çıkması muhtemel.

“İSA ASLA YANLIŞ YAPMAZ” Mutfağı

Bembeyaz tenli, upuzun saçlı İsa resimlerini dükkânlarda göre göre, bu obruni[1] İsa’nın ülkenin beşeriyetiyle yarattığı tezatı bir süre sonra kanıksıyorsunuz. Ama Ganalıların Hıristiyan inancına ait söylemleri kendi neşe ve mizahlarıyla harmanladıkları dükkân isimleri, tabelalar ve ilan tahtaları beni her seferinde gülümsetmeyi biliyor. Evet, Akosomba’dan Akra’ya giden yol üzerindeki “TÖVBE ET! İSA YAKINDA GELİYOR!” gibi ciddi tabelalar da var tabii ki. Ama hemen ardından bir tro tronun[2] arkasında “İSA İÇİN ELLERİNİ ÇIRP” yazısını görmek de mümkün!

Ya da bir keresinde, kaldığım otelden görevliler tarafından taşınarak çıkarılan, bir histeri nöbeti geçirdiğini düşündüğüm orta yaşlı Ganalı kadını asla unutamam. Ben kadının halini gördüğümde dehşete düşmüşken, onu taşıyanlar dâhil etrafındaki herkes günlük bir işlerini yapıyorlarmışçasına oldukça sakin ve acelesizdiler. Baygın baygın bir şeyler mırıldanan, ayağı çıplak kadını bir arabaya koyup, aynı sakinlikte, arkalarına bir daha bakmadan otele döndüler. Kadının bindirildiği arabanın şoförü de gayet sakin bir şekilde arabayla otelden uzaklaştı. Kadını taşıyan otel görevlilerinden birine durumun ne olduğunu sorduğumda, bana gayet umursamaz bir şekilde şöyle demişti:

“İSA İÇİN ELLERİNİ ÇIRP”

“Oh, o hanım mı? Merak edilecek bir şey yok. Sadece geleceğe dair vahiyler alıyordu.”

“Nasıl yani? O kadın bir kâhin miydi?”

“Tam olarak değil…”

Resepsiyonun ardındaki şefleri, konuştuğum bu görevliyi yanına çağırdığı için bu “tam olarak kâhin olmayan ama vahiyler alan” kadına dair merakımı tam olarak gideremedim.

Benim bu mevzularda yaşadığım şaşkınlıkların yanında Ganalılarda gördüğüm serinkanlılık ve vakurluk, ilgimi celp eden başka bir konu her zaman. Aslında onlarda bir gariplik yok: Sonuçta, kültürlerine ait, onlar için gündelik olan şeylere benim gibi şaşırmalarını beklemem çocuksu olur. Ama her seferinde gafil avlanıyorum, ne yalan söyleyeyim!

Buna örnek gösterebileceğim bir başka lahza yine hastanede yaşandı. Hastanede kaydımı ilk yaptığım gün, görevli, doldurmam için bir bilgi formu vermişti. İsim, uyruk vs. gibi klasik soruların ardından “Din” kısmına geldiğimde, “Hıristiyan,” “Müslüman”, “Budist” gibi üç-dört klasik seçeneğin ardından “Satanist”i gördüğümde kendimi tutamayıp basmıştım kahkahayı. Kendimden emin, görevliye dönüp, “Burada ‘Satanist’ seçeneği var!” dediğimde, yüzündeki ciddi ifadede en ufak bir kıpırdama olmadığını gördüğümde ne utanmıştım!


[1] Gana’daki en popüler yerel dil olan Akan’da “beyaz adam.” Ganalılar, ırktan bağımsız olarak, kendileri gibi siyahî olmayan herkese bu isimle hitap ederler.

[2] Gana’daki ticari minibüslere verilen isim. Türkiye’deki dolmuş gibi.

 

Emre Karacaoğlu

https://www.facebook.com/emrekaracaoglu