Gana Yazıları – 5: Akosombo’da Cenaze

Ölmüş bir kişinin ardından yerine getirilen saygı töreni için böyle bir şey söylenebileceğine asla inanamazdım ama Gana’daki cenazeler, tek kelimeyle, birer festival. Hatta, bana bu tören boyunca eşlik eden sevgili Kobina’nın söylediğine göre, “yaşamın bir kutlaması.”

“Yaşamın bir kutlaması”

Sabahleyin, uzaktan otelin resepsiyonuna kadar gelen müziğin sesine doğru yöneldim. Otelin bulunduğu tepeden aşağıya doğru inen asfalt yolun sonunda, en az 100-150 kişilik bir güruh, ellerinde perküsyon aletleriyle yerel dilde şarkı söyleyerek pazar yeri istikametinde ilerliyorlardı. Ağır ağır yürüyen kalabalığın kimi üyelerinin ellerinde taşıdıkları portre fotoğraflarından bunun bir cenaze olduğu anlaşılıyordu. Arka sıralardaki gençlerden birine bunu teyit etmek için yanaştığımda, bana bu “kutlama”yı açıklayacak rehberim Kobina’yla da tanışmış oldum.

Dünyadaki birçok inanışla paralel olarak Gana’da ölüm, fiziksel dünyadan ruhani dünyaya bir geçiş olarak görülüyor. Bu yüzden Ganalı merhumun öbür dünyaya doğru yola çıktığına ve bu yolculuğun sonunda bir “ata” olarak diğerlerinin yanında var oluşuna devam edeceğine inanılıyor. Ganalıların büyük çoğunluğunun Hıristiyanlığı (ve kuzey bölgelerde Müslümanlığı) kabul etmesine rağmen cenaze törenlerindeki çoğu ritüel ve bu kadim fikirlerine olan vurgu sabit kalmış. Hatta, semavi dinlerde söylenenin aksine, ölen kişinin aile üyeleriyle temas halinde kaldığına ve onları izlediğine inanılıyor.

Cenazeler merhumun statüsüne göre çok kalabalık olabiliyor

Bir ölümün ardından icra edilecek olan cenaze töreni ise kasaba veya köydeki herkesi ilgilendiren, sosyal bir olay. O yüzden şu anda içinde bulunduğum cenaze yürüyüşündeki kişilerin neredeyse hiçbiri merhumun akrabası değil –Kobina’nın söylediğine göre, aile fertleri ve akrabalar merhumun evinde, ziyaretçiler için hazırlıklarla meşguller. Ve benim gösterdiğim ilgiye bakarak eklemeden de edemiyor: “Çok şaşkın gözüküyorsun. Bu aslında oldukça ufak çaplı bir cenaze… Ölen kişi Akosombo’da çok mühim bir şahıs değildi. Geçen sene, Kpong’daki bir şefin cenazesini görmeliydin!” Bunun ardından Kobina, Mardi Gras karnavallarını hatırlatan tasvirlere girişiyordu.

Aslında Gana’daki bütün etnik toplulukların cenazelerindeki ritüellerde ufak farklılıklar bulunsa da her birindeki asıl ayrımlar cinsiyet, yaş ve statü konularında oluyor. Örneğin, bir çocuğun cenazesinde daha az ritüel icra ediliyor ve daha az göz yaşı dökülüyor. Aksine, yaşlı bir şefin –yani yerinin doldurulması daha zor olarak görülen, statü sahibi bir bireyin– cenazesi daha görkemli oluyor. (Bir de kaza ve intihar sonucu ya da doğum esnasında gerçekleşen ölümlerle ilgili enteresan bir uygulama var: Bu tür ölümlerde cenaze ritüellerinin çoğu yerine getirilmiyor. Çünkü inanışa göre, bunlar bu tarz ölümlerin yinelenmesine neden olabilir.) Kobina katıldığımız cenazenin birkaç günlük, kısa bir cenaze olduğunu dile getiriyor. Altı haftaya, hatta birkaç aya kadar uzayan cenazeler duyduğunu da ekliyor.

