Solstafir: Soğuk ve Karanlık

1623651_10152671715876122_3836590321365899611_n

İzlanda çıkışlı müzik grubu Solstafir kısa bir süre önce yayınladıkları ‘Otta’ isimli yeni albümleriyle adından övgüyle söz ettirmeye devam ediyor. Hipnotik soundları, sizi kendisine bağlayan melodileri ve karanlık havasıyla dikkat çeken Solstafir’ in davulcusu Guðmundur Óli Pálmason’la konuştuk.

Aðalbjörn Tryggvason, Guðmundur Óli Pálmason, Svavar Austmann, Sæþór Maríus Sæþórsson  dörtlüsünden oluşan topluluk İzlanda’nın faal yanardağları gibi sessiz sedasız büyüdü ve ‘Otta’ isimli son çalışmalarıyla adeta  volkanik bir patlama etkisi yarattı. Biz de Post Metal’in başarılı temsilcisini sizinle tanıştırmak istedik. Ekibin davulcusu Guðmundur Óli Pálmason’a sorularımızı yönelttik.

Son albümünüz Otta’nın kapağında yaşlı bir adam var. O adam kim?
O, fotoğraf Ragnar Axelsson tarafından Reynisfjara’da çekildi. Fotoğraftaki adamsa Gu?jón ?orsteinsson, İzlanda’nın
güneyinde bir çiftçiydi, 1996 yılında vefat etti.

‘Otta’ tam olarak ne anlama geliyor?

Otta, Eykt denilen İzlanda usulü zamanlandırma sisteminde sabaha karşı 3 ila 6 arasındaki zaman dilimidir. Albümdeki bütün şarkıları bu sisteme göre temellendirdik. İnsanlar saat olmadan önce zamanı güneşe göre tahmin
ediyorlardı. İzlanda’da günü 8’e böleriz ve her aralık, üç modern saate denk gelir.

ottaOtta, dinleyiciyi kendisine bağlayan karanlık ama hipnotize edici melodilerle dolu bir albüm. Kayıt süreci sizin adınıza nasıl geçti?
Açıkçası hayata bakış açıları farklı dört kişi olduğumuzu söyleyebilirim. Albümün kayıt aşamasında aceleci davranmadık. Her şeyi akışına bıraktık. Gözlerimizi kapattık ve stüdyoda  müziğin kendi yolunu çizmesini bekledik.

İzlanda’nın karanlık atmosferi, doğası müziğinizi ne kadar etkiliyor?

Dediğiniz gibi soğuk ve karanlık. Tıpkı bu günlerde buradaki havalar gibi. Tabii ki etkiliyor. Londra’da yaşasaydık daha farklı bir müziğimiz olurdu. Görüp duyduğun ve yaşadığın her şey seni bir şekilde etkiliyor. Bu nedenle çevrenin de etkisi büyük. Milliyetçi değiliz ama İzlandalı olmak kimliğimizin bir parçası.

Önceki albümlerinizde şarkı sözleriniz İngilizceydi fakat son iki albümünüzün sözleri anadilinizde…
Aslında biz Solstafir olarak kariyerimize İzlandaca söyleyerek başladık daha sonra İngilizceye döndük. Ancak 2011 yılında çıkardığımız ‘Svartir Sandar’ albümümüzün öncesinde çeşitli nedenlerden ötürü İzlandaca şarkılar yazdık. Ve bu konuda da çok bilinçli bir tercih yaptık diyebilirim. Dinleyicilerinin yüzde 99’u  İzlandalı olsa da İngilizce söyleyen, kimliği olmayan gruplardan çok sıkılmıştım. Bu tarz gruplar bana hiç samimi gelmiyordu. Herhalde en önemli neden anadilinizde söylemenin samimiyeti. Solistimiz Aðalbjörn Tryggvason, yalnızca bağırmak yerine şarkı söylemeye başladığında İzlandaca söylemek ona daha doğal ve samimi geldi. O, bu dille daha iyi iletişim kuruyor. Bu şekilde de şarkı söylemeye duygusal olarak daha fazla bağlanıyor diyebilirim.

Facebook sayfanızda Amerika’da bir okulda çocuklarla müzik ve edebiyat konuştuğunuzu yazmıştınız. Bu olay nasıl gerçekleşti?   

Menajerimiz Amerikalı ve annesi de bir yardım kuruluşunda öğretmen. O taraflardayken bir günümüz boştu ve bizi çocuklarla konuşmak için okula davet etti. Biz de gittik. Gerçekten güzeldi.

Çocuklarla aranızda edebiyat üzerine nasıl bir konuşma geçti?  
Bu çocukların çoğu zor koşullardan geliyor ama öğretmenleri, bu çocukların duygularını şiir aracılığıyla ifade etmelerine ön ayak olmaya çalışıyor. 13’ünde şiir çok havalı değildir. O yüzden o çocuklara şiir ve müzikte umut olabileceğini göstermek istedik. Bizim için çok etkileyici bir deneyimdi.

Bir röportajınızda “İnsanların albümü almalarını istiyorum çünkü paraya ihtiyacım var” dediğini okumuştum. Müzikten para kazanamıyor musunuz?
Açıkçası hayır. Tabii bu bir şakaydı, para için müzik yapmıyoruz ama yine de müzik yapmak için paraya ihtiyacınız var. Şu an grup, zamanımızın hepsini alıyor. Dolayısıyla normal işler için vaktimiz yok ama yine de kiralarımızı ödemeli, yemek ve kıyafet almalıyız.  Grubun kariyerine baktığımızda zor bir yolculuktan geliyoruz. Finansal olarak halen zorlanıyoruz ama bir şekilde devam ettik ve bu noktaya geldik.

Röportaj: Ali Mert Alan