Ülser’in mumbarla imtihanı

Ülser oldum ama çok sallamadım, üzerine mumbar yedim. Sonra olan oldu…

Hayatımında ilaç içmekten hiç hazzetmedim. Nedense ilaç kullanmak aklımda hep yaşlanmakla ilgili bir olaymış gibi yer etti.  Kendim için doktora gitmeyeli ise yıllar oldu. Hastalandığımda “birkaç güne düzelir” diyerek kendi kendimin doktoru oldum çoğu zaman işe yaradı. Birkaç hafta önce mide sancısı ile başlayan ardından kusmayla devam eden  en sonunda da bu ikisinin üzerine boncuk boncuk terleme seanslarıyla muhteşem bir Cumartesi gecesi yaşadım. Bu arada istifra yerine kusma dediğim için kusura bakmayın. Sevmiyorum gereksiz nezaketi. Neyse bir saat boyunca boğazıma itfaiye hortumu takılmışçasına kusarken  doktora gitmek aklıma gelmedi. Soğuk kanlılığımı korudum. Zaten gayet soğuk kanlı bir haldeydim aynaya baktığımda suratım bembeyaz, gözlerimin altı mosmordu. Fazlasıyla ölüye benziyordum. Ama ne sela okundu ne de kapıya yeşil Mercedes yanaştı.

 

Baktım artık midemde kusacak tek bir lokma, vucüdumda da zerre direnç kalmadı. Kendimi Hipokrat’ın öğrencilerine emanet etmeye karar verdim. Hasta odası, hemşireler, papatya falı bakar gibi teşhis koyan doktarları anlamsızca seyrettim. Ardında yediğim serum beni kendime getirdi. Eve geri döndüm. Kısa bir süre geçti. Ardından her şey aynıydı. Kusma, sancı, halsizlik. Hareket ettikçe canım yandı, uyuyamadım, sabaha karşı yorgunluktan sızdım. Sonra direk hastaneye gittim. Doktor birkaç ilaç yazdı. Koluma bir serum daha taktı. Ve bu serum dün gece ki gibi değildi. Beni gerçekten kendime getirdi. Doktora tabii ki “Doktor bey yaşayacak mıyım?” diye sormadım. Çünkü doktor en hasta adamdan daha ölü gibiydi, ölmüş gömmeyi unutmuşlar adamı. Sevabına ruhuna bir Fatiha okudum. Anladı galiba “Siz ülser olmuşsunuz” dedi.  Bende “Ne yapmak lazım” dedim. Taze ölü “Biber, baharat, sigara, kahve yasak dedi” Ben,  adama “Ulan ben Urfalıyım bibersiz, baharatsız yemek mi olur demedim. Günde en az 10 kahve içmezsem o günü yaşanmış saymıyorum” da demedim. Hipokrat’a saygımdan sustum.

 

mumbarBirkaç hafta ilaçları kullandım, yediklerime dikkat ettim. Midem normale döndü. Ta ki o lanetli geceye dek. Kadıköy, Çiya’ya yolumun düştüğü o gece “Midem düzeldi, bir şey olmaz” diyerek kendime bir Mumbar söyledim. Baharatsız ve acısız günlerin rövanşını almıştım, keyfim yerine gelmişti. Ta ki ertesi güne kadar. O mumbar, midemde havai fişekler patlattı, kendimden geçirdi. Hayatımın en uzun ishalini yaşadım. Üç gün üç gece.  Bu üç gün boyunca neyin var diye soranlara “Mumbar” dedim. Cevap aynı oldu. “Lan olum yediğine içtiğine dikkat etsene, hastasın, ülser oldun gidip mumbar yiyorsun”.  Ne diyeyim. Pişmanlığımı belli etmedim.  Üç günün sonunda bağırsaklarım kalbim gibi bembeyaz, tertemiz oldu. Kendime geldim. Ve dedim ki “Hacı atın ölümü arpadan olsun. Haşlanmış patates yiyerek hasta olacağıma, mumbar yüzünden halden düşeyim”. Pişman değilim hakim bey.

Ali Mert Alan