Giacomo Papi’den “Entelektüeller, Tiranlar ve Dalkavuklar”

Radikal Şıkların Sayımı, İtalyan Yazar Giacomo Papi’nin Türkçedeki ilk kitabı. Papi, distopik kurgu-evrenine günbegün yaklaşan, baskının ve şiddetin ayyuka çıktığı modern dünyaya bir itiraz bırakıyor. Okurunu, günümüz toplumunun gerçeğine eleştirel bir gözle bakmaya, şayet mümkünse, farkındalığa çağırıyor. Bir propaganda metni gibi de değil üstelik; alabildiğine komik ve her satırıyla zekice!

Profesör Giovanni Prospero’yu katıldığı bir televizyon programında Spinoza’dan alıntı yaptığı için öldürdüler, diye açılıyor roman. Daha ilk cümlede yutkunuyor okur bir kere. Yakasının bir düğmesini çözüveriyor. Sahiden de Prospero’yu, kapısının önünde yumruklayarak, tekmeleyerek, sopayla döverek öldürüyorlar. Hiçbir komşusu dışarıda neler olduğunu görmek için dışarıya çıkmıyor. Cinayetin faili hem herkes oluyor hem hiç kimse olmuyor! Her gün yeni bir düşmana ihtiyaç duyan toplum, birini yok ederken bir diğerini üretiyor. Akademisyenin ölümünü fırsat bilen hükümet, sansür uygulamasına başlayınca, Olivia kendini büyük bir meselenin ortasında buluyor.

Velhasıl, Entelektüellerin ve radikal şıkların sayımı için bir ulusal kayıt sistemi oluşturuluyor. Kanunun gerekçesiyse, entelektüellerin demokrasiye ve demokrasinin uygulanmasına karşı tehdit oluşturdukları yönünde varılan fikir birliği. Entelektüeller, karmaşa demek. Karmaşa, gerçeğin anlaşılmasına engel oluyor, ayrıca halk kendini aşağılanmış hissediyor. Entelektüellerin bu seçkinciliği, anti-demokratik bir anlayış yaratıyor. Halk entelektüellerin seviyesine çıkacak değil ya, o zaman entelektüeller halka inmeli, diye düşünülüyor. Sansür kurulu birtakım kelimeleri yasaklamaya başlıyor ülkede. Aptalların konuşabilmesi için akıllıların kırımı başlıyor…

Profesör Giovanni Prospero’nun kızı Olivia, cenaze töreni için ülkesine dönüyor. Tabii olan biteni kabullenemeyerek, babasının linç edilerek öldürülmesinin sebeplerini araştırmaya başlıyor. Annesi de ölmüş yıllar önce; ama Olivia o zamanlar çok küçük olduğu için pek hatırlamıyor. Babasının yanında büyümüş, yirmi yaşına geldiğinde Bizans epigrafisi okumak için İngiltere’ye gitmiş. Sonra, ezkaza bir yemek kursuna kaydolunca mezar taşlarını bir kenara bırakmış, pasta şefi olmaya karar vermiş. Nitekim, Reading’teki en büyük İtalyan restoranında pasta şefi olmuş. Pek kitap okumuyor Olivia ve bu yüzden suçluluk duyuyor, babasının istediği evlat olmayı başaramamış gibi hissediyor. Olivia babası gibi zeki biri olmadığını düşünüyor. Babasının ilgi duyduğu şeylerle ilgilenmiyor. Ta ki bu feci cinayete kadar!

Okuduğumuz metnin kurgu mu gerçek mi olduğunu sonuna dek sorguluyoruz. İçine doğduğumuz coğrafyada ve dilini konuştuğumuz ülkede, kitapta anlatılanlara benzer pek çok hikâye buluyoruz, ne yazık ki! Fakat başka bir açıdan bakarsak, bunları yaşayan tek toplum bizimkisi değil. Yazar Giacomo Papi, bize böyle söylüyor. Edebiyatın halkları yakınlaştıran; zihinleri, benzer sorunların ortak paydasına oturtan tarafına dikkat çekiyor ve dil, din, ırk ayırt etmeksizin hepimizi uyarıyor: “Halk aklını kullanmazsa, karşısına çıkan ilk tiranın kölesi olur!”

Tekin Uçar