ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE

fotoğraf

“Elimizdeki kutu biz onu açana kadar boştur… Kutunun muhteviyatı bizim onu açmaya karar vermemizle birlikte, bizim için mevcudiyet bulacak. Fakat biz zaman ve mekan ölçüsü olmadan bu muhteviyatın hali hazırda varolduğu gerçeğini unutuyor muyuz? Kutuyu açsak da açmasak da…”

Mutlak gerçeği silip atan bu egosantrik hissiyat, insanın ihtimarını önlüyor. Mevcudiyetin anlam bulmasında sanılanın aksine “ben”cilik en güçlü muhaliflerden biri gibi. Eğer anlamını bulabilirse varlık “ben”ci değil, salim ve salih oluyor.

Kin ve nefret ben’in sorunu. Ben ile başlayan her cümle egonun dillenmişliği. İçi boşaltılmış özgürlük bu dillenmişliğin göz yaşartan kandırmacası. Maddeye indirgenmiş bireyin mutluluk tariflerinden biri. Nefsin insanla oyunu…

Özgürlük içi boş bir kavram olarak piyasaya sürülüyor. Çoğu zaman içini eylemlerle doldurmaya çalıştığımız bu kavram da diğerleri gibi şanssız. Havada asılı kalmış bir nem tanesi gibi, kararsız… Proudhon’a göre anarşizm özgürlüktür. Yayından fırlamış, sınırları olmayan bir düşünce ve eylem planı. Fert ucu bucağı olmayan bir serbestlik içinde. Bu serbestlik de kendi fikri hudutlarıyla sınırlı. Kendine mahküm edilmiş bir hükümlü. “Ben”, kendini kendinde hapsetmeye mecbur.

Sınıf kavramının olmadığı yerde özgürlük mücadelesi anlamını kaybediyor. Sınıf kavramının vücut bulduğu toplumlara ve bu toplumlarda doğan ideolojilere karşı, sınıflaşmayı topyekün reddeden mutlak gerçek ise anlaşılamıyor. Hürriyet kazanılması gereken bir hak değil, hürriyet; mevcudiyetinin idrakiyle beraber anlamını bulmuş ve bu manada inkişaf etmiş insanın ta kendisidir.

Modernitenin yeni insanı da kaybolmuş görünüyor. ‘Çağın gerektirdikleri’ diyerek geçiştirilen ama mahiyetini ve gizemlerini çözemediği bu okyanusun dalgalarında bata çıka nefes almaya çalışıyor. Belli ki tutunacak bir kütük dahi bulamıyor. Kaldı ki kıyıya varabilsin.  Özünden koparılmışlar ha boğuldu ha boğulacak, zaman daralıyor.

Her daim her bireye göre değişen değerler sistemi içinde ve bu değerlerin yasalarıyla yaşıyor modern insan. Sosyalist, Kemalist, Marksist, Anarşist…. her egoya uygun bir “ist” mevcut. Kimine göre doğru olan kimine göre yanlış. Çünkü “ben”lerin dünyasında kapana kısılmış. Güçlü olan kendi kurallarını koyuyor. Gücü elinde bulundursun ya da bulundurmasın, çıkarı sözkonusu olduğunda yeni(!) insanın kavramları, büyük bir aldatmaca ile kullanılıyor. İnsani değerler, özgürlük… Kime göre? Referansı nereden alıyor belli değil. Ve biz buna modernlik diyoruz. 16. yüzyıldan beri ayaklarımıza  vurulmuş pranga gibi. Kavramlar ihtiyaç duyulduğunda, ihtiyaç doğrultusunda dolduruluyor.

Kutuplaşmak modernitenin hastalığı. Ortak değerde buluşabilmek doğruların herkesçe değiştiği bu kandırmacada imkansız gibi sanki. Fasid daireyi çizen kalemin sahibi modern yeni insan, tarihi dolayısıyla şu anı anlayamamak neticesinde anlaşılamamayı da göze almış oluyor. Anlayamadığınız birine kendinizi ne kadar izah edebilirsiniz? Anlayamamak, öğrenmeme hakkının kullanılması. Öğrenmeyi reddeden insan, mahkümiyeti kabul etmiş insan aynı şey… Kimin böyle bir hakkı olabilir? Sınırsız özgürlüğün tekamülü. Gerçekleri bilmemek gerçeği değiştirmez. Elinizdeki kutunun boş olduğunu özgürce düşünerek ömrünüzü bitirebilirsiniz. Ne sizin düşünceniz o kutunun içindekini yok edebilir ne de siz özgürüm diyerek özgür kalabilirsiniz.

 

Aylin Toklutepe

 

 

Comments are closed.