Kaosun İçinden Gelen Bir Akım: Psychedelia

by yo az

 

“Bütün düzensiz. Ama her ayrı parça bir düzen içinde, Daha Üstün bir Düzenin temsilcisi. Daha Üstün Düzen çözülmede bile hakim. Bütünlük, kırılmış parçalarda bile var. Belki de tamamen uyumlu bir çalışmadakinden daha açık bir biçimde var… Nihai düzeni anlık algılayışınıza güvenmek zorundasınız. Yani belli bir anlamda çözülmenin kendi avantajları olabilir. Ama elbette tehlikeli, korkunç derecede tehlikeli. Kaostan çıkıp geri dönemediğinizi düşünün…”

                                                                                              Aldoux Huxley/Algı Kapıları

 

“Psychedelic (Psikedelik)” Düşünceler

Dönüp duran sarmalların, girdapların, hızla artıp büyüyen ve toz olarak serpilen biçimlerin, bitkilerden özellikle eğrelti otunun, ağaçların, kıyı boyu modellerinin çarpıcı özelliklerinden biri de 1960’ların “psychedelic (psikedelik)” sanatıyla olan benzerlikleridir. Psikedelik sanat, benzer gezintilerden esinlenmiş bir sanattı ancak bilgisayarlar ve matematik yerine LSD ve başka uyuşturucularla ivme kazanmıştı.  Araştırmalara göre doğal zihinsel süreçlere etki eden bu uyuşturucular “zihinsel gösteri” anlamına gelen “psychedelic (psikedelik)” sanatının oluşmasına etki etmişlerdir. Sanki bu fraktal desenler insan beyninin içine yuvalanmış keşfedilmeyi bekliyorlardı zira hem LSD hem de fraktal geometri hemen hemen aynı zaman diliminde ortaya çıkmışlardı. Halisünasyon, sineztezi(bir duyguyu başka bir duyguyla karıştırma, duyum ikiliği) ve algı değişikliklerini içinde barındıran “Psychedelic” sanat akımının edebiyattaki ilk örnekleri Seneca, Shakespeare, Poe ve sürrealist akımdan etkilenen Fransız şair, oyun yazarı Antanin Artaud’un “Journey to the Land of the Tarahumara (Tarahumara Ülkesine Yolculuk)”, Belçikalı şair, yazar ve ressam Henri Michaux’un “Miserable Miracle (Istıraplı Mucize)” ve İngiliz yazar Aldoux Huxley’in meşhur eseri “The Doors Of Perception (Algı Kapıları)” dır. Meskalin deneyimlerinin anlatıldığı Beat kuşağını etkileye bu başucu kitap, aynı zamanda “Psychedelic” akımına tabi gruplardan The Doors’un ismine de ilham vermiştir.

“…Benim için evren tamamen hayattan, amaçtan, iradeden hatta düşmanlıktan yoksundu, ölü kayıtsızlığıyla beni parça parça öğütmek için devinen bir kocaman ölü, ölçülemeyecek buhar makinesiydi… Sanki gökyüzü ve yeryüzü yok edici bir canavarın sınırsız çenelerinden başka bir şey değildi, içeride de ben, heyecan içinde yok edilmeyi bekliyordum.”

                                                                                              Thomas Carlyle/Sartor Resartus

 

Psychedelic akımında sonsuzluk bir “sistem”, “ölçülemez buhar makinesi” olarak algılanır. Kullanılan halüsinojenlerin beyini şekersiz bırakarak egoyu zayıflattığı, kişiyi küçük işlerden uzaklaştığını, hatta dünya işleriyle haşır neşir olan organizma için çok önemli olan uzamsal ve dünyasal ilişkilerle olan bütün ilgisini ortadan kaldırdığı düşünülür. İşte özgür akıl artık duyuüstü algılamalara tamamen açıktır. Görsel güzellik dünyası yeniden keşfedilir ve benliksizliğin son aşamasında evrenin dili çözülmeye başlar. Ayrıca ünlü Amerikalı yazar, psikolog ve fütürist Timothy Francis Leary halüsinojenlerin araştırılması ve kullanımının savunuculuğunu yapmasıyla psychedelic akımında rol oynar. Leary, “The Psychedelic Experience: A Manual Based on The Tibetan Book of the Dead (Psikedelik Deneyim: Tibet’in Ölüler Kitabına Dayanan Bir Klavuz)” adlı ve meskalin, LCD ve psilosibin’in dini ve tedavi edici etkilerini incelediği eserini bu alandaki çalışmaların yaratıcısı Aldoux Huxley’e adamıştır. 1960’ların karşı kültürünü simgeleyen psychedelic akımı bir bakıma 1950’lerin sonu ve 60’ların başında Amerika’dan çıkmış beat kuşağını da kapsamaktadır. Beta kuşağı şairlerinden Allen Ginsberg ve William S. Burroughs da halüsinojenlerden etkilenmiş, sürrealist ve sembolist bir felsefede eserler vermişlerdir.

