by
on
under
tagged , ,
Permalink

Sürreal Yalnızlık

        filhakikat-sürreal yalnızlık

Pazar günü arkadaş referansıyla 2013  ABD yapımı ‘ Her (AŞK ) ‘ filmini izledim. Film, mesleği mektup yazıcılığı olan, kalabalıklar içinde yalnız kalan bir adamın hayatını anlatıyor. Yıllardır tanıdığı, beraber büyüyüp, şu an olduğu kişiyi borçlu olduğu eşinden ayrılan, başrol oyuncusu; işletim sisteminden oluşan, yani insan ruhuna ve bedenine sahip olmayan, ancak belirli yaşam kalıpları yüklenmiş olan bir teknolojiye aşık oluyor.

Yalnızca sesten ibaret olan, yapay bir zekaya sahip işletim sistemine bir insan nasıl mı aşık olur ?

Bahsettiğimiz işletim sistemine insan yargılama eylemi yüklenmemiş. Bu sebeple karşısındaki insanın davranışlarını anlayabiliyor ve sorgulamıyor. Karşısındaki insanı neden, nasıl, niçin sorularıyla boğmak yerine, onu anladığını hissettiriyor.

Bir kalbi olmadığı için değil, mantığıyla çalıştığı  için anlamsız kıskançlık ve güven sorunu yaşamıyor. Güvenmediği bir insanla beraber olmanın anlamı olmadığını, gitmeyi kafasına koymuş olan insanın önünde dağ olsa durulamayacağını biliyor.

Bencillik duygusundan tamamen arınmış birliktelik söz konusu filmdeki ilişki tanımında. Söz konusu olan bireylerin kendi çıkarları değil ortak çıkarlar, ortak istekler önemli olan. Çünkü bir ilişkide ben ve sen yoktur, biz vardır. İlişkinin olmadığı noktada ise herkesin kendi hayatı var.

Ortak bir hayat yaşanmıyor, yalnızlık paylaşılıyor. Önemli olanın birbirini sevmekten çok birbirini anlamak olduğunun bilincinde yaşanıyor ilişki.

Birbirinin ruh eşi olmak deyimi, birbirini çok seven iki insan olarak değil, birbirinin çok iyi dostu olan iki insan olarak tanımlanıyor.

İstek ile beklenti arasındaki fark vurgulanıyor filmde. İstemek; ucu bucağı olmayan, sürekli karşı tarafa hissetirilebilecek bir davranış biçimi olurken; beklentinin insanın kendi içinde yaşadığı, karşısındaki insanın davranışlarını kendi beklentilerine göre kategorilendirdiği bir his olduğu ortaya çıkıyor.

filhakikat-sürreal yalnızlık2Filmin özünde bir insanı seven kalp iken, kişiyi anlayanın mantık olduğu anlatılıyor. (ya da ben öyle yorumluyorum)

Bir insan ancak kendi içinde kalabalık ya da yalnız olabilir. Anlaşılabilmek uğruna bedeni ve ruhu olmayan, varlığı sesten ibaret olan bir cisime aşık olmayı bile göze alabilir yalnızlığını paylaşabilmek için.

İlişkide önemli olan ne kadar sevildiğin değil, ne kadar anlaşılabildiğindir.

‘’  Seni seviyorum çünkü anlıyorum. ‘’  ile ‘’ Seni anlıyorum çünkü seviyorum. ‘’  cümlelerinin arasındaki uçurumu görüyorsunuz filmi izlerken.

Ben gördüm.

Size filmden bahsettim ya da ilişkiden . . .

Ona siz karar verin.

(Karar vermenizi kolaylaştırmak adına size filmden küçük bir bölüm paylaşıyorum.)

‘’ Bir kitap okuyormuşum gibi düşün. Delicesine sevdiğin bir kitap. Ama artık onu çok yavaş okuyabiliyorum. Bu yüzden de, sözcükler arasındaki boşluk o kadar büyüyor ki, artık sonunu düşünemiyorum. Seni hala hissedebiliyorum. Ve hikayemizdeki sözcükleri. Ama bunu artık sadece kelimelerin arasında mesafelerin olmadığı bir yerde yapıyorum. Maddesel dünyaya benzemeyen bir yerde. Başka bir şeyin var olup olmadığını bile bilmediğim bir yerde. Seni seviyorum. Olduğum yer artık burası. Olduğum kişi artık bu. Gitmeme izin ver. Ne kadar çok istesem de, artık kitabını okuyamam. ‘’

Büşra Öklük