Sinem Sal:Hiç bir aşk 2000’li yıllarda yeterince romantik ve masum değil

Sinem Sal3

Sinem Sal genç bir şair.  Yeni  şiir kitabı  “Yine de Amin”  bu hafta yayımlandı. Dumanı üstünde, çok taze. Sinem’le evinin oturma odası gibi olan sık sık ziyaret ettiği Kadıköy Antikacılar Sokağı’nda buluşarak bol bol çay içip sohbet ettik. Kitap aşk ile ilgili çok fazla dize barındırdığı için ağırlıklı olarak aşkı konuşalım dedik.

Antikacılar Sokağı’ndaki küçük kafeterya, çay ocağı arası bir mekanda çıtı pıtı güzel gözlü Sinem ile, “Bir röportajında kendini bulmaya çalıştığını söylemiştin. Aradığını buldun mu?” diye sorarak başlattım sohbeti. Aldığım yanıt arayışın devam ettiğini gösterdi. Zaten hiç birimiz aradığımızı bulamadık ve mezara gidene kadar arayacağımız için haklıydı Sinem: “Onu Anekta’yı yazdığım dönemde söyledim. O zamanlar tasavvufla ilgilenmeye başladığım dönemdi. İnsanın dünyada olma nedeninin, kalbini keşfetmek olduğuna inandığım için öyle bir şey söyledim. Kendimi bulabildim mi? Bu arayış bitmeyecek galiba. Ama daha karanlık bir dünyadan daha aydınlığa doğru gidiyorum.” Kitapta aşktan çok çekmiş bir kadın imajı var. Hangi kadınla konuşsam aşktan çok çektiğini söylüyor. “Hep mi kadınlar masum ve iyi niyetleri  sömürülen taraf hep mi erkekler suçlu” diye sorduğumda Sal, ilk kitabı Lakuna’da daha karanlık, ölüm ve acıyı sorgulayan şiirlerin olduğunu, ikinci kitabı Anekta’da ise kendini bulma ve sorgulama sürecinde bulunduğu belirtiyor. “Yine de Amin” için ise  ilk kez bu kitapta bu kadar yoğun aşk şiirleri yazdığını söylüyor. Ve şiirleri de kara aşk şiirleri olarak tanımlıyor. “Neden kara aşk?” diye sorduğumda da, “ Hiç bir aşk 2000’li yıllarda yeterince romantik ve masum değil” yanıtını veriyor.  Yıllık izin kadar süren bir haftalık ya da on beş günlük aşkların yoğun olarak yaşandığı günümüz için doğru bir ifade. 15 günlük aşka da aşk denmez ya, neyse…  “Biten aşklarda hep kadın mı masum?” diye tekrarladığımda Sal, şiirleri kadın gözüyle yazmadığını belirterek sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Toplum, aşk konusunda senden aklını ve kalbini ikiye bölmeni, birinden vazgeçmeni bekliyor. Kitaptaki karakter de aklından vazgeçmeyi tercih ediyor. Kitabın ortasından itibaren de şiirler daha ironik ve kaçık bir hal alıyor.”

yinedeaminSinem’le görüşmemizden bir gün önce Instagram hesabında fal baktırmak için kapattığı bir kahve fincanını görüyorum. Ve O’na, “Ne çıktı falında? Yol, kısmet, para hangisi?” diye soruyorum. O da gülerek “Beş ay içinde evlenecekmişim” yanıtını veriyor. Ve  “Yine de Amin” kitabının adının nasıl ortaya çıktığını anlatıyor: “Yine de Amin’in adı falla birlikte geliyor. Bir gün kanalda oturuyordum. Bir kadın yanıma geldi. Çok gizemli göründüğümü, çok fazla konuşmadığımı söyledi bana. Ve sonra fal bakmaya başladı. O dönem büyük bir aşkın içerisindeydim kendimle, dünyayla ve sevgilimle çarpıştığım bir dönem yaşıyordum. Kadın bana “Ama olmayacak bu iş, olmayacak duaya amin diyorsun” dedi. Ben de kadına  “Yine de amin” dedim. O dönemde bu şiirleri yazmaya başlamıştım.

“Yine de Amin”, isim itibariyle dini konularda öğütler veren kitaplardan birisi sanılabilir. Şunu belirteyim “Yine de Amin” bu tarzda bir kitap değil. Ama dualarında içerisinde olduğu bir kitap. Söz dualardan açılmışken Sinem “ Dua ederken Allah’la konuşuyorsun, kendinle de yüzleşiyorsun. Allah’la konuşurken işlediğin günahları dile getiriyorsun ve varoluşunu anlamlandırıyorsun. Benin için Allah olgusu buraya denk geliyor” diyor. Ardından da Din korkutma usulüyle yaşanıyor, anlatılıyor. Ben korktuğum bir varlığa sığınamam. Benim inandığım Allah, affedici ve ona sığınabileceğim bir varlık. Tıpkı Kuran’da yazıldığı gibi. “ diyerek sözlerini noktalıyor. Genç şair son sözünü çok güzel söylediği için lafı uzatmıyorum.  Hava inceden  kararmaya başlarken  birer çay daha söylüyoruz…

Yazı: Ali Mert Alan

Fotoğraf: Tuba Kılıç