İhtiyar Bekçi; Fenerbahçe Parkı

by Ildiko haeffner

Betonların hızla yükseldiği bir şehirde yaşıyorum. Hangi yana baksam, hangi yoldan geçsem yeni demir cesetler ile karşılaşıyorum. Hızla yükselen yapılar etrafta nefes alınacak yerlerin kalmadığını gözüme sokuyor. İstanbul gittikçe taşlaşıyor, her yer artık gri renge bürünmüş. Yeşili özlüyorum.

İstanbul’un denizle bulanan yeşilliği Fenerbahçe Parkı’na atıyorum kendimi. Heybetli bir giriş, beyaz ve yüksekçe. Sağımda solumda, her yerde yeşilin en canlıları, en içtenleri var. Sanki antik çağdaki bir parkta dolaşan genç bir delikanlıyım. Çok fazla ağaç çeşidine ev sahipliği yapan park, eski İngiliz bahçelerini andırıyor. İstanbul’da nasıl olur da böyle bir park, bu kadar temiz ve korunmuş halde varlığını sürdürebilir diye düşünüyorum. İçime bu güzelliğe birileri zarar verebilir diye bir endişe düşüyor ve korkuyorum.

Parktaki lambalar beyaz ve hoş görünüme sahip. Kuş yuvaları, su kuyuları ve tabii ki ahşap banklar. Bir gelin ve damat için fotoğraf çekilecek en güzel ortam. Parka girdikten iki dakika sonra iki farklı çift gördüm. Düğün fotoğraflarını çekiliyorlardı. Doğal güzelliğin bu kadar bol olduğu bir yerde böyle mutluluklar olmazsa olmaz.

Fenerbahçe Parkı, Kadıköy’ün tarihi sit alanı. Çok eski bir park, çok anlamlı dönemlere tanıklık etmiş. Parkta yürürken yollar ayrı bir güzel. Dallardan dökülen kurumuş yapraklarda kahverenginin her tonunu görebiliyorsunuz. Yollar onlarla bezenmiş. Yerler kahverengi, gökyüzü yemyeşil. İstanbul’un göbeğinde böyle bir yer ‘şaka mı?’ diye geçiriyorum içimden.

İnsanlar tarafından çok tercih edilen bir yer. Bisiklet yolu sayesinde insanlara rahatça spor yapabilecekleri bir alan sağlanmış oluyor. Yürüyüş yapan insanlar da koşanlar da çok fazla. Akşamları gitar eşliğinde şarkı söyleyen guruba parkın yanındaki denizin güzel uğultusu eşlik ediyor. Akşamları ay denize öyle güzel yansıyor ki bankta oturup denizi izlerken yeşilliğin de sizi izlediğini hissediyorsunuz.

Yaklaşık beş dakika parkta yürüyün bir şeylerin yanlış olduğunu fark ediyorsunuz. Sonra anlıyorsunuz ki bu şehirde yaşayan insanlara bu kadar oksijen fazla. Tertemiz hava insanı çarpıyor. Şehrin tüm kaosuna alışınca burada sarhoş oluyorsunuz. Bünye alışık değil kaldırmıyor.

Geçmişi uzun olan ağaç sayısı çok fazla… Kıdemli olan bu ağaçlar, doğal ortamın abisi konumundalar. Öyle geniş gövdelere sahipler ki ilk gördüğümde gözlerime inanamamıştım. O kadar güzeller, o kadar yaşlılar ki elleri olsa, ellerine kapanacağım. Her insanın zihninde böyle güzel ortamların birer resmi bulunur. Ya bir filmde ya da bir fotoğrafta gördüğünüz yerler zihninizde sizinle birlikte yaşar. Ve güzel bir yer hayal ettiğinizde o resim ile karşılaşırsınız. Fenerbahçe Parkı o resmin ta kendisidir. Parkları, doğal ortamları, ormanları, tarihi alanları yok eden bir millet bu parka nasıl böyle sahip çıkmış, inanması çok zor. Ama park o kadar temiz ve şık ki Kadıköy Belediyesi’ne ve halkına sayfalarca teşekkür yazabilirim.

Parkta yürümekten sıkılmıyorsunuz. Yürüseniz sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar yürürsünüz. Canınız çay çektiği zaman oturabileceğiniz çok güzel yerler var. Demir sandalyeler ve demir masalar yine tarihi bir görüntüye sahip. O masada o sandalyede çay içmek, sohbet etmek harika bir duygu. Ayağınızın yanından geçen Kirpi’ye sarılmak içinizden gelir ama dikenli gövdesinden korkarsınız. Kediler birbirleri ile uğraşırlarken sizi umursamazlar bile. Siz ise hayranlıkla izlersiniz bu ahengi hoş ortamı.

Çok eskiden, evvel zaman içinde burada bir saray varmış. Bir kraliçe buraya kendine özel bir saray yaptırmış. Kadının neden buraya bir saray yaptırdığını anlamak zor değil. İstanbul’un en güzel yeri de ondan. Daha iyi bir yer bulmak eminim o çağlarda da imkânsızdır… Denizin görüntüsü temiz ve sakin. Yakınında marina olmasına rağmen çok kirlenmemiş. Kirlenmesinden çok korkuyorum ya, o da ayrı bir konu.

Parkta hayranlıkla dolaşan bir ben değilim. Herkes tatlı bir uykunun en güzel rüyasında yürüyor sanki. İnsanların ortak sevgisi, Fenerbahçe Parkı iken ortak korkuları da parkın başına bir şeyler gelmesi. Herkes bu parka da bir zarar gelir mi diye düşünmeden edemiyor. Tarihi sit alanı olabilir. Ama artık İstanbul’da bozulmayan, çirkinleştirilmeyen yer kalmadığı için insanlar da düşüncelerinde haklı.

Fenerbahçe Parkı’na çok uzak sayılmayan bir yerde yaşıyorum. Devamlı ziyaret edilmesi gereken bir büyüğüm gibi park, onu ihmal etmemeye çalışıyorum. Ve biliyorum ki parkın güzelliği kendisini korudukça, kaçıp kaçıp öpeceğim kırışmış ama güzel olan ellerini…

Serdar Vardal