Pazar yerine geldiğimizde, cenazenin bulunduğu eve doğru ilerleyen kalabalık biraz daha artmış durumda. Kobina’nın ısrar etmesi üzerine merhumun evinin kapısına kadar yürümeyi ve girişte sunulan yemeklerden, adet gereği, yemeyi kabul ediyorum. O da yol boyunca anlatmaya devam ediyor.

Merhumun yakınları ziyaretçilerin gelip son bir kez görebilmesi için bütün gün boyunca tabutu evde tutuyorlar. Bu katıldığım bir Akan[1] cenazesi olduğu için tabutun başına gelenlerin tabuta mendil, yüzük, su kabağı gibi nesne ve bitkiler bırakması yaygın bir adet. Gana’da yaşayan başka bir etnik grup olan Gonjalarda tabuta içecek ve para da bırakılıyor: Yani ölen kişinin bir “yolculuğa” çıkacağına inanıldığından –şaka yapmıyorum– “yol masrafları” ve “ihtiyaçları” da yine sevenleri tarafından karşılanmış oluyor! (Bunu duyunca, “Ticket to Heaven” ya da “Highway to Hell” gibi şarkılar daha anlamlı geliyor, değil mi? Sonuçta, gidilen bir yol varsa, masraf da olmalı!)

Google’da “Ghana fantasy coffins” görsellerine mutlaka bir bakın

Yaşadığım ufak bir hayal kırıklığı ise merhumun tabutuyla ilgili. Kobina’nın önceden gördüğü kadarıyla aile sıradan, gösterişsiz bir tabut tercih etmiş. Normalde Gana’da “fantezi tabut” denen çok ilgi çekici bir uygulama ve bununla birlikte doğan büyük bir sektör var. Ailenin maddi gücüne göre hazırlattığı tabutlar bazen merhumun mesleğini, toplumdaki statüsünü ya da tutkuyla bağlı olduğu bir hobisini yansıtan nesneler şeklinde olabiliyor. Evet, aynen zihninizde canlandığı gibi: Gana’da uçak, ananas, kola şişesi, futbol ayakkabısı vs. şeklinde tabutlar oldukça popüler!

Kalabalığın bir araya gelip dans ettiği ve şarkıları daha yüksek sesle söylediği yere vardığımızda merhumun evinin önüne geldiğimizi anlıyorum. İkram edilen bankulardan[2] bir tanesini alıp yiyor, Kobina’yla yan yana “kutlamayı” izliyorum.

Ölümü konuşmaktan bile imtina eden, ölülerini çabucak yıkayıp, ciddiyetle hemen toprağa gömen bir toplumun üyesi olan benim, bu görüntüler karşısında ilk başta biraz afalladığımı itiraf etmem lazım – ki bu Kobina’nın da gözünden kaçmamıştı. Ama ritüellerin arkasındaki ilkeleri ve anlamları kavrayınca, özünde aslında o kadar uzak olmadığım, hatta hayattaki değer yargılarıma çok daha yakın pratikler olduğunu görüyorum. Örneğin, bir kişinin cenazesinde ne kadar çok yüksek sesle şarkı söyleniyor, ne kadar büyük bir kalabalık bir araya gelip dans ediyorsa, bu o kişinin hayattayken ne kadar sevildiğinin, etrafındaki insanlar için ne kadar kıymetli olduğunun bir göstergesi. Ve bir yandan da Ganalılar merhumun onları izlediğini düşündüğü için, onu daha da mutlu etmek heyecanıyla, daha büyük bir şevkle cenazeye ve kutlamalara katılıyorlar… Yani an be an, ölümle yaşam arasındaki çizgi gözümün önünde belirsizleşiyor ve ölümün var oluşun doğal bir safhası olduğu, çok daha kabul edilebilir bir şey olduğu bilinci ince ince işliyor benliğime. Üzerimdeki etkisi muazzam.


[1] Gana’daki en kalabalık etnik topluluk

[2] Fermente edilmiş mısır ve manyok bitkisiyle hazırlanan, hamurumsu yerel yiyecek.

 

Emre Karacaoğlu

https://www.facebook.com/emrekaracaoglu