Dekolte karşıtı Hüseyin Çelik, Twitter’da “havada karada” aktif

gözde kansu

 

Tatilin bayram kısmında, yazı yazmayı düşündüğüm iki anda da sağolsun Hüseyin Çelik  yalnız bırakmadı beni. Çelik önce attığı öfke dolu Tweet’lerle geçmişi, Gezi’yi, bir türlü kanıtlanamayan “camide içki dedikodusunu” hatırlatma fırsatını sundu. Bu yazıda da AKP sözcüsü Çelik’in Türkiye itibarına “katkısını”, Twitter ile ilgisini ve uçuş sırasında uçaktaki yolcuların hayatını tehlikeye atmasına değindim.

“Öyle bir kıyfet giymiş ki olmaz bu yani.”

Öncelikle itibar kavramı ile başlamak istiyorum. Gezi sürecimiz ardından bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ABD’ye Birleşmiş Milletler ekseninden ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret sırasında ABD’nin önemli gazetelerine mülakatlar verdi. Önemli yerlerde konuşma(lar) yaptı. Kısacası Gül, Türkiye’nin itibarını “planlı bir çalışma ile” düzeltmek için çaba sarf etti. Malumunuz biz Geziciler’in “yerle yeksan ettiği bir itibardı” bu. Bu malum hikâye cepte.

Hüseyin Çelik_Gözde Kansu

Ancak Çelik, Beyaz TV’de katıldığı bir programda hatırlayacağınız şu açıklamayı yaptı: “Dün bir kanaldaki, yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet gitmiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez.” (Hürriyet.com.tr – Hüseyin Çelik, Gözde Kansu’yu mu kastetti – 7 Ekim 2013)

Yerseniz…

Kimileri bahsedilen kişinin Gözde Kansu olduğunu söyledi. Kimileri ne alakacı taifedendi. AKP’nin en iyi laf cambazlarından olan Çelik topa olması gerektiği kadar girdi. Sonra Kansu’nun işin e son verildi. Bahane olarak da Birol Güven’den bir açıklama geldi: “Gözde Hanım’ın önümüzdeki hafta bir başka çekiminin çakışma durumu var. Öyle bir durumda yeni bir sunucu ile devam edebiliriz.” (Hürriyet.com.tr – Gözde Kansu neden gönderildi – 9 Ekim 2013) Biz de yedik bu açıklamayı.

Sonrasında AB Bakanı Egemen Bağış, “şahsi düşüncelerin paylaşılmasının zamanlama açısından yanlış” olduğunu altını çizdi ve ekledi: “ (…)Çünkü Türkiye’nin imajı, ben devamlı onu denetlemek ve gözetlemek durumundayım, Amerika’da Avrupa’da birçok yerde bu konu haber oldu ve Türkiye’de sanki bir yasakçı zihniyet varmış gibi. Ama Başbakan’ın yaptığı açıklama bu kadar haber olmadı. (..)” (haber.gazetevatan.com – ‘Çelik’in tavrı şık olmadı’ – 13 Ekim 2013)

Demokrasi talebi mi dekolte eleştirisi mi daha çok itibar kaybettirir?

Dekolte eleştirisi ekseninde giyim kuşama bakan düzeyinde müdahelenin daha çok itibar kaybettireceği aşikâr. Her ne kadar Çelik, bu tutumunu iade özgürlüğü ekseninden savunmaya çalışsada yaptığının “kapasana kızım memelerini!” uyarısından başka bir şey olmadığının herkes bilincinde. Bağış’ın tepkisi yanı sıra Çelik’e içeriden de tepki geldi. Ancak Gül ne düşünmüştür bu konuda? Keşke bilebilsek… Diğer yanıyla da Çelik’in de bu sözleri “kazayla” sarf ettiğini düşünmek ayrı bir saflık olur. Zira Çelik’in hamleleri her zaman “Bir deli kuyuya taş atar kırk akıllı çıkaramaz” şeklinde cereyan etmiştir. Ve bu taşların atılma sebebi çok sonra anlaşılır. Benim aklıma gelense AKP’nin her zaman başvurduğu bir taktik: Atılacak adım(lar) öncesi zemin yoklamak…

Zeminler yoklana dursun Bağış’ın da dediği gibi, “aba altından sopa gösterme”nin yankıları rahatsız edici düzeyde oldu. Bloomberg.com’da Marc Champion tarafından kaleme alınan haberde (Marc Champions – Turkey Cracks Down on Cleavage – 9 Ekim 2013) Çelik’e daha fazla İtalyan kanalı izlemesi “tavsiye ediliyor”. Sadece bu “bakan düzeyinde iktidar partisi sözcüsü bir isim üzerinden ti’ye alma hamlesi bile” Türkiye’nin itibarını yeterince zedeleyebilir. İlla “savaş alanına” dönen Taksim’den 8 saatin üzerinden yayın yapmak gerekmiyor pekçok bilinen ağda haber olmak için, ya da itibar kaybetmek için.

Sıkı Twitter’cı Çelik, yolcuların hayatını tehlikeye atmıyor mu?

Üçüncü bir şahıstan dinledim. 7 Ekim haftası galiba. İstanbul-Ankara uçuşusunda Çelik’in uçuş boyunca Twitter’da kendisine yazılanları takip etmiş. Buradan Çelik’in “çaktırmadan” sıkı bir Twitter takipçisi olduğunu öğrenmiş oluyoruz.

İşin diğer tarafına gelirsek… Bildiğiniz gibi elektronik eşyalar konusunda havayolu şirketleri oldukça hassas. İniş ve kalkışta cihazların kapatılmasını istiyor. Havadayken de uçuş modunda cihazların kullanılmasını rica ediyor.

Çelik’in bu rahat tavrı, aslında her uçuşta uçaktaki kişilerin hayatını tehlikeye attığı anlamına geliyor. Bunu hassasiyetle yapılan uyarılardan çıkarmak da “art niyetli bir yorumlama” olmasa gerek. Ya da aslında bu durum uçuş sırasında herhangi bir zarar vermiyor ve insanlar yıllardır gereksiz yere endişelendiriliyor.

Ne dersin THY?

Kağan Konçakkagan.koncak@gmail.com