Önder Sakıp Dündar: Temsil gücü en yüksek imgeyi arıyorum

Çeşitli Kültür sanat kurumları ve bağımsız tiyatro grupları için afiş tasarımları yapan Önder Sakıp Dündar ile tiyatro afişleri tasarımlama hakkında konuştuk.

Tiyatro afişleri yapmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

İlk tiyatro afişi projesi öğrencilik zamanımda okul projesi olarak karşıma çıkmıştı. Bülent Erkmen hocamdı ve Krek oyunlarının afişlerini tasarlamıştık. Müthiş heyecan duymuştum. Grafik tasarımda sosyal ve kültürel içerikli afişler tasarlamanın beni en mutlu eden işler olduğunu farketmiştim.

Bir tiyatro oyununun afiş tasarımını yapma süreciniz nasıl işliyor? Aşamaları nasıl?

İlk önce oyun metnini okuyorum. Metni okurken aklımda oyuna dair görüntüler canlanıyor. Sonra yönetmenle konuşup aklımda canlanan görüntülerle yönetmenin aklındaki görüntüleri kesiştiriyorum. Temsil gücü en yüksek imgeyi arıyorum. Olabildiğine yalın ve çarpıcı görüntüler inşa etmeye çalışıyorum.

Bugüne dek pek çok afiş yaptınız. İçlerinden sizin için en özeli diyebileceğiniz biri var mı? Neden?

Galiba, “Kumbaracı 50 için yaptığım bütün afişler mesleki hayatımda en çok içime sinen ve tasarım süreci en heyecanlı olan işler. Çünkü yönetmenle, yazarla, oyuncularla empati kurmaya çalışıyorum ve oyunun tasarım sürecini anlamaya çalışıyorum. Tüm bunlar benim de tasarıma sanatçı refleksleriyle yaklaşmamı sağlıyor.

Oyun afişlerinizden biri ile ödül aldınız. Düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Aslında ödül “Altıdan Sonra Tiyatro”, broşür ve afiş serisine geldi. “Altıdan Sonra Tiyatro” için güçlü bir kimlik tasarladık. Seyirciden ve oyunculardan mutlu eden tepkiler alıyordum. Meslektaşlarımdan da onay almak ayrıca sevindirdi tabii….

Kumbaracı 50 ile yollarınız nasıl kesişti?

Reklam sektöründe daha çok ticari işler tasarlıyoruz. Bu işlerin genelde formülleri belli oluyor. Biraz ara verip kendime büyük bir oyuncak aramaya karar vermiştim. Kapanıp derinlemesine çalışacağım bir proje arıyordum. Mesleki kaslarımı tekrardan şekillendirecek bir süreç inşa etmeye karar vermiştim. Bunun için Kumbaracı 50 muazzam bir proje oldu.

Tiyatro metinlerinin afişlerini yaptığınız için, metin okumayı sevdiğinizi düşünüyorum?

Aslında oyunun fikrinin afişini yapıyorum. Metin oyunun önemli bir parçası ama ses, kostüm, ışık, oyunculuk gibi faktörlerle ete kemiğe bürünüyor. O yüzden bütün metni okumaya da ihtiyacım yok aslında. Ana fikri anlamaya ihtiyacım var. Ama çok ilginç bulduğum için bütün metinleri okuyorum. Bütün metni okuduktan sonra kendi cümlemi kuruyorum. Afiş görseli de o cümlenin çevresinde şekilleniyor.

En sevdiğiniz tiyatro metni hangisi?

Kumbaracı 50’den gelen bütün oyun metinlerini çok sevdim. En ilginç bulduğum “Vahşi Kedinin Saati” oyununun metniydi ama oyun hala sergilenmedi.

Bir tiyatro afişi tasarımlarken ona nasıl yaklaşmak lazım? Oyunu izlemeyen izleyiciler için bir ön kapak gibi. Neyi, ne kadar ifade etmeli?

Yönetmene ilk sorduğum sorulardan biri: “Oyuna gelen kişiye ne hissettirmek istiyorsun?” oluyor. Oyunun duygusunu anlamaya çalışıyorum. Oyunun afişi oyunun duygusunu taşımalı. Bir şeyler anlatmaya çalışmamalı. Bu yanılgıya çok düşülüyor. Afiş hikaye anlatan bir mecra değil. Dikkat çekmeli ve oyunun duygusunu hissettirmeli.

Günümüzde tiyatro afişlerine bakışınız nedir? Genel olarak özensiz, yetersiz vs nasıl buluyorsunuz?

Maalesef bu konuya çok dikkat edilmediğini düşünüyorum. Genellikle ‘elinden böyle işler geliyor’ denen hevesli biri, el yordamıyla birşeyler karalıyor ve sonuçta özensiz, tasarım değeri olamayan görüntüler yayılıyor.

Tiyatro toplulukları afişe nasıl bakıyor? Mesleğiniz yeterli özen ve değeri görüyor mu?

Kumbaracı 50 afişlerini yaptıktan sonra başka tiyatro gruplarından da sipariş almaya başladım. Gelen siparişler afiş tasarımına özen gösterilmeye başlandığına yönelik bir umut oldu. İyi metin, iyi dekor, iyi ışık, iyi oyunculuk ama kötü afiş… Neden her haliyle iyi olmasın ki?

 

Röportaj: Ezgi Gizem Gülümser