Kızlı erkekli ev

resim

Bu aralar gündemde kızların ve erkeklerin aynı evde yaşaması var. En çok konuşulan konu bu. Hal böyleyken size “kızlı erkekli” bir anımı anlatayım.

Üniversite zamanlarında Yasemin diye bir sevgilim var. Okulun son yılı ev tuttu bu, Zeynep ve Gülper adında iki arkadaşıyla. Ama böyle aşırı muhafazakarının, softasının yaşadığı adı tutucuya çıkmış bir sitede. Zeynep ve Gülper zaten muhafazakar kızlardı.

Hatun eve çıkınca sevindim, “Ulan” dedim, “ka­feterya köşelerinde öpüşmekten, kalabalık trenlerde yanaşmaktan kurtulduk galiba” Klasik bir, “Ee hayatım ne zaman yemeğe geliyoruz?” soruma, “Ya canım çok isterdim ama eve erkek arkadaş girmeyeceği konusunda kızlarla birbirimize söz verdiiiik” yanıtı alınca, hevesim kursağımdan öteye geçemedi tabi. Gözlerine bakıp, “Ah be safım, senden başka kızın erkek arkadaşı yok. Bu zih­niyetle olması da çok zor.” demek istedim, diyemedim. Sonunda selameti hedefleyip, sabrettim…

Ardındaki günler ben başladım alttan alttan çalışmaya. Gülper’e, Zeynep’e bir yakınlık, bir muhabbet, bir samimiyet, tabii bir de oturuyorum Allah, kalkıyorum Muhammed… Bunlar ufaktan yumuşadılar. “Özgür, şöyle iyi çocuk, böyle düzgün insan,” diye anılmaya başlamışım evde. Bir gün Yasemin geldi, “Sen bu cuma erken dönme İstanbul’a da, bizi merkezdeki fuara götür,” dedi. Safı oynayarak sordum; “Hayatım tamam da, sonra nasıl dönücem gece vakti?” “Ee dönemezsen dönmezsin işte, hi hi…”

Mevzu tatlıya bağlanınca ben çıkardım cübbeyi, kestim sakalı, giyip kotu, tişörtü götürdüm bunları etkinliğe. Eğlence, müzik, yemek derken saat oldu gece 23:00. Fuar benim umurumda değil tabi, derdim bir an önce şu eve gidebilmek. Yasemin’i dürttüm, ittim, kaktım en sonunda lafa girip “Kızlaar artık gitsek mi?” dedirttim. Gülper onayladı… “Bence de gidelim, daha Özgür’ü eve sokma derdimiz var” O son cümleden epey huylandım ben. Belli ki medeni insanlar gibi beraber giremeyecektik içeri. Erkek olmanın bir gereği, Allah’tan revaydı zaten bu bilinmezlik. Yaklaşık 1 saat sonra, biz geldik Yuvacık Amaç sitesi C1 blok sınırlarına, bunları aldı bir telaş. Heyecandan ölecekler. Biri görmesin, duymasın, yok annemin arkadaşı balkonda, yok ev sahibi tanıdık, diye diye öyle bir raddeye vardı ki olay, gece yarısı İzmit’in kırsalında kaderime terk edildim, edilicem. O sırada, dedim ki; “Zeynep sende boy pos var, ver bana hırkanı, şu türbanı da çıkar iki dakika, giyip geleyim ardınızdan…” ne yapayım arkadaş? Olur mu, olmaz mı tartışmalarının ardından ben tenhada giyindim. Taktım, bağladım falan, 1.85’lik bir kadın oldum. Oradan kaçarak, buradan sekerek, eğilerek, büzülerek, kırıtarak girdim eve… Bunlar da bi bok yemiş gibi birbirlerini kutluyorlar, “çak, mak” yapıyorlar.

Peki, çilem bununla bitti mi? Bitmedi…Tam bir şey anlatıcam, “Sesin duyulur” der, anlattırmazlar. Bir şeye gülücem, “erkek kahkahası gider” diye güldürmezler. İşiyeceğim, sıçratırsan karşı komşu Makbule teyze gelirse kıllanır diye “oturarak yap” derler, görünmemek için emekleyerek yol alırım odalar ara­sında… Tam kabusa dönüştü benim hayallerim. Zaten o gece bi bok da yapamadık. Herkesin kulağı öyle bende ki, hani insanlık hali kalksa, gelip “indir anlayacaklar” demeleri işten değil…

Arkadaş, 20 yaşında bunları yaşadık, 25’te yaşadık, 30 oldum hala da yaşıyorum. “Yok birisi görür, yok ben önden gidiyorum sen sonra gel…” Marmaris büfeden ıslak hamburger alıp, paket servis elemanını oynamış­lığım, tam kapının önünde karşı komşuya yakalanınca da; “Kredi kartı mı? Valla nakit dediler dükkandan. Pos makinesini getirmedim abla. Gidip getireyim ben,” demişliğim bile var.

Şimdi de çıkmış başbakan “önüne geçelim” diyor. Hayır, zaten nerede duruyordunuz ki?

Özgür Keskin