Demokrasinin realitesi ve hümanizmin gerçekliği

Guernica

Bir an.. Nasıl olduğunu kimse ‘bilemiyor’: Ne bir kamera – her zaman çalışan – o sırada bir ağacı çekiyor (ironi denebilir mi buna?), ne de birkaç polis o sırada hiç olmaması gereken bir yerde ölüme göz yumuyor…

Hümanizmin olmadığını öğretti bana Erasmus: Sınıfçı bakışı ile, iktidara bıraktığı ‘sancak’ ile.

Demokrasinin realitesi ne ise hümanizmin gerçekliği o bizim için. ‘İnanmayın ki’ demeyi çok istediğim bu tavır, bir gerçeklikten yansıması sadece.

Bir anlamı olacak

Giden canların asla yenisi, ‘kendisi’ yerine konmayacak. Niye öldüklerini asla anlatamayacağız çocuklarımıza. Bir amaç uğruna mı? Bir savaş uğruna mı? Karşılamak için çabalayacağımız sorulardan sadece birkaçı… En son ne zaman bu kadar zorlandığımızı hatırlamak için kıçımızı yırtacağız.

Bir söylem gibi ‘Gülmekten devrim yapamadık’ diyemeyeceğiz; çünkü bir ciddiyetimiz kalmaz. Ama karşı bahçenin / bahçelerin de ‘Y Kuşağını anlamak için uğraştık’ dediğimizde belki de aramızdan yitirilen canların bir anlamı olacak.

Ethem, Ali, Abdullah (unuttuklarım bağışlamayın beni) her zaman bizleri izliyor olacak: Tıpkı yaşı büyülttürülüp de asılan Erdal Eren, Deniz Gezmiş,  gibi… İdeolojik farklılık gözetilmeksizin devletin ırkçı, cinsiyetçi, militar, din sevici, söylemine karşı durabildiğimiz sürece kaybedilen canların bir anlamı, bir sonsuzluğu ve bir unutulmazlığı olacak bizim için.

İktidar bizim kudretimiz

Bir devrim için ayaklanmak, baş olmak da değil çabamız. Çünkü biliriz ki iktidar bizim kudretimiz, bu kudreti sağlayan erk biziz. Ve inanırız ilahi adalet; gülüp geçmeyin bize. Hatırlayın Süleyman Demirel’i, Kenan Evren’i, Necmettin Erbakan’ı… ‘İyi, kötü, çirkin’ ne hatırlatıyorsa size, bu inançla bir daha bakın yüzlerimize. Çünkü biz ‘geze geze’ elde ediyoruz yaşam hakkımızı…

Ağlanacak halimizden nemalanmak sizin, bu hale rağmen eğlenmek bizim hakkımız.

Utanmayın kendinizden ‘bunlardan da bir bok olmayacak’ diye düşündüğünüz anları her an yüzünüze çarptığımız için. Ya da Mustafa Kemal Atatürk keşke uyansa demediğimiz için ne sevin bizi ne de nefret edin bizden, Atatürk’ü doğru okuyup doğru algıladığımız için.

Ama bizi silkeleyin, tokatlayın ki ‘Gaz yedim sesim onun için arka tarafa ulaşmayabilir’ demeyelim, ya da ‘BDP bir uyança kaynadığıdır çünkü’ diye lafa kıçından başlayan birini dinlemek yerine susturmak için uğraşmayalım ya da ‘Velev ki ibneyiz!’ diye eğlenmeyelim; ‘orospu çocuğu’ hiç demeyelim!..

Muktediler…

Ah muktedirler… Sizin için de söylemek isterdim birkaç söz ama ne kelimem kaldı tek atımlık ne de nefesin kaldı. İyi bakın koltuklarınızı çünkü o ‘beyaz’ kıçınız bir gün oraları hiç göremez olacak ve siz, ‘Neden o  koltukta oturamıyorum?’ diye soran kıçınıza cevap veremeyeceksiniz…

Kağan Konçak