HER ŞEY TEKRAR EDİYORDU

sayat kazanciyanMotorun kafe olduğunu iddia eden kısmı aslında kıraathaneydi. Bir grup erkek, masanın etrafında oturulacak yerleri ulaşımı engelleyecek şekilde yerleşmişti. Yanımda tost, poğaça, çay, portakal suyu söyleyenlere katılıp çift kaşarlı söyledim, kendimi şımarttım. Bu esnada arkadan bir ses geldi: Bana da bir küçük muhterem.

Erkekler poğaçaya ve çaya gömülmüştü, yeme hızlarından dolayı kaygılı görünüyorlardı. Muhterem, ki muhterem kullanacak kadar ihtiyar ve memur kılıklı görünmüyordu, oturduğu yerden küçük talebini tekrarladı. O küçüğün buraya geleceğine inancı tam olsa gerekti. Çay ocağı ise olağan üstü hal ilan etmişti, haşmetmeaplarını ciddiye alır görünmüyordu.

Bu esnada bir kadın çocuğunu elinden tutup çay ocağının önüne getirdi. Çocuğu sürüklediği söylenemezdi ama elemanın annesinin hızına karşı kayıtsız olduğunu söylemek gerekir. Portakal suyu ister misin oğlum, tost ister misin oğlum, soruları ard arda gelirken çocuk şaşkın ve kayıtsız görünüyordu, üzerine ağır uyuşturucu kullanmış tiplerin zombimsi havası sinmişti. Dünya dönüyor dedim, her şey tekrar ediyor. Birileri ihtiyar garsonun küçüğü ayağa getirmesini beklerken, bir oğlan da kafenin bu tarafına geçmeye hazırlanıyor.

Çift kaşarlı çıkmıştı ve çayı alıyordum ki, sol başta oturan prens ayağa kalktı ve bana yol verdi. Çay alayım, geçerim dedim, çayı verirler diye cevap verdi: Beni masaya çağırıyordu işte. Çayı kendim aldım, ihtiyar garson çayı getirene kadar tostu tek başına kemirmek istemiyordum. Tostu yerken tam kendi dünyama dönmüştüm ki, yol veren prensin parayı vermek üzere ihtiyar garsonu belinden dürttüğünü gördüm. İhtiyar garson, acaba ne kadardır burada çalışıyordu? Bir yerden emekli miydi? Bütün hayatı, bir aşağı bir yukarı, bir açığa bir kapalıya çay vererek, sabırsız müşterilere çay ve tost yetiştirmeye çalışarak, insanların aptalca sorularına ve manasız dürtüklemelerine maruz kalarak mı geçmişti? Bunun hemen ardından da motorun görevlilerden gençten bir eleman çay ocağındaki adamın ensesine ufak bir şaplak attı.

Yanımdaki adam kahvaltısını bitirmiş, ağzından garip sesler çıkarıyor, muhtemelen dişlerinin arasındaki ekmekleri temizliyordu. Yanımdakinin muhabbet arayan bakışlarıyla bu birleşince kulaklığımı taktım. Neyse ki kulaklık vardı, merakımı celbedecek anlamsız bilgiler vardı, mesela yüzük parmağı işaret parmağından uzunsa bunun anlamı nedir sorusuna cevap veren internet siteleri vardı. Telefonda yüklü yabancı dil eğitim programı vardı. Dünya dönüyor, her şey tekrar ediyordu: Ben de ziyadesiyle huysuzdum.

Yazı: Musa Acar

musa.acar.yasiyor@gmail.com

Foto: Sayat Kazanciyan