Diren Yalnızlık

jennifer bondy

Umduğunu değil de, bulduğunu yiyen bir misafire benziyor yalnızlık. Aynen, gidilecek yer hakkında yaptığın onca planın, kapının eşiğinden girdiğin an yok olması gibi…Önce hayaller, sonra tasarılar ve ardından eylemler. Pembe panjurlu evlerden yola çıkarak, sitelerde, rutubetli duvarlar arasında, bahçe katları,  yahut yüksek girişlerde, “dağın başı” olarak bilinen bir semtteki, “ama apartman yeni” avuntularında soluğu alırsın.

Bu gibi durumlarda, yalnız yaşayan, ancak hep öyle kalmak istemeyenin mottosu değişmez; içini yapmak… “evin yeri sapa, içini iyi yapman lazım” , “zemin kat abi bu daire, içini yapman şart” “valla buraya kaliteli hatun getiremezsin. Haa getirmek istiyorsan da içini ona göre yapman lazım.”

İçini yapmak da ne biliyor musun? İzlemesen de alman gereken LCD televizyon, dinlemesen de bulundurmak zorunda olduğun sinema sistemi, oynamasan da oynayanı çıkar diye göreve hazır bekleyecek Play Station ve elbette bu ekibin karşısına kraldan çok kralcıların dizilmesini sağlayacak L şeklinde kanepe. Bir iki tablo,çerçeve falan… Yerlerhalı fleks. Soğuk kış geceleri için tam güç yanacak kombi, bunaltıcı yaz günlerinde ferahlatıcı serinlik sunan klima…

chad marshallOysa yalnızlığa adım atarken çoğumuzun aklından geçen şey sadece huzur. Kendi kendine yetebilme, birey olma, aç bile olsan açıkta olmamanın vereceği o güven. Hatta ve hatta kalemle kağıtla kurulan dostluğun güzel cümlelere, notalarla haşır neşir olmanın hoş ezgilere imza attıracak falan olması belki?

Aile yanında yaşadığı kısıtlamalardan sıkılmış, balkonda gizli gizli içtiği sigarayı, televizyon karşısında rahat rahat tüttürmeyi hedefleyen, yalnızlıktan çok şeyler uman kitleye sesleniyorum. Denyo bir arkadaşınızın, “içini yapman şart abi” dırdırıyla size aldırdığı koltukta, açtığı ilk sigara deliğinde anlıyorsunuz, aslında bir şeylerin, umulandan çok farklı olduğunu…

Siz de mi partiden sıkıldınız?

Siz de mi partiden sıkıldınız?

Ama en olumsuz haliyle de yaşansa insan kendini en rahat hissettiği haliyle buluyor. Makyajlar temizlenmiş, kıyafetler çıkarılmış, bir yere yığılıp kalınmış.Ve gerekmedikçe oradan kalkmak zorunda değilsin. Hiçbir yere çıkmak zorunda da değilsin. Hiçkimseyi beklemiyorsun. Çok acil olmadıkça telefonları da açmıyorsun. Kendini tüm dünyadan soyutlar ve günün bir kaç saatini para, aşk, din,siyaset gibi bütün o çemberlere dışarıdan bakarak ve insanlığa hangisinin daha çok acı verebildiğini gözlemleyerek geçirebilirsin. Tabi geneldetest sonuçları hep “onun aramaması” çıkar, ayrı dava.

Hiçbir şeyden ötürü, hiçbir şeyin zoruyla hareket etmeyen biri oluyorsun yalnızken. İster donla gez, ister duygusala bağla otur ağla… İster en iğrenç kahkahanla gül boktan bi komedi filmine, ister en olmadık şeye bağır “ta…. koyim!” diye. İster gecenin ikisinde patates kızart, ister sabah sekizde porno izle. İster beş parasız gez, ister tüm parayı kendine harca. İster hiç taksiye binme, araba al. İster taksiden inme, alkol…Bütün kararlar senin. Bütün sonuçlardan sen sorumlusun. Senin tarafından üzülen yok, seni üzen yok, kapris yok, trip yok, kendine en büyük yanlışında bile “kafama sıçayım” der geçersin…
Bu bilgiler ışığında, gönül rahatlığıyla, yalnızlık bir şeylerin esaretine direnme (#direnyalnızlık) çabasıdır, diyebiliyorum. Zaten sonuçta yine onlar kazanacak ve bizi bizden alacaklar. İnsanın bir süre kendiyle baş başa kalıp keyfini çıkarmasında ne sakınca var.

Yoksa siz de mi partiden sıkıldınız?

Özgür Keskin