Gökhan Kırdar: İstesem bile kolay tüketilen şarkılar yapamıyorum

GOKHAN KIRDAR04

Foto: Uygar Taylan

 

Türkiye’nin en naif seslerinden, müziği “ruh”la, “aşk”la bir gören isimlerinden Gökhan Kırdar 20 yılın ardından kapsamlı bir turneye çıkıyor… Zamanın kısık ateşinde pişirip, demlediği “Aşkla Düşleyiş” projesinin sevenleriyle buluşmasının da eli kulağında. Kırdar’ın iç dünyasında bir yolculuğa çıkıp, müziğin hayatla kesiştiği noktaları konuştuk…

 

20 yılın ardından turneye çıkıyorsunuz. Neden bu kadar beklediniz?

Evet, 20 yıl sonra ilk defa bu kadar kapsamlı bir turneye çıkıyorum. Neden 20 yıl? Çünkü ilk 10 yılım müzik endüstrisinin koşturmacasıyla geçti. 2000’li yılların başında internetin yaygınlaşması ve insanların korsana yönelmesi albüm yapmayı sadece bir reklam alanına dönüştürdü. İnternetin, sektör üstündeki etkisi müzik endüstirisini oldukça olumsuz etkiledi. Korsancılık bana göre hem emek hırsızlığı yapmak hem de kul hakkına girmek demek. Bu durum da bir albümün oluşmasına katkı sağlayan ne kadar insan varsa onların olumsuz etkilenmesine sebep oldu. Ama bununla beraber diziler ve film endüstrisi gelişme gösteriyordu.

Peki, bu dönemde mi dizi müzikleri yapmaya karar verdiniz?

Albüm yapmanın imkânsızlaştığı bu dönemde televizyon dizileri tarafına geçiş yapmamım daha iyi olacağını düşündüm. Bildiğiniz gibi yirminin üzerinde dizi, on tane film, belgeseller ve reklam müzikleri yaptım. Hâl böyle olunca da oldukça yoğun çalışıyorsunuz. Haftada üç-dört dizi müziği yaptığım dönemlerim oluyordu. Haliyle albüm ya da turneye zaten zaman kalmıyordu. Ama bir kenarda tuttuğum, yayımlamadığım çalışmalar hazırladım. Şimdi hem bir turne hem de haftalık olarak internet üzerinden yayımlayacağımız bir web albüm projemiz olacak. Konserler vereceğim, biriken çalışmalarımı gokkankirdar.info adresinden takipçilerimle paylaşacağım.

 

gkHer hafta yayımlanan bir dizi için müzik yapmak, “Acaba yetişir mi?” baskısını hissettiriyor mu?

Bunu anlatabilmem için yer değiştirmemiz lazım. O süreci insanların yaşaması gerekiyor. Dünyada diziler en fazla 13 bölüm şeklinde hazırlanırken, Türkiye’de şartlar ve sistem sizi haftalarca sürecek bir operasyonu 24 ya da 48 saatte bitirmenize zorluyor. Sıkışık dönemde düzgün bir iş yapamıyorsanız sistem sizi içine almıyor, öncelikle yetiştirmeniz gerekiyor. Ve bu yetiştirdiğiniz işin aynı zamanda profesyonel bir iş olması lazım.

90’lı yıllarda yaptığınız albümler unutulmazlar arasında yerini aldı. Diziler için yaptığınız şarkılar da hit oluyor. Siz ne yaparsanız dinleyici tarafından kabul görüyor ve kolay tüketilmeyen şarkılar arasına giriyor. Bunun bir sırrı var mı?

İstesem bile kolay tüketilen şarkılar yapamıyorum. Bir aşçı düşünün, güzel bir mutfağı var ve oraya yemek yemeye gidiyorsunuz ama bir gün o tadı değiştirirse “Artık bozuldu” dersiniz ve takip etmezsiniz. Ben istesem de kötü bir yemek yapamıyorum. Benim bir müzik vizyonum ve müzikalitem var. Bunlardan da ödün vermeden tüm şarkılarımda derinliği, kaliteyi, klasikleşme iddiası ve yıllar geçse de dinlenebilecek kalitede oluyorlar. Ben beğenmediğim şarkıları insanlara dinletmiyorum.

 

“Aşk kelimesi benim felsefem” dediğinizi okumuştum. Günümüzde insanların maalesef birbirlerine tahammülü yok. Kimse karşısındaki anlamak için çaba sarf etmiyor. Sizin sessiz, sakin pozitif bir havanız var. Negatif durumlar karşısında felsefenizi unutup gözünüzün karardığı oluyor mu?

Bazen parlıyoruz bazen sönüyoruz. Bu ikilem ve zıtlık üzerine kurulu hayat, hepimiz insanız. İnsanın sürekli aynı olması beklenemez. Bazen negatif olsam da kimsenin buna tanık olmasına izin vermemeye çalışıyorum. Bu anlara ben bile tanık olmak istemiyorum. Ayın karanlık yüzü herkeste var, ışık her zaman aynı yerden vurmaz.

