Mert Yıldız: Tarih asla affetmez

Müzik yazarı ve müzisyen Mert Yıldız, extreme müziğin en sansasyonel topluluğu Mayhem’le ilgili arşivlik bir çalışma hazırladı. Mayhem’in Euronymous’un hayatta olduğu dönemine ışık tutan röportajların yer aldığı “Mayhem 1986-1993”, sizi topluluğun demo günleri, Norveç’te Black Metal’in hareketli yılları, Dead, Varg Vikernes, Necrobutcher ve internet öncesi underground yıllara götürüyor. Biz de kitabı derleyen Mert Yıldız’la bu çalışma başta olmak üzere o yıllara dair pek çok şeyi konuştuk.

Mayhem’in, Euronymous’lı yıllarıyla ilgili bir kitap çalışması yapma fikri nasıl ortaya çıktı?

Öncelikle, bu kitabın fikri 2019 yılının Kasım ayında Beşiktaş – Kadıköy vapuru çıkışında seninle karşılaşmamızdan 1 saat sonra ortaya çıktı. O karşılaşmadan sonra Sub Dükkan’a gittim, Şenol ile rahmetli Parkinson (İblis) Şeref’ten ve Şeref hakkındaki şehir efsanelerinden bahsederken konu bir şekilde Mayhem’e geldi. İnternet öncesi jenerasyon olduğumuz için bu insanları ancak şehir efsaneleri üzerinden tanıyabildiğimizi ve günümüzdeki bilgi ulaşılabilirliği (hatta kaçınılmazlığı) nedeniyle şehir efsanesi kavramının silinmeye yüz tuttuğunu konuştuk. Bu da aklımıza şöyle bir soru getirdi: Günümüzde internette rahatça bulunabilen röportajlar, demeçler ya da mektuplar gençken elimizde olsaydı biz bundan nasıl etkilenirdik? İdollerimiz hala idollerimiz olur muydu? Veya onlara daha da yakın hisseder miydik? Hala kişiliğimizi onlar çevresinde şekillendirir miydik? Bu gibi sorularla yola çıktık ve “Mayhem 1986 – 1993” derlemesi oluştu.

Mayhem’in hikayesi; suç, kan, vahşet ve gizem olmak üzere pek çok şey barındırıyor. Bu hikayede seni en çok çeken şey nedir?

Benim için Mayhem’i çekici kılan temel unsur müziklerinin kalitesi. “De Mysteriis Dom Sathanas” tüm zamanların en sevdiğim Black Metal albümü. İlk kez 1995’te çekim kasetten dinledim ve o zamanlar bu olayların hiçbirini bilmiyordum. Bana ilgi çekici gelen şey, bunlara “rağmen” böylesine ince işlenmiş bir albüm yapabilmiş olmaları. Bu da müzikal yeteneklerinin bir kanıtı.

“Mayhem 1986 – 1993″te de bir “hikaye” var fakat bu hikaye daha çok “satır aralarında” olup bitiyor. Euronymous kitabın başında 18, sonunda 25 yaşında. Her bir mektupta ve röportajda yaşadığı değişime ve dolayısıyla insanlığına tanık oluyorsunuz. Dead ve Varg Vikernes için de bu geçerli. İnsanlar çoğu zaman kendileriyle ilgili doğruları değil, doğru olmasını istedikleri şeyleri söylerler. Ama tarih asla affetmez.

Euronymous, kimine göre öncü, kimine göre çalıştığı grupları kazıklayan, en yakın arkadaşının ölümünü bile grubu için kullanan çıkarcı biriydi. Peki, sana göre nasıl biri?

