1980’lerin sonunda kurulan Ancient Rites şu ana kadar hep iyi albümler yaptı ve underground piyasada saygın bir noktaya ulaştı. Onlar 2006 yılında yayınladıkları ‘Rubicon’ albümlerinden sonra uzun yıllar süren sessizliklerini ise ‘Laguz’ isimli yeni albümleriyle bozdular. Grubun esas adamı Gunther Theys’le konuştuk…
‘Lagus’ albümünüz 9 yıllık bir sessizliğin ardından yayınlandı. Ancient Rites yeni albüm için neden bu kadar bekledi?
Ancient Rites için zor yıllardı. Grup var olacak gibi değildi; bir kaç eleman değişikliği ile uğraşmak zorunda kaldık ve yeni elemanlar bulamadık. Bazı grup üyeleri özel işlerine öncelik vermek zorunda kaldı. Bu zaman aralığında yer altı projelerimden biri Lion’s Pride’a konsantre oldum ve Ancient Rites’in şansının dönmesini bekledim. Bunun dışında müzik endüstrisinin değişimini de hissettik. Plak şirketleri, stüdyo kayıtları için yeterince bütçe ayırmıyordu ve finansal nedenlerle daha düşük kalitede albümler yapmak istemiyorduk. Böyle durumlardan dolayı konser de veremedik ve demolarımızda, EP ve ilk albümümüzde yaptığımız gibi kendi paramızla bir şeyler kaydedemedik. Bunlar dışında prova yaptığımız yeri de kaybettik; plak firmamız yoktu ancak birdenbire şans bize güldü. Massacre Records ile çalışıp bize yatırım yapmak isteyen, müzik endüstrisinden biri ile tanıştık. Sonrasında ise halkla ilişkilerimizde bize destek veren Gordeon Müzik ile bağlantımız oldu. Bütün bu yıllar içerisinde yeni şarkılar üzerinde çalışmıştık ve elimizde yeni bölümü tamamlayacak bir ürün vardı.
Anladığım kadarıyla detaylıca bahsettiğin durum Ancient Rites kadrosuna yansıdı. Rubicon zamanında grup 7 kişiydi şimdi ise 4 kişisiniz.
Evet, bazı grup üyelerinin kendi hayatları ile ilgili öncelikleri ve işleri vardı; bu yüzden çalmayı bıraktılar. Diğer üyelerin ise müzikal ve kişisel değişimleriydi söz konusu olan. 1980’lerin sonundan beri var olan bizim gibi gruplar için eleman değişikliği kaçınılmazdır. İnsanlar gelirler ve giderler… Sen ise baştan başlamak zorunda kalırsın. Ben edebi anlamda da olsa, en başında itibaren tek geriye kalanım. Hayatın kendisi gibi Ancient Rites’de bunun bir parçası; intiharlar, yükselmeler, düşmeler, hayatın kendisinden büyük partiler… Kabullenme ve nefret geldi önümüze. Genelde tepemizden ve her yöne doğru bazı aşırı duyguları biraz abartarak düşündüğümde, en nihayetinde kendi halinde bir grubuz, kendi işimizi yapıyoruz. Ben her şeye karşı biraz dışarda kalan bir insanım; geri adım atıp izlerim. Biraz deli olduğumu düşünüyorum ama insanlığın kendisi de böyledir. (Gülüyor)
90’lı yıllarda da müzik yapan Septic Flesh, Behemoth, Amon Amarth gibi gruplar şu an metal müzik piyasasında oldukça popüler. Bu kadar uzun bir ara vermeseydiniz Ancient Rites daha tanınan bir grup olabilir miydi sence?
Grubu ve konumumuzu diğer gruplar ile kıyaslamıyorum. Popülerlik gibi bir amacım olmadı. İşin sanatsal tarafıyla daha fazla ilgilendim. Bütün harici ve dahili engellerden dolayı Ancient Rites’i bir yerlere ulaştırmak mümkün değildi. Bunun olumlu tarafıysa menajerlere veya plak şirketlerine her sene albüm yapma vb. sözler verme durumu olmaması oldu. Sadece her şeyi hazır hissettiğimizde, yayınlanmak üzere tamamen bitmiş albümleri yayınladık. Bütün bu yıllar içerisinde sadık bir kitleyici ve Ancient Rites’in durumundan takipçilerimiz haberdar oldu. Albümün yayınlanacağını söylediğimizde Facebook aktivitelerinde yüzde 75 artış oldu. Binlerce insana ulaştık ve sayısız olumlu e-posta aldık. The Ancient güruhu kalp ısıtan bir şekilde tepki verdi. Tarih, felsefe, edebiyat ve sanatın çeşitli karanlık formlarına olan tutkumu belirtmek isterim.
Eğer insanlar işlerimizi takdir edip severse memnun olurum. Bizi sevenler az bir kesim bile olsa kabul edilebilir bir şey benim için. Hedef popülerlik olsaydı, başka bir müzik türü seçer ve ruhumu yıllar önce satardım. Yıllar önce ana akım gruplar ile çalışan bir firmadan bir anlaşma geldi. Kabul etseydik müziğimize, görünüşlerimize ve şarkı sözlerimize müdahalede bulunulacaktı. Bizse uygun bir dille anlaşmayı kabul etmemeyi tercih ettik. Ancient Rites küçük kızlar ve erkekler için bir rock sirki değil, tellerin ucunda ruhunu para için satan bir kukla da! 1980’lerde Ancient Rites ben ve bir kaç yakın müzisyen arkadaşım tarafından kurulduğunda (malesef büyük çoğunluğu şu anda ölü) kimse yaptığımız stil ile ilgilenmiyordu; black /death metalin mevcut popülerliğinden çok önceydi ve trendlere, satışlara bakmadan içimizden geldiği gibi davranarak bu zamana ulaştık. Hâlâ aynı tavrımızı koruyoruz. Black metal tekrar büyük bir müzik türü oldu. Tarzımızı biraz değiştirmemizi ve sound’umuzu Norveç’e doğru kaydırmamızı istediler. Norveç black metalinden iş arkadaşlarımız, kendi işimizi yürütmemizden oldukça memnunlar -ki oldukça yaşlı bir grubuz, neden kopya bir grup olalım: Her zaman öncü ol, takip eden değil. Çok çalışmak, en iyisini yapmak, yüzde 100 performans. Yer altının zevklerini doldurmak için yapmıyoruz.
