Renklerin Resmi Diline Aşkı Sürdüm

roshint Sreekumar

Herkesin müsait yerde inmeye çalışmasındandı A noktasından B noktasına hareket çeken bir kadın olmam. Gitmek istemezdim aslında. Kim gitmek ister ki? Taşınan bir evin içinde bilerek bırakılan bir eşya gibi kalırsın gitmeyince de. Yeni taşınanlar da ilk önce seni atar. Ya sona ya dona kalırsın. Sessizlik bile sana kulaklarını tıkar. Ucundan bile koklatmaz. Gece olsun istersin. Evdeki ekmeğin sadece topuklarını yersin üşengeçlikten. Neden bir sürü vaktin varken kahve kupanı yıkayacak dakikan bile olmaz, üstüne üstüne devirirsin her kaynar suyu. Adını bile duymaya tahammül edemeyeceğin şarkıları ezbere söylersin hatta. Hayatımızda iz bırakanları düşünmeye başladığımızda çoraplarımızın lastiğinden başka bir şey bulamayız. İşte böyle kavruk zamanlardan birindeydim ben. Camı açınca buğu biraz azaldı.Bizim muhitin ayazı pek bir ısrarla içeri girdi.Bazı bakışlar elimin üstünden manşetlerimi lekelemek için akan şeftalinin suyu kadar inatçı ve hızlıydı hayatımda. İşte o gece altından mavi ışıklar saçan,çılgınlığa modifiye, insan görünümlü şahin;

bir hipotenüs çizdi göğüs kafesimdeki kavşağın çatalından soluma. Dalgın insanları severim. Onlar iyidir. Zira kötüler her zaman uyanıktır. Bu da öyle pek bir dalgındı. Aslında sakar değildir. Sadece dalgındır, hayata dalgın…Yeşilimtırak ama kırmızıya denk. Mutluluğa da epeyce eşit.

Açanlar açmış içimde.Çiçek gibi de tohum gibi de.

Öndeki arabayı takip et kalbim.

Son paramla 5 liralık sür çürük yumurta kokulu kalbim.

Gerçi burnumu eşelesem güzel kokular hatırlayabilirim.

Ceplerimin dibindeki pamukçukları tırnaklarımın arasında bulmaya başladığıma göre burada inebilirim artık.

Bu adam hiç konuşmasa da olur. Bütün nefesiyle bana balonlar şişirsin.Ben ağızlarını sımsıkı bağlayayım ve bu sefer elimden uçmasına izin vermeyeyim.

Ya da kim bilir belki de birlikte…

Can erikler henüz ekşiyken,anneler çocuklara dondurma vizesi vermeye başlarken, kısa kollar az, kabanlar çok gelirken,akşamın altılarında yedilerinde gökyüzü hala aydınlıkken,kısacası baharı beklerken… Gel de diz kabuklarımızın içinde büyüttüğümüz incileribüyük insan yaşımıza hediye edelim tam da şimdi. Çünkü herkesten duyduğum şeyleri sen söyleyince neden o şeyler güzel oluyor hala bunu bilmiyorum mesela. En büyük yalnızlığım sen gelene kadarmış ve ben bunun farkında bile değilmişim.Beni tanımadan da beni düşünüyormuşsun. Farkında olmadığım bir yalnızlık yaşatarak huzursuz etmemişsin beni. Senden başkası da bunu yapamazdı. Zaten sen beni hiç üzmedin ki. Ama beni, sen yokken çok üzmüşsün sevgilim. Bunu da sen geldikten sonra fark ettim. Neyse ki gelmişsin de, geçti. Dokunmak yetmediğinde aşk olur. Aşk olunca dokunmak yetmez.

Meğer ben evime hoş gelmişim haberim yokmuş.Sen zaten sürprizlerini hep gizli gizli yaparsın. Bütün bunlar olmuşken, şimdi seni öpmemem için bir neden söyler misin?

Yazı: Ezgi Okur

Foto: Roshint Sreekumar