KIŞ UYKUSU’NDAN SONRASI İÇİN HAYALLER

filhakikat-kış uykusu

Kış Uykusu, halihazırda gördüğümüz ve hissettiğimiz, hatta bir kısım da baydığımız “bir çağ sona erdi” hissini mühürlüyor ve bir dönemi kapatıyor. Kültür Bakanlığı desteği, devlet ideolojisiyle sanat ideolojisinin ortak düşman etrafında birleştiğinin sembolü olarak düşünülebilir – tabii, bu destek belki filmin bütçesine oranla devede kulaktır, ya da Kapadokyamızı dünyaya tanıttığı için ufaktan bir sakaldır, kim bilir. İktidarla sanatın ortak düşmanı olan aydınlanmacı aydın figürünü mezarını derin kazan film, Avrupa’nın ve dünyanın en büyük ödüllerinden birini kazanarak bir ideolojinin miadının dolduğunu dosta düşmana duyurup tarihin altını çiziyor.

Bütün bu durum yeni bir dönemin de başladığının açık göstergesi: AKP ideolojisinin Kemalistleşmesinin, militerleşmesinin ve paramiliterleşmesinin etik-estetik eleştirisi nasıl bir öyküye ve kime nasib olacak, göreceğiz. Bir sonraki büyük ödülü böylesi bir eserin alacağını hayal ediyorum: Gorki gerçekçiliğinin ötesini hedefleyen toplumcu sanatçılar, göreve, gelecek sizindir! Solcuların yenilmişliğinin ve sakatlanmışlığının filmlerinin, Peyami Safa romanları ile Yıkılmayan Adam arasında gidip gelen senaryoların ötesine geçip, şöyle dağları taşları sallayacak bir yeni hegemonyanın gündelik halleri filmi çekme vakti gelmedi mi? Artık Başakşehir’den güvenlikli site sahneleri mi alırsınız, Çoğunluk’un nurjuvazi versiyonunu mu yaparsınız, Pasif Devrim’den bir röportaj mı alıntılarsınız, bilmiyorum; data çok, bunları konuşabilecek bir dilse, sanki, şu an için, yok.

filhakikat-kış uykusu2

Nuri Bilge Ceylan, bütün karakterleri birbirinden uyuz bir şekilde var ederek, küfür etmenin ne büyük bir erdem olduğunu bizlere göstermiş. Ruhsal kabızlık yaşayan üç gerizekalının (gördüğünüz gibi aydınlanmacı-Kemalist elit söz konusu olduğunda yönetmene göre çok daha doğrudanım – punk baby punk!) hayatıyla bizi üç saat ekrana mıhlamayı başardığı, gerim gerim gerilmemize rağmen sonuna kadar filmi bizi izlettiği için yönetmeni kutluyorum. Kapadokya sahnelerinin estetik hazzı, karakterlerin iticiliğinin yarattığı huzursuzluğu yatıştırmıyor ve filmden “yemin ediyorum bunların hepsi birbirinden denyo” diyerek, ayrıca kendinizden ve toplumdan nefret ederek çıkmayı başarıyorsunuz. Sanatın amacı da bu değil mi: Toplumun otoriterleşmesine ve aptallaşmasına maruz kalırken uyanan tiksinti duygusunu estetize edebilecek araçlar yaratarak intiharın önüne geçmek. Kendinizden nefret etmek ve tabii ki bir yandan da affetmek için imkan sağlayan bu filmi, bütün üniversiteli mezunları görmeli!

Musa Acar