Yüzyüzeyken Konuşuruz: Aynı aptal aşk hikâyesinden bıktık

091120130040116894844

Yüzyüzeyken Konuşuruz, iki yıl önce Kaan Boşnak’ın akustik gitar çalıp, şarkılar söylemeye başlamasıyla hayat buldu. Boşnak’ın bu şarkıları, kaydederek sosyal medyada paylaşmasının ardından Yüzyüzeyken Konuşuruz duyulmaya başlandı. Sonrasında yayınladıkları her şarkıyla daha fazla insanın ilgi alanına girdiler. Samimi, esprili, basit ama etkili şarkı sözleriyle direkt kalplerimize seslendiler. Ve grup, kısa bir süre önce “Evdekilere Selam” isimli ilk albümünü yayınladı. Bunu üzerine Kaan Boşnak ve Engin Sevik’le bir araya geldik. Şarkı sözlerini, klişeleri ve grubun geleceğini yüz yüzeyken konuştuk. Sorularımızı grubun şarkı sözü yazarı ve solisti Kaan Boşnak yanıtladı.

2011 yılında akustik gitarla şarkılar söyleyerek ‘Yüzyüzeyken Konuşuruz’ projesi başladı. Ardından bu şarkıları kaydedip, internette yayınlamaya başladınız. Sonrasında sizi takip eden bir kitle oluştu. İlk albümünüz ise birkaç hafta önce çıktı. Neler hissediyorsunuz? 
Albüm çıkarmak, en başından belli bir yere varmak için çıktığımız bir yol değildi. Bu süreçte albüm sadece bir basamak olabilir. Ve bizim için gerçekten heyecan verici, güzel bir deneyim oldu.

Grup isminiz “Yüzyüzeyken Konuşuruz” oldukça ilgi çekici. Bu isim nasıl ortaya çıktı?
Aslında grubumuza isim bulmak bu sürecin en kolay adımı oldu. Üzerinde çok fazla düşünmedik. Bu proje başladığında gruba nasıl isim bulunacağıyla ilgili bir arkadaşımla telefonda konuşuyorduk. Bir süre sonra “Neyse yüz yüzeyken konuşuruz” dedik. Sonrasında “A bu güzel bir isim” dedik. Ve bunda karar kıldık.

Bir röportajınızda  “Ben umutsuz bir adamım” dediğinizi okumuştum. Yazdığınız sözler umutsuzluğunuz tavan yaptığında mı ortaya çıkıyor?
Umutsuzluk genel yaşadığım ruh hali değil. Ama şarkılara baktığın zaman umutsuzluğu bulabiliyorsun. Bunun sebebi sanırım sadece umutsuz bir yaşam sürmekten kaynaklanmıyor. İnsan hayatında çok farklı dönemler, duygularını farklı depolama yöntemleri var. Yani her zaman umutsuz olmuyorsun. Bu konu üzerinde çok düşünmedim ama dediğin gibi olabilir.

Şarkı sözlerinizde bir durum anlatıyorsunuz. Hüzünlü bir durum olsa bile bunu “Lanet olsun, kahretsin” diye ifade etmiyorsunuz. Olayların fotoğrafını çekiyorsunuz demek yanlış olmaz…
Yıllarca iğrenç, klişelerle dolu şeyleri dinleyip durduk. Sürekli tekrarlanan bir aşk hikâyesini dinlemek gibi. Hep aynı aptal hikâye… Karakterler bile aynıydı. Biz ise içerisinde kara mizah barındıran şarkı sözlerimizle biraz da bu durumla dalga geçiyoruz. “Sen gittin. Ben öldüm, bittim” tavrında değil. Hayatında bir şeyin yeri çok önemli olur, ondan etkilenirsin. Aslında çok da etkilenmemiş bir tavır var şarkı sözlerimizde. Bir de dediğim gibi klişelerle dalga geçiyor sözlerimiz.

“Müzik zamanla ruhunu kaybediyor” diye bir açıklamanız vardı. Bu ruhun kaybedilmemesi için  müzisyenler ne yapmalı?
Kendini tekrar etmemeli. Aksi takdirde ruh da kalmaz müzik de. Kendini yenilemek, farklı yollar aramak, sürekli denemek gerekiyor.

Yüzyüzeyken Konuşuruz’u Büyük Ev Ablukada, Duman, Pinhani gibi gruplara benzetiyorlar. Bu birilerine benzetilme konusunda siz ne düşünüyorsunuz?
Bu bir rahatsızlık, toplumsal bir hastalık. Üzerine konuşacağımız bir şey değil. Biz sosyolog değiliz, müzisyeniz. (gülüyor)

Albümdeki tüm  şarkı sözleri  size ait. Sadece “Cenaze Evi” şarkınızda Ülkü Tamer’in “Konuşma” isimli  şiirini kullandınız. Neden bu şiiri seçtiniz?
Provalarda sürekli doğaçlamalar yaparız. Bir gün Cenaze Evi’ni çalarken Ülkü Tamer’in “Konuşma” şiirini seslendirmek aklımıza geldi. Şarkının ismiyle şiirin genel havasının çağrışımından da kaynaklanabilir. Provada çalarken onu da söyledim. Ve açıkçası hoşumuza gitti. Sonrasında da albümde kullanmaya karar verdik.

“Giydiğim tüm ceketler vücudumu sardı, ceketlerin halini kimse sormadı”, “ Güzel kesilmiş kenarlarımla beraber mantarsız bir pizza gibiyim” , “Bir tarafım beyaz ama diğeri kapkara, bu tuttuğum takımdan kaynaklanmakta” diye alışılmışın dışında çok güzel şarkı sözleriniz var. 
Bu durum bizim jenerasyonla alakalı. Dediğim gibi yıllarca klişeleri bize sundular. Biz ise mizah dergileri okuyarak, ikinci yeni edebiyatını okuyarak büyüdük. Televizyonlara çok fazla hapis olmadık. Klişelerle dalga geçiyoruz.

Yüzyüzeyken Konuşuruz’un  ikinci albümünde dinleyicileri bambaşka sound bekleyebilir mi?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki Yüzyüzeyken Konuşuruz hayatımızın odak noktası değil. Çünkü hayat değişiyor. Ve biz de bu değişime ayak uydurmalıyız.

Röportaj: Ali Mert Alan

Fotoğraf: Uygar Taylan