‘Laguz’ albümün ile ilgili Facebook sayfanda yaptığın açıklamada ‘Yeni bir bölümün başlangıcı’ olarak tanımlamışsın. Bize biraz bu yeni bölümü anlatabilir misin?
Tipik Ancient Rites geleneklerinde, albüm dinleyiciyi unutulmuş zamanlara ve dünyalara götürecek. Aynı zamanda ihtiyacı olanlar için, insanlara vaaz vermeden felsefi başlıklara da yönlendirecek. Albümde uluslararası ve aynı zamanda az bilinen yerel tarihe de dokunduk. Eski Kartaga’nın yükselişi ve çöküşü de, karanlık inanç sistemi de yansıtılıyor. Umbra Sumus, ölümlülüğü yansıtan ve sonunda nasıl Danse Macabre’ye katılacağımızı anlatıyor. Leg V Alaudae, Gaul halkını içeren son Roma lejyonun yükselişi ve çöküşünü anlatıyor; onların yolu, hiç kurtulanın olmadığı bir yoldu ve her şey dramatik bir şekilde sona erdi. Büyük bir düşman kuvveti ile tek başlarına karşılaştıklarında bütün lejyon ortadan silindi. Ceaser’ın görevlerini ilk başlarda yerine getirirken büyük bir şanları vardı, tamamen kayboldular ve bir daha tekrar kurulmadılar. Bence hikâyelerini anlatmak için güzel bir zaman. Sözleri yazmaya başladığımda, hikâyenin biraz daha bilinmeyen tarafına eğildim. Albüm başlığı Laguz’a gelirsek; atalarımız Laguz rününü okuduklarında zor zamanlar için uyarılmışlardı ve sebat göstermeleri gerekiyordu, sonunda ise ödül bekliyordu. Bu kendi kişisel düşüncelerimi de yansıtıyorum. Yorgun olduğumda, başka bir iş ile uğraştığımda ya da acı çektiğimde Laguz’u düşünüp, sonunda düzlüğe çıkacağımı düşünüyorum. Pek inançlı bir insan değilim fakat rünün tarihi değerini göz önünde bulunduruyorum. Her şeyin dışında uğraştığım şey Ancient Rites’in tarzına tamamen uyuyor.
“Laguz” albümü bir tarih filminin soundtrack’i gibi. İmkanın olsa hangi film için soundtrack yapmak isterdin?
Eski demolarımızın bile, orkestral havadan dolayı ve ön prodüksiyon aşamasında böyle bir karakteri vardı. Bu şekli ile dinleyicinin tarif ettiğimiz eski dünyaları gözlerinde hissedebileceğini ve canladırabileceğini düşünüyoruz. Ve haklısın, şarkılarımız metal temelli olmasına rağmen, insanlar gözünde canlandırıp aynı zamanda soundtrack havası hissedebiliyor. Ne zaman söz yazsam, her şeyi gözümde canlandırıyorum, asla yapılmayacak filmler gibi. Tarihsel olarak doğru fakat, Hollywood’un popüler fantezilerinden uzak. Tarihin derinliklerini kazdığında gerçeklik, hayattan daha büyük. Tarihi yerler ve müzelere yaptığım sayısız ziyaretler ve kitaplardan öğrendiklerim ile insanları ve dönemleri gözümde tekrar canlandırabiliyorum. Sahnede ise kendi dünyama kapanmış durumda oluyorum. İnandığımda ve ifade edebildiğimde şarkının başarılı olduğunu düşünüyorum. Satışlar ya da popülerlik yerine yüzyılların tozu ile normalde kapalı olan kapıların arzusu ruhumu tatmin ediyor. Her şarkı, zihnimde yer eden birer film gibi. Kafamda yaşadaıklarımı yada hissettiklerimi ekrana yansıtabilen bir teknik olsaydı iyi olurdu. benim için uygun bir film türü olurdu. Albümün Digipack versiyonunda bulunan bonus video, üzerinde çalıştığım ve seçtiğim illüstrasyonlardan meydana geliyor. Booklet ise yüzyıllar önce veya biraz daha güncel sanatçıların çizimlerinden oluşuyor, aynı zamanda kendi özgürlüğüm ile yaptığım bir kaç çizim. Dark Ritual demosu ve picture disc versiyonunda olduğu gibi. Benim için sanatın özü bu, başarı ile ölçülmeden, kişisel olarak yaptığın zamanda verdiği heyecan. Ünlü olmak gibi bir Rock’N Roll rüyam yok, para ya da kadınlar. Özünde, kendi vizyonu olan bir bireyim, belkide kazara sahneye çıktım, değer vermediğim müzik endüstrisinin en mütevazı adamı oldum. Her anından memnunum, kokuşmuş bir zindanda 30 kişiye çalmakla, büyük festivallerde binlerce kişiye çalmanın bir farkı yok benim için. Her seferinde %100 olarak zihnimdeki görüntüleri ve bizden önceki dünyayı yansıtıyorum. Zamansız bir his. Bu enteresan sohbet için teşekkür ederim, ve okuyucularına en iyi dileklerimle…
Ali Mert Alan