Rush’ın “By-Tor And The Snow Dog” ve “The Necromancer” diye iki şarkısı var. İkisinde de By-Tor isimli bir karakter var fakat şarkıların birinde kahraman, diğerinde ise kötü adam. Neil Peart’ın bu konudaki açıklaması “hayatta bazıları için iyi adam, bazıları için de kötü adamsındır.” Euronymous öldüğünde 25 yaşındaydı. Yani şu an benim olduğumdan 14 yaş daha gençti. 14 sene önceki halim karşıma çıksa muhtemelen ağzının ortasına bir tane çakardım. Euronymous ile belli ki farklı insanların farklı tecrübeleri var. Bence önemli olan onun bir sanatçı olması ve müzikal mirası. Kitapta Euronymous dışında Dead, Necro Butcher, Hellhammer, Maniac, Occultus ve hatta Varg Vikernes’in de cümleleri var. Kısacası bu Euronymous’tan ziyade Mayhem ile ilgili bir derleme. Çalışmayı yaparken gördüğüm şey Norveç Black Metal’inin oluşumundaki asıl mimarın Euronymous değil de Dead olduğu. Dead katıldıktan sonra grubun imajı, müziği, söylemleri, şarkı sözleri, kısacası her şeyi değişiyor. Dead katılmadan önce kendilerini Death Metal grubu olarak tanıtırlarken, Dead katıldıktan sonra Black Metal kimliğine bürünüyorlar, hem de Black Metal’in popülerliğini yitirmiş olduğu bir dönemde. Euronymous teşkilatı kurmuş olabilir fakat vizyonun Dead’e ait olduğu bence çok açık.

Dead ve Euronymous’un ardından Mayhem, aktif olarak müzik yapmaya devam ediyor. Bugünkü Mayhem’i nasıl buluyorsun?

Bence hala harika müzik yapıyorlar, son albümleri de çok iyi. Grubun müzikal tarihçesini iyi bilen bestecileri ve onları denetleyen klasik kadrodan iki elemanları var. Euronymous da Dead de tekrar dünyaya gelmeyecekler. Grubun kimliği korunduğu müddetçe devam etmeleri etmemelerinden daha iyi.

Kitapta internet öncesi underground zamanlar var; mektuplaşmalar, dünyanın dört bir yanına fotoğraf ve demo kaset göndermeler gibi… Sen de o dönemlerden geliyorsun, o yılları özlüyor musun?

Paketlerin postada kaybolmasını, postacının mektupları apartman girişine bakıp gitmesini ve sürekli mektup parası vermeyi özlemiyorum. Bunların dışındaki her şeyi özlüyorum. Mektupların içinden çıkan tanımadığım grupların flyer’larını incelemeyi, fanzinlerdeki demo kritiklerini okurken o müzikleri hayalimde canlandırmayı, hiçbir zaman yüzünü göremeyeceğim insanlarla mektup arkadaşlıkları kurmayı özlüyorum. Bugün her şey dengelenmiş durumda, en küçük isim de, en büyük isim de Spotify’da. Her şey ulaşılabilir ve aynı potada. Değişimin kesinliğinden kaçış yok.

Bu çalışmanın devamı gelecek mi? Mesela Dissection’un kurucusu Jon Nödtveidt de kendine has bir adamdı. Harika albümlere imza attı, uzun süre cezaevinde yattı, dışarı çıktığında grubuyla bir albüm daha kaydetti ve kısa bir süre sonra da intihar etti. “The True Mayhem 1986-1983”ü bitirdiğimde Nödtveidt’le ilgili bir çalışmayı senin kaleminden okumak çok güzel olur diye düşündüm, ne dersin?

Dissection çok sevsem de konu bu denli ilgimi çekmiyor ve hakim de değilim. Mayhem söz konusu olduğunda işin içinde yeraltı var, mektuplaşma var, demo kaydetmek var, hayal kurmak var, birbirini gazlamak var ve en önemlisi zamanla değişmek ve olgunlaşmak var. Ucundan da olsa kendimden bir şeyler bulabiliyorum. Nödtveidt ile ilgili bunu söyleyemem. Yine de birileri hazırlarsa mutlaka okurum.

Röportaj: Ali Mert Alan