Psychedelic akımında dillendirilip durulan halüsinojenlere biraz daha yakından baktığımızda bunlarda düşüncede temel bozukluklar olsa ve neden-sonuç ilişkisi bozulmaya başlasa da, kişinin rüya veya hipnozda olduğu gibi tutarsız düşüncelere sahip olmadığı görülür. Örneğin LSD yolculuğunu bizzat bilincin kendisi yönetir. Huxley’in Algı Kapıları’nda konu edindiği Meskalin ise kaktüs kökenli, psilosibin ise mantar kökenli halüsinojenlerdir. Bu halüsinojenlerin hepsi birbirinden çok farklı bir bilinç haline yol açarlar. Bu doğa kökenli halüsinojenler hep bazı alt kültürlerin “gerçeği bulmak, ermek” için kullandıkları maddelerdir. Meskalin uzun süre Orta ve Güney Amerika kültürleri tarafından; psilosibin ve marijuna ise yüzyıllardır şaman ve pagan kültürleri tarafından kullanılmıştır. Dinlerin, mitosların ortaya çıkışı bir yana edebiyat, resim ve müzik sanatlarında doğanın insana sunduğu halüsinojenlerin (otlar, mantarlar, kaktüsler) gördürdüğü sanrıların büyük ve bir o kadar da tehlikeli rolü olduğu bilinmektedir. LSD etkisinde tüm yüzeylerde yoğun bir dalgalanma, insan üzerinde ise şekil, biçim, derinlik, boyut değiştirme görülür. Meskalin ise daha ziyade renklerle ilgili değişimlerde etkilidir; tüm dünyayı yeşilin tonlarında gören bir denek, bir klakson sesiyle tüm dünyayı kırmızının tonlarında görmeye başlayabilir. Kaleidoskopik görüntüler, dans eden renk cümbüşleri, duyguların-düşüncelerin şekil ve renklere dönüşmesi bu psikedelik maddelerin ortak özelliğidir.

 

“Psychedelic (Psikedelik)” Melodiler

Psychedelic akımı rock müzikte Psychedelic Rock ya da Psychedelia adı altında halüsinojenler kullanarak ilham alan grupları tanımlamada kullanıldı. Blues etkisindeki bu müzik, daha derin ruhsal motifler içeren doğaçlamalarla dolu, dinleyenin üstünde sürreal ve düşsel bir his bırakan atmosferik çalışmalardı. Karmaşık stüdyo efektleri, sitar, hammond klavsen, mellotron gibi egzotik enstrümanların kullanımı, enstrümantal sololar üzerine yapılan güçlü vurgular, derin ve değişken sözlerle türün önemli ayrıntılarıdır. Psychedelic rock örneğini ilk kez Amerika San Fransisco’dan Jefferson Airplane grubu “White Rabbit” ve” Somebody to Love” hit single’larıyla verdi. Ardından Los angeles’dan the Byrds, Iron Butterfly, Love, Spirit, the United States of America, Jimi Hendrix ve the Doors türün devamını sağlayan önemli grup ve müzisyenlerdir. Amerika ile eşzamanlı İngiltere’de de yükselişe geçen bu akım yine kökenini folk rock’dan alıyor, Jefferson Airplane, Country Joe and the Fish, Doors, Byrds’ın yerini bu sefer İngiliz türdaşları Hawkwind, The Move, The Yardbirds ve The Animals grupları alıyordu. Ağustos 1966’da Beatles Revolver albümündeki “Tomorrow Never Knows” ve “Yellow Submarine” parçalarında psychedelic etkiler kullandı, The Yardbirds aynı yıl Roger the Engineer albümünü yayınladı. Jeff Beck’in kullandığı ince, feedback ve distorsiyonla kullandığı bent tekniği ile Jimmy Page’in The Yardbirds’ün canlı performanslarında sürreal bir ses elde etmek adına keman ya da çello yayını gitarda kullanması daha sonra da psychedelic rock’da örneklerini gösterecektir. Psychedelic rock’ın en spesifik gruplarına ise Pink Floyd, Cream, King Crimson, Iron Butterfly, Blue Öyster Cult, Vanilla Fudge örnek olarak verilebilir. Bunun yanında Cream, “Disraeli Gears” adlı albümüyle blues köklerinden iyice psychedelic rock’a yönelmişken, Pink Floyd, “Dark Side Of The Moon” adlı konsept epik albümüyle türün en çarpıcı ve de sanatsal örneği olmuştur.

