MERAKLISINA: CİHANGİR GÜNLÜĞÜ, ERDOĞAN DAĞLAR

filhakikat-MERAKLISINA CİHANGİR GÜNLÜĞÜ, ERDOĞAN DAĞLAR

Hortlak Dergisi’ni düzenli almaya başladığımdan beri her ay uzun bir yolculuk yapıyorum. Zira Kötü Kedi Şerafettin ve çevresindekiler çağa ayak uydursa da yaşlanmıyor, maceradan maceraya koşmaya devam ediyor. Teknolojinin ve İstanbul’un aldığı haller başına binbir türlü iş açsa da Şero seks yapmaya ve cinayet işlemeye tam gaz devam ediyor.  Eskiler, köktenciler, bu işlere Lemanyak’tan başlayanlar, Şero’nun filminin senaryosunun çok eski bir öyküye dayandığını fark etmişlerdir.

Bu akşamüstü uzun bir yolculuk yapmış gibi hissediyorum. Hayatın bana kıyak geçtiği anlardan biriydi. Geçenlerde gördüğüm Cihangir Günlüğü’nü aldım ve bir solukta okudum. Pişmiş Kelle, Leman’ın piyasada tek ve baskın olduğu dönemde (Uykusuz ve Penguen piyasada yokken, evet, öyle zamanlar da vardı, duy da inanma) yayınlanan dergilerden biriydi. Ucuz olduğu için alırdım. Birçok tekrar olurdu Pişmiş Kelle’de, ama zoruma gitmezdi. Leman’ı okurdum, üstüne Pişmiş Kelle’yi okurdum. Sonra Komik Solak çıkmıştı da bir bütçe yönetimi sorunsalı yaşamıştım; acaba hangisinden vazgeçmeliydim. Ki L-manyak da vardı, sonra Lombak çıkacaktı. Ancak Komik Solak da solcuydu, o yüzden ondan vazgeçmek kolay değildi, okura dayanışma çağrısı yapıyordu, logo önerileri yarışması vardı, dağıtım için gönüllü desteğine ihtiyaç vardı, ayrı bir evren sunuyordu.

İşte, Pişmiş Kelle ucuz ve birçok karakter önermesi vesilesiyle çantamda veya kolumun altında uzun zaman durdu. Ersin Karabulut, Kemal Aratan, Metin Fida, Otisabi gibi isimler burada çizerdi. Terso ve Muhlis Bey gibi karakterler vardı. Ersin Karabulut’u o günlerinden bilirim: Bir gün, metalci bir adamın walkman’inde Bendeniz kasedi bulunmasını çizmişti. Bu adam pop dinlemekten utanıyormuş. Acaba o adama ne olmuştur?

21400044._UY392_SS392_İşte, genç olmak, entelektüel olmak ya da önümde bekleyen yıllarda başıma neler gelebilir gibi sorular söz konusu olduğunda, bu dergiler bana bir fikir veriyordu. Taksim diye bir yer vardı, Bambi Büfe vardı, oradan dilli kaşarlı söyleniyordu. Bahadır Boysal’a sorarsanız Bambi en iyi esnaftı. Özgürce aşk yaşayan gençler vardı, Memcoş’un iddialarına göre. İşte Ersin Karabulut gibi güzel geyik çevirilebilecek insanlarla tanışabilirdik. Yaşadığım mahallenin ötesinde, tanıdığım gençlerin ötesinde bir evren bu dergilerden doğru bana göz kırpıyordu. Tabii bir yandan da siyaseti takip ediyordum.

 

Cihangir Günlüğü de buradaki köşelerden biriydi. Kıvırcık saçlı adamın başına her hafta bir ilginçlik gelir, hepsinden bir şekilde yırtardı. Bazen sakal uzatması gerekirdi, bahaneyle cildini dinlendirirdi. İşte, geçen gün raflarda gördüm, Cihangir Günlüğü’nü aldım ve geçmişe bir yolculuğa çıktım. Cihangir Günlüğü adamının başına gelenlerin çoğunu unutmuşum. Hepsini bir solukta okudum ve değişen Cihangir’i, değişen Yeldeğirmeni’ni ve değişen Moda’yı düşündüm. Deri ceket daha az havalı, rock müzik de, tombul şişe Efes dışında bir sürü bira var ve o yıllarda hiç akla gelmeyecek kılıkta tipler, hipsterlar. İtlik serserilik, yerin biraz daha altında, ya da bokun yanına üç beş çiçek de konulduğu için bok eski bok değil. Ve tabii, polisle karşılaşmalar da hiç ama hiç Cihangir Günlüğündeki gibi değil.

Erdoğan Dağlar sanki bir şeyler daha çizmişti; ya da bana mı öyle geliyor? Nihayetinde Hortlak’ta Şero’yla her ay geçmişe kısa ama bombastik bir yolculuk yapıyorum. Hala o yaşlardayım sanki, üstüne bir de rahat rahat bira içebiliyorum. Zamandan başka ne ister insan? İşte, Cihangir Günlüğü de bu hissi yarattı, Pişmiş Kelle’yi aldıktan sonra gezdiğim yerleri, kapanıp okumamı, eski günleri düşündüm.

Musa Acar