 

gk2

94 yılında yayımladığınız “Serseri Mayın” ve 95 yılında yayımladığınız “Tutunamadım” albümleri pop tarzında çalışmalardı. “Trip” ve “Ethnotronix”albümleriniz trip hop sularında yüzen albümlerdi. Sonraki şarkılarınızda Doğu ve Batı enstrümanlarını birleştirdiniz. Müzikal olarak köklü değişiklikler yapmaktan korkmuyorsunuz. Şimdi ki Gökhan Kırdar, 1994 yılındaki genç Gökhan Kırdar’ın müzikal virajlara girebileceğini, riskler alabileceğini tahmin eder miydi?

Kesinlikle tahmin ederdi, bu öngörebildiğim bir şeydi. Ben 18 yaşından itibaren profesyonel olarak müziğin içindeyim. Mimarlık okumak için İstanbul’a gelmiştim. Üniversite içinde kurduğum müzik gruplarıyla İstanbul sahne hayatının içindeydik. Buna mecburduk çünkü İstanbul gibi bir şehirde aldığınız harçla yaşamam mümkün değildi, çalışmam gerekiyordu. İki senem gündüzleri okul, akşam sahne olarak geçti. İki katlı bir ev yapacak kadar mimari bilgim oldu ama daha fazla devam edecek güce sahip değildim. Çünkü haftada 7 gün sahneye çıkıyordum. İlk başta ekonomik nedenlerle başlasa da bir süre sonra insanlar sizi beğenmeye ve alkışlamaya başlayınca “Bu benim sanatım” diyorsunuz. Zamanınızı tamamen buna ayırmak istiyorsunuz. Sonrasında mimarlık eğitimini bırakıp müziğe yoğunlaşmak istedim. 9 Eylül Üniversitesi’nde Müzikoloji Bölümü’nü kazandım ve okudum. Müziğin bilimsel olarak ne anlama geldiğini öğrenmeye başladım. Bu genel kültürle baktığınızda yaptığım müzikteki farklılaşma ve zenginliği görebilirsiniz. Ben ilk albümümü çıkarana kadar zaten sahnede de bestelerimi söylüyordum. İlk albümümü yayımladığım zaman plak şirketimle de çatıştık. Çünkü yaptığım müzik alternatifti. Rock, pop, caz sınıfına girebilecek çalışmalardı hatta deneysele bile kayabiliyordu. Ama o zamanki Unkapanı’nın düşüncesine göre pop müzik ve Akdeniz müziği gibi olmalıydı. Bende “Üç albüm bu sound’du, sonrasında da kendi müziğimi yapacağım. İstediğim gücü elde ettikten sonra kendi müziğimi yapacağım” dedim. İlk albümünün ardındanbabamdan aldığım borç parayla çektim ilk klibi. Plak şirketi destek olmadı. O zaman Türkiye’de müzik kanalları da yeni açılıyordu. “Yerine Sevemem” ve “Fayton”a klipler çektik. Bana söylenen ilk albüm 470 bin satışa ulaştı. “Tutunamadım” albümünde direksiyona ben geçtim, aranjeleri de ben yaptım. İkinci albümde de biraz deneysel bir şeyler vardı ve satış grafiği biraz düştü. Çünkü insanlar yeni şeyleri keşfetmekten korkuyorlar. “Tutunamadım” albümü tekno, geleneksel ve rock müziğin bir arada olduğu deneysel bir çalışmaydı, öncüydü. Daha sonra radyolarda şarkılarım bir numara oldu, insanlarda beni tanıdılar, kabullendiler.

“Tutunamadım” sonrası kendinize verdiğiniz sözü tuttunuz…

Evet,  kendi şirketimi kurdum. Yapmak istediğim müzik tekno ve  ambient’ti. Kendimi bu tarzlara yakın hissediyordum… “Trip” albümü cesaretten bahseden bir albümdü, sözleri de cesur bir çalışmaydı. Benim için önemli bir virajdı o albüm. Uluslararası anlamda bir viraj dönmemi sağladı…  Elektronik ve gelenekseli birleştirdiğim bir albüm hazırlamıştım, Amerika’da yayınlanacaktı ama 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika’da ve Batı’da Doğu sanatına dair imgeler ve enstrümanlar duymak istemedi insanlar bir süre. Bu kadar küresel bir başarıya yaklaşmışken insanların ırkçılığının sanata bile yansıdığını görünce biraz geri çekildim. Bir süre sözlü şarkılar yapmak istemedim, enstrümantal şarkılar, “Ethnotronix” albümünü yaptım. Bu aslında medeniyetler çatışmasına bir söylemdi. Siz eğer Doğu ile Batı arasında bir kavga çıkartmak istiyorsanız sanat bunu istemez, sanat hümanisttir. Her canlıyı sever ve onların yaşaması üzerine bir felsefe kurarak barıştan bahseder. “Ethnotronix”  albümü 80 ülkede yayınlandı, enstrümantal olduğu içinde pek çok filmde kullanıldı… “Tüür Yağmur Duası” Orta Asya çalgılarının elektronik müzikle birleştirildiği bir albümümdü. Orta Asya çalgıları konusunda bazı ritüeller var. Mesela enstrümana kaplanacak olan derinin öldürülmüş olmaması gerekiyor, uygun ağacı bulmak, yıldırım çarpmış ağaç olması gerekiyor. Milattan 15 bin yıl öncesine dayanan bir manifesto.

 

Ali Mert Alan

Bu röportaj Skyroad dergisinin 2. sayısında yayınlanmıştır.