 

“Psychedelic (Psikedelik)” İmgelem

Psychedelic akımının görselliği ise Rick Griffin, Victor Moscoso, Stanley Mouse & Alton Kelley ve Wes Wilson poster sanatçıları aracılığıyla geliştirildi. Göz kamaştırıcı kontrasta doygun renkler, karmaşık ve gösterişli harfleme, güçlü simetrik komposizyonlar, kolaj elemanları, tuhaf ikonografi(resimleme) bu poster sanatının ana özellikleriydi. Bu çalışmalar Psychedelic  akımdan etkilenen Miles Davis, Carlos Santana ve Pink Floyd gibi grupların dikkatini çekerek, çabucak albüm kapaklarında yer bulmaya başladı. Daha sonra konserlerde seyirciye tuhaf bir atmosfer yaratmak amacıyla parçaların ritmine uyumlu psychedelic ışık-şovları yapılmaya başlandı. Bu görsellik de halüsinojenlerden özellikle LSD’den besleniyordu özellikle de LSD etkisinde tüm yüzeylerde yoğun bir dalgalanma meydana getirerek. Kaotik akışlar da denilen bu görsel zenginlikler, ağdalı bir akışkan içine daldırılan çubuğun basit, dalgalı bir şekil oluşturması, daldırmaya devam edildikçe de daha komplike şekiller meydana getirmesi durumudur. Bununla birlikte 1960’larda gençlerin isyanıyla kullanılmaya başlanan bu halüsinojenlerin diğer keyif verici maddelerden, alkolden ve kokainden çok farklı olduğu düşünülüyordu. LSD psikiyatrik bir ilaç olarak umut vaat ederken, bir yandan da yaratıcılıkla eşleştiriliyor ve mistik deneyimlere açılan bir kapı olarak görülüyordu. Çok hızlı büyüyen bu psychedelic sanat artık yeraltından sızmaya başlamış ve renk ve şekillerin inanılmaz cümbüşü pek çok alanda kullanılır hale gelmişti. Bilgisayarların yoğun bir şekilde hayatımıza girmesi ve ilerleyen teknolojiyle de psychedelic görsellik büyük bir gelişim gösterdi ve yayıldı. Fraktal üreten yazılımlar halüsinojenler etkisiyle yaratılan psychedelic desenleri özenli bir şekilde resmetmeye, iki ve üç boyutlu grafiklerin de kullanılmasıyla emsalsiz imge manipülasyonları oluşturmaya başladılar. Yine de deneyime önem veren sanatçılar halüsinojenlerle yaratım sürecine devam etmektedirler. Amerikalı kimyager Alexander Shulgin’in geliştirdiği yeni psychedelic’ler ilham vermeye devam etmektedir. Bu tür artistlere verilebilecek en iyi iki örnek bu konuda eğitim da almış, Tool’un Lateralus, Nirvana’nın “In Utero” albüm kapaklarını tasarlayan Alex Grey ve Salvador Dali ile çalışmış ve artık çalışmalarına bilgisayarı da eklemiş Robert Venosa’dır.

Fraktal geometriye geri dönersek insan hayalindeki zenginliği gerçeğe döken bu yapı düşünülenin aksine kompleks problemler ve programlarla yaratılmaz. Aksine çok basit birkaç kuralla üretilmektedirler. Böylece fraktal geometri ve kaos teorisi dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştır. Klasik matematikte basit formüller basit şekillere, karmaşık formüller karmaşık şekillere karşılık gelir. Kaos matematiğinde ise durum çarpıcı bir biçimde farklıdır. Basit denklemler son derece karmaşık garip çekerler üretebilirler.

Yaşam, üç saç ayağı desen, yapı ve süreçle o kadar iç içedir ki onları ayırt etmek önemliyse de ayrı ayrı tartışmak zordur. Yaşam içimizde ve dışımızda hatta hayali olanlarla birlikte desenlerini doğa üzerinde yapılandırırken biz de onu akıl yardımıyla anlamaya ve algılamaya çalışırız. Akıl bir şey değil, bir süreçtir-yaşam süreciyle özdeşleştirilen bir biliş süreci. Bu süreç özgül bir yapı olan beyin aracılığıyla işler. Akılla beyin arasındaki ilişki böylece süreçle yapı arasındaki ilişkidir.

Zeynep Çolakoğlu

 

One comment to “Kaosun İçinden Gelen Bir Akım: Psychedelia”
One comment to “Kaosun İçinden Gelen Bir Akım: Psychedelia”

Comments are closed.