İstanbul

filhakikat-istanbul

Gemi Karaköy iskelesine yanaşıyor. Arkamda sanki bir ordu var, tüm güçleriyle beni ittiriyorlar, neyse ki eski tahta basamaklara takılmadan iskeleye adımımı atıyorum. İskelenin karşısında bulunan ufak, şirin lokantalarda yemek yiyen turistlere bir iki gülücük atıyorum. Tünel’e giden taştan dar sokaklarda bir insan seli var. Kendimi bir an soyutluyorum bulunduğum yerden, etrafa bakınıyorum, dinliyorum, düşünüyorum. Bu insanlar nereye gidiyor? Bu insanlar nerede yaşıyor? İstanbul 15 milyonu geçen nüfusuyla insanlara karşı bir mücadele veriyor.

Karaköy’den Beyoğlu’na çıkan 132 yıllık dünyanın en eski ikinci tüneline biniyorum. Tarihi tünele girerken insan duvardaki seramiklerde tarihi yaşıyor. 2 dakikalık yol süresinde İstanbul’u düşünüyorum. Bunca acıya bunca sıkıntıya nasıl dayanabiliyor? Tarihte ‘Pera’ olarak bilinen Beyoğlu yine muazzam. Kitapçılar, müzik enstrümanları hepsi kalabalıkla iç içe. Taksime doğru çıkarken bir mozaik sanki İstiklal Caddesi… Alabildiğine almış tüm milletleri, birleştirmiş, bir kültür ahengi yaşatmış. O kadar kalabalık ki her adımımda bir omuza değmek zorunda kalıyorum. Yedi tepe dolup taşıyor.

Taksim meydanında anıtın önünde yer alan kir pas içinde sokak çocuklarına ilişiyor gözlerim. Ayaklarında pabuç, ellerinde kitap yok. İstanbul’un aslında görülmeyen manzarası bu değil midir? Diğer yanda ellerinde tinerle dolu poşetleri tertemiz ciğerlerine çeken ufacık çocuklar, bize İstanbul’un diğer yüzünü göstermiyor mu? İstanbul nüfusu son 25 yılda 4 katı artmıştır. Hızla artan binalar, kaçak konutlar, gecekondu yerleşimleri. Her 4 dakikada bir kişinin İstanbul’a göç ettiğini biliyor muydunuz? Valizini kapan hayallerin şehrine geliyor. Bir sanayi şehri İstanbul. Sokağında evsizi, evinde ekmeksizi bulunmayan İstanbul…

Hava yine bunaltıyor. Bakkaldan aldığım buz gibi suyu içiyorum. Önceleri sokaklarda elinde su satan çocukları hayal ediyorum. Boyundan büyük soğutucuları, incecik kollarıyla taşıyan o eski sucu çocuklar şimdi nerede? Belli ki her şey çok hızlı değişiyor. İstanbul’da heyelan yaşanıyor. İnsan heyelanı. Paris ve Londra’ya 60 yılda olan göç, İstanbul’da 2 yılda gerçekleşiyor. Paris ve Londra’dan daha gelişmiş bir durumda olduğumuzdan kimsenin şüphesi yok! Lüks lokantalarda, milattan kalma şaraplar eşliğinde ülkeyi kurtaran ya da batıran aydınların, politikacıların bu korkunç durum karşısında hiç mi çözüm planları yok? Ya da bir mankenin kalçası bizim sokakta yaşayan ve karnı her daim aç olan kardeşlerimizden daha mı dikkat çekici, daha mı önemli?

İstanbul’un nüfusu her gün 800 kişi artıyor. Her gün kaç kişi daha aç kalıyor, kaç kişi işsiz bırakılıyor? Sitemkâr düşüncelerle dolaşıyorum tarihimizi. Ne güzelliklere sahibiz. İnsan tarihine her defasında hayran olur mu? Akşam karanlığında bir başka parıldıyor Yeditepe. Işıklarıyla daha bir hoş. İşinden dönen memurlar, akşam eğlencesine çıkan insanlar. İstanbul akşamları bir değişik yoğun. Trafik şehrin bir diğer namı. Halk çok sever trafiğe takılı kalmayı. 4 saat orada baltalamayı. Trafiğe her gün 600 yeni araç giriyor. Kim neden sevmesin bu heyecanı. Her taraf araba. Arabası olmayan yok mu?

Yukarı doğru yürüyorum artık saat geç oldu bir taksi çevirip Beşiktaş iskelesine gideceğim. İstanbul çok yordu bugün beni. 2 metre ilerimde bulunan otobüs durağının önünde bir kalabalığa göz kestiriyorum. Yaşlı hanım teyzem oturmuş yere, masmavi gözlerinden aşağı yaşlar akıyor. İçim acıyor, pembemsi yanaklarını öpmek istiyorum. Kırış kırış yılları anlatan çehresini eğiyor yere, bir ah ediyor bir ağlıyor. Teyzemin çantasını kolundan tutup çalan, yerlere düşüren kişi mi zalim yoksa başkaları mı? Mala ve şahsa karşı işlenen suçların illere göre dağılımında ilk sırayı 94 bin üzeri olayla İstanbul alıyor. Bu olayların nedenini bilmiyor muyuz? Türkiye nüfusunun yüzde 15’ini barındıran İstanbul, suçların yüzde 25’inin işlendiği yer değil mi?

Bitmez demeyin yakında son bulacakmış tüm bu olanlar. Aydınlarıyla aydın bir ülke var karşımızda daha da aydın olacak ilerleyen zamanlarda. Ben üzülmüyorum artık sizde üzülmeyin gelip geçici fani olaylara. Alın ananızı da gidin, “ Bir İstanbul Masalı”nda hayallere dalmaya.

 

Serdar Vardal