ÇOK DA SEVGİ DOLU BİRİ SAYILMAM

memleketin birleştirici gücü

memleketin birleştirici gücü

Merhaba, ben Musa Acar. Para kazanmak için şehirler geziyor, bu esnada bira içiyor ve fırsat buldukça çocukluk arkadaşlarımı anlatıyorum. Bu sonuncusu sizinle daha çok ilgili; sonuçta çocuklar kırılgan varlıklardır, yemeği çok kaçırdığında çatlayan balıklar, hızlıca oturunca kemikleri kırılıveren ihtiyarlar ve biraz üşüyünce kalp krizi geçiren muhabbet kuşları gibi, dolayısıyla herkesin geçmişinde ölmüş ya da başına hayırsız bir olay gelmiş çocuklar ve hayvanlar bulunur. Tam da bu yüzden, yazarlıkta yükselmemi umut eden birçok insan bu konularda yazmam konusunda beni teşvik ediyor.

Eğer biriyle uzun yıllardır görüşmemenize rağmen hala onun için iyi bir insan ya da iyi bir arkadaş diyebiliyorsanız, bu kişi ya eski sevgilinizdir, ya da ölmüştür. Şu an evli olduğum için eski sevgililer hakkında zamanında çok şey yazdığımı ve hala cepten yiyor olduğumu söylemek durumundayım. Karım bir gün beni terk ederse size hüzünlü ve güzel öyküler yazabilirim, hele ki çocuklarımız olduğu falan düşünülürse hüzün açısından umut vaad eden öyküler olabilir bunlar. Belki gerçek bir yazar olurum, mesela Elif Şafak gibi, Avrupalılar falan bana sorar günümüz Türkiye’sinde erkek olmanın ne demek olduğunu. Biraz daha dikkatli olanlarınızın fark ettiği gibi kendimi gerçek yazardan saymıyorum çünkü (1) kitabım yok, yazılarım da çok okunmuyor (2) yalnızca 3 kere okur mektubu aldım, bir meraklı genç kız Allah’a inanıp inanmadığımı soruyordu, depresif bir ergen muhtemelen kendisinin bile ikinci kez okumadığı bir şeyler yazıp yollamıştı, birisi de beni ezik bulduğunu yazmıştı. Bu sonuncusu bir eski sevgili meselesini mi andırıyor?

ister faizini ye, ister ev al

ister faizini ye, ister ev al

Gene de, iyi bir yazar olmak için, çok satmak için, hatta Nobel kazanmak için dahi karımdan ve çocuklarımdan ayrılmak istemem. Sonuçta Nobel’i kazansam bir sürü ev alır ve kiraları sayesinde eşimle birlikte çalışmadan gül gibi geçinip giderdik, sabahları uzun kahvaltılar yapar, onunla bol bol gezerdik. Şimdi de dünyayı gezmesek de sıkılınca semtimizin çarşısında bir tur atıyoruz. Ayrıca birçok insan birçok şey soruyor bana, oldukça popüler bir insan sayılırım, özellikle üniversite okumamış arkadaşlarım sorular konusunda çok cömertler ve çok zor sorular soruyorlar. Bütün sorularına üniversitede cevap verildiği ve benim bu cevapları mükemmel bir şekilde öğrendiğim konusunda kafaları çok net. Önce askere mi gitmeliler, nasıl para kazanılır, evlenmeye karar verirken nelere dikkat etmeli, hep bana sorarlar: Cevaplarımın iyi olduğunu söylerler ama genelde dediklerimin tam tersini yaparlar. Onların ve tabii çocukların sorularına iyi cevaplar verebilme çabası zihnimi hep tetikte tutuyor.

İyi bir yazar olmanın bunlarla alakası yok, bunu iyi biliyorum. Belki de gerçekten Elif Şafak kadar zeki, entellektüel ve yaratıcı değilimdir. Zaten feminizmin ilkeleri gereği ona bulaşmam da çok yanlış, çünkü o bir kadın. Feminizm böyle der, bir erkek olarak bir kadına kızdığın zaman onun muadili bir erkek bulup onunla kavga etmelisin. Belki Orhan Pamuk’a bulaşmam daha doğru olabilirdi, ama bu sefer psikanaliz bana hiç hoşlanmadığım şeylerden bahsedecekti. Anlamak için çok çaba göstermiş olsam da, çünkü çok heyecan verici şeyler söylüyorlar, psikanaliz ve feminizmi iyi anlamamış olabilirim ama ırkçılığı çok iyi anladım. Hatta seçimlerde Sırrı Süreyya Önder’e, Demirtaş’a ve hatta HDP’ye bile oy verdim. Irkçılık eleştirisi şöyle der: Zengin ve görgüsüz bir Arap görüp ondan nefret ettiğinde Mısır’da ve Filistin’de destan yazan Arapları düşünüp onlardan daha farklı bir biçimde nefret etmelisin. Mesela zengin oldukları için nefret etmelisin. Bu hala kafamı karıştırıyor, çünkü zengin ve kibar olduğu için takdir edilip gazetelere basılanlar varken, bu Araplar’dan nefret etmenin bu kadar serbest olması bana biraz haksızlık gibi geliyor, bence burjuvazinin ve Amerikan emperyalizminin esas oyunu bu. Motörhead’in çok güzel bir şarkısı vardır: Eat The Rich. Marksizm’den de üç aşağı beş yukarı bunu anlıyorum, eğer ki sosyalist bir parti bunu slogan belleseydi o parti için canımı verirdim. Günümüz demokrasisinde bu mümkün görünmüyor, demek ki günümüz demokrasisi yeterince liberal değil. Sonuçta, Moda’da oturan zenginlerden de özgür bir şekilde nefret edebilmeli, onların pişirilip yenmesini savunabilmeliyim, bence demokrasi budur.

Bütün bunlar psikanalize göre bu beni hınçlı ve hasetli biri yapar sanırım. Nihayetinde, sanıyorum psikanaliz haklı, sorun bende, çok sevgi dolu bir insan değilim. Zaten, karımdan, çocuklarımdan, ailemden, arkadaşlarımdan, kedilerden, Golden Retriever köpeklerden, kuşlardan, heavy metalden, güzel filmlerden ve iyi edebiyattan başka bir şeyi sevdiğimi de sanmıyorum. Bütün evreni seven tasavvufçularla falan karşılaştırıldığında bayağı kötü durumdayım.

Musa Acar

musa.acar.yasiyor